Politoloq Kemal Sallı -
ABŞ nəyin arxasındadır?
Baş Qərargah rəisi Yaşar Gülərin ABŞ Baş Qərargah rəisi Milley, Milli Müdafiə Naziri Akarın həm ABŞ səfiri Flake, həm də Rusiya Müdafiə naziri Şorqu ilə görüşü, Türkiyənin “Pençe-Kilit” adı altında başlatdığı hərtərəfli “təmizləmə” hərəkatını quru əməliyyatı ilə tamamlamaqda qərarlı olduğunu göstərir.
ABŞ indiyə qədər PYD-yə verdiyi dəstəyi “DAEŞ-lə mübarizə” bəhanəsi ilə gizlətməyə çalışır. Hadisə indi bu inandırıcı olmayan bəhanə çərçivəsindən çıxıb və Türkiyə üçün təhlükəsizlik probleminə çevrilib. Əgər ABŞ Türkiyəni NATO tərəfdaşı kimi görmək istəyirsə, terrorla mübarizə və “Təhlükəsizlik Bölgəsi”nin yaradılması məsələsində həqiqətən səmimi olmalıdır.
Suriyada ən güclü müttəfiqi kimi gördüyü terror təşkilatı YPG-ni nəzarətində saxlamaq üçün ABŞ Ankara səfiri Fleyk vasitəsilə Milli Müdafiə Naziri Hulusi Akara Türkiyə Silahlı Qüvvələrinin quru əməliyyatına ehtiyac olmadan YPG-nin 30 km məsafədə sərhəddən kənara çəkilməsini və “Təhlükəsiz Bölgə” yaradılmasını təklif edib.
Bəs belə bir halda , ABŞ-ın bu təklifdə səmimi olub-olmamasına necə inanmaq və etibar etmək olar?
Türk Silahlı Kuvvetleri, gerçekleştirdiği Pençe-Kılıç operasyonunun ilkleriyle, dünya savaş tarihine adını altın harflerle yazdırmayı başardı.
Güçlü, haklarını her koşulda koruyabilecek bir ordusu olmayan hiçbir millet tarih sahnesinde kalamamıştır, kalamaz. Allah her yerde, her zaman ordumuzun koruyucusu olsun.
Güneyde Irak ve Suriye sınırımız toplam 1300 km. Türk Hava Kuvvetleri, 1500 km genişliğinde, 20-90 km derinliğinde bir alandaki terör yuvalarını hedef alan eş zamanlı bir operasyonu başarıylagerçekleştirdi. Hem cephe genişliği hem de seçilen hedefler açısından çok önemli ilkler gerçekleştiren Pençe-Kılıç operasyonu, adından da anlaşılacağı gibi, onlarca yıl başımıza bela olmuş terör sorununu Gordiyon Düğümü’nü çözen formülle çözmeyi hedefliyordu.
Ülkemizi güney sınırlarımız boyunca kuşatacak bir terör kuşağının oluşturulmasını asla kabul etmeyeceğimizin kesin bir dille ifadesi olan Pençe-Kılıç operasyonu, bazı gizemli yönleriyle de sorgulanmakta.
Her hava operasyonu, ne kadar başarılı olursa olsun, ancak gerçekleştirilecek başarılı bir kara harekatıyla hedefine ulaşır. Biz yıllardır, güneyimizdeki sınırlarımızın ötelerinden ülkemizi hedef alacak herhangi bir terör saldırısına imkan vermeyecek genişlikte bir güvenlik şeridinin oluşturulmasını savunuyoruz. İstediğimiz güvenlik kuşağının daha fazla savsaklanmasına da tahammülümüz kalmadı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu konuda da kararlı olduğumuzu vurguluyor:
“Bunun sadece kara harekatıyla sınırlı kalması söz konusu değil. (…) Şeridin kalanını Tel Rıfat, Münbiç ve Ayn el Arap gibi çıbanbaşı yerlerden başlayarak, adım adım halledeceğiz. Bizim için en uygun vakitte karadan da teröristlerin tepesine, tepesine ineceğiz.”
Bugünlerde dünyanın pekçok başkentinde, Türkiye’nin, İstanbul İstiklal Caddesi'nde düzenlenen bombalı saldırıya yanıt olarak başlattığı Pençe-Kılıç operasyonuyla ilgili olarak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Suriye'nin kuzeyindeki Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG/YPG) mevzilerine yönelik geniş çaplı bir kara harekatı başlatma tehdidini hayata geçirip geçirmeyeceği sorgulanıyor.
AYN EL ARAP İLK KEZ HEDEF ALINIYOR
Cumhurbaşkanı’nın açıklamasından kara harekatını başlıca hedefleri belli oldu: Tel Rıfat, Münbiç ve Ayn el Arap (Kobanlı/Kobani)..
Pençe-Kılıç operasyonuyla, Batılıların Kobani, Arapların Ayn el Arap, bizim Kobanlı (Tavşanlı)dediğimiz “Rojova’nın Başkenti”, ilk kez bir operasyonda hedef alınıyordu. Bu durum, “Kurulmaya çalışılan sözde devletin sözde başkentinin kalbine kılıç saplandı” şeklinde değerlendiriliyor.
Ayn el Arap’ın da bulunduğu Fırat’tan Irak’a uzanan bölgenin hava sahası ABD’nin kontrolünde. Operasyon öncesinde vurulacak noktalar ABD’ye bildirilmiş olması gerekiyor. Bunun çok önemli bir açıklaması olmalı.
Hedef alanının genişliği ve derinliği, eş zamanlı olarak iki ülkeyi kapsaması açısından önemli ilkler barındıran Pençe-Kılıç operasyonu, Irak ve Fırat’ın doğusunun hava sahasını kontrol eden ABD’nin, Fırat’ın batısındaki hava sahasını kontrol eden Rusya’nın “olur”uyla gerçekleştirildiğine göre, bu iki küresel aktörün bu operasyondan beklentileri nelerdir.
ABD TSK’NIN FIRAT’IN DOĞUSUNU HEDEF ALMASINA NEDEN İZİN VERDİ?
“Pençe-Kılıç”ı önemli kılan bir diğer ayrıntı da, TSKnın, daha önceki operasyonlarında hedef almadığı YPG’nin Ayn-el Arap, El Malikiye gibi yerlerdeki karargahlarını vurmasıdır.
Bugünkü yazımızda, öncelikle, PKK uzantısı YPG militanlarını Suriye’deki en güvenilir müttefiki sayan ABD’nin, TSK’nın gerçekleştirdiği Pençe-Kılıç operasyonunun Fırat’ın doğusunu da kapsamasına, özellikle Ayn el Arap’ı hedef almasına neden izin verdiğini sorgulayacağız..
İstiklal Caddesi’ndeki bombalı saldırı sonrasında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, “ABD’nin taziyesini kabul etmiyoruz” şeklindeki çıkışına yanıt veren ABD Ankara Büyükelçiliği, “Amerika terörün her çeşidini kesin olarak kınamakta ve değerli NATO müttefikimiz Türkiye ile dayanışma içinde hareket etmektedir” diyordu.
AD’nin, Pençe-Kılıç operasyonu için, Fırat’ın doğusundaki hava sahasını TSK jetlerine açmasını, bir özür dileme olarak mı, yoksa ABD ile Rusya’nın Suriye’nin geleceğine ilişkin yeni bir yol haritası belirledikleri şeklinde mi okumalıyız?
ABD Başkanı Joe Biden ile Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin'in 16 Haziran 2021’de Cenevre’nin Leman Gölü kıyısındaki villada buluşmaları sonrasında iki ülkenin teknik ekiplerinin Suriye’nin geleceğini planladıkları biliniyor.
İki ülkenin teknik ekiplerinin görüşmelerinden nasıl bir sonuç elde edileceği bilinmez, ama Irak’taki askeri varlığını danışman ve eğitmen seviyesine düşüren ABD’nin Suriye’de de bir politika değişikliğine gidebileceğinin işaretleri olarak değerlendiriliyor.
Bu olasılık, terör örgütü yönetiminde büyük bir panik yaşanmasına neden olmuştur. “Yeni bir Afganistan örneği yaşanır mı?” sorgulaması başlamıştır. Çünkü ABD’nin kararı, Fırat’ın doğusundaki fiili özerk yapının geleceğini yakından ilgilendiriyor.
Ekim 2019’daki Barış Pınarı harekatı sonrasında Fırat’ın doğusunu da hedef alan Pençe-Kılıç operasyonunda seçilen hedefler arasında, ABD’nin I. Körfez Savaşı’ndan bu yana hayata geçirmeye çalıştığı terör devletinin sözde başkenti Ayn el Arap’ın da bulunması, yapılması planlanan kara harekatıyla birlikte değerlendirildiğinde, bölgemizde çok önemli değişimlerin yaşanacağının habercisi sayılmalıdır. Pekçok önemli ilkler içeren Pençe-Kılıç operasyonun Suriye’nin, dolayısıyla bölgenin geleceği açısından çok önemli sonuçlar üretmesi bekleniyor.
ABD GERÇEKLERİ GÖRDÜ MÜ? MİLLETİ OLMAYAN BİR DEVLET OLUR MU?
ABD’nin, Türk jetlerinin Fırat’ın doğusunda, Suriye sınırından 90 km kadar derinliklere uzanmasına göz yumması, Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerini birleştirerek kurmayı planladığı “Kürdistan” görünümlü terör kuşağının geleceği konusunda çok önemli kararlar aldığının habercisi sayılabilir. Çünkü ABD, estirdiği “Arap Baharı” rüzgarlarıyla kaosa sürüklediği Suriye’nin kuzey bölgesinde, DAEŞ eliyle yaptığı katliamlara rağmen, hedeflediği demografik değişikliği hayata geçirememiştir.
Milleti olmayan bir devlet olamaz. ABD bu acı gerçekle karşı karşıya kalınca, bölgedeki varlığını meşru kılabilecek yeni bir formül arayışına girmiştir. Bu süreçte ABD’nin ilk aklına gelen formül, “bölge ülkeleriyle, özellikle de Türkiye ve Rusya ile birlikte, ‘Suriye’ni toprak bütünlüğünü koruma’ başlığı adı altında bir zaman kazanma süreci başlatmak” olabilir.
“Suriye'nin artık merkezi bir devlet olmayacağı açık" diyen SDG/YPG yöneticileri, Şam yönetimiyle diyalog kurarak özerklik statüsü kazanmayı beklerken, tanınma girişimlerinde bulunurlarken ABD’yi hep yanlarında görmeyi arzuluyorlar. Şam yönetimi ise, topraklarındaki ABD varlığını bölünme senaryosu olarak görmekte, “Kürtler, herşeyden önce ABD ile ilişkilerini kesmeli” demektedir.
SDG/YPG NE DİYOR?
Pençe-Kılıç operasyonu sürecinde ABD’nin, AB’nin ve NATO’nun Türkiye’ye bakış açılarındaki olumlu değişim ve yapılması planlanan kara harekatının Menbiç, Tel Rıfat ve Ayn-el Arap gibi merkezleri hedef alacağının açıklanması, PPK’nın Suriye uzantısı olan YPG’nin omurgasını oluşturan SDG elebaşılarının paniğe kapılmalarına neden olmuştur. SDG yöneticilerinden Mazlum Kobani, ABD’den umdukları desteği alamadıklarını belirterek, Başkan Biden’ın, Türkiye’nin yapmayı planladığı kara harekatını önlemesini istedi.
Demokratik Birlik Partisi (PYD) Eş Başkanlık Konseyi üyesi, İngiliz pasaportlu Salih Müslim’in ABD’nin Suriye’deki varlığını ve ABD ile olan ilişkilerini şöyle değerlendiriyordu:
"Tek bir asker kalsa bile Amerikan varlığı çözüm sürecinde bizim konumumuzu güçlendiriyor. Bunun dışında fazla bir beklentimiz yok" diyor. "Siyasi destek de bekliyoruz ama politikalarımızı Amerika üzerinden yapmıyoruz. Onlara bel bağlamıyoruz. Başından beri rejimle çözüm arıyoruz. Amerikalılar da bunu biliyor ve karşı çıkmıyor. Sonuçta çözümümüz rejimle olacak.
(…) ABD'nin bölgede kalma gerekçesi Kürtlere endeksli değil ve Irak'tan muharip güçlerini çekse de, Orta Doğu'yu bırakmayacak ve Irak-Şam İslam Devleti'ne (IŞİD) karşı savaşta destek sürecek. (…) Biden ile Putin Suriye'de çözüm için kalın çizgilerle anlaşmışlar. Detaylarını bilmiyoruz. Muhakkak bir şeyler yapacaklar."
ABD, “GÜVENLİ BÖLGE OLUŞTURALIM” DİYOR
ABD’nin, “Batı Kürdistan/Rojava” adıyla kurmayı düşlediği oluşum, Suriye’nin yüzde 40’ını kapsıyor. Fakat, bütün taşımalara rağmen, buralardaki Kürt nüfusu, bölgedeki Kürt nüfusunun yüzde 20’sini geçmemiştir. Çünkü Rojava’nın tarihsel bir karşılığı yoktur ve buradaki Kürtler de 19. Yüzyıl’da gelmişlerdir. Bunları biz değil, ABD’nin CENTCOM Komutanı, Suriye’den sorumlu yöneticisi General Joseph Votel söylüyor.
ABD, Suriye’deki en sağlam müttefiki olarak gördüğünü söylediği terör örgütü YPG’yi kontrolü altında tutabilmek için, Ankara Büyükelçisi Flake aracılığı ile, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’a, TSK’nın bir kara harekatı yapmasına gerek kalmadan YPG’yi sınırın 30 km ötesine çekmeyi, “Güvenli Bölge” oluşturmayı önerdi. ABD’nin bu önerisinde samimi olup olmadığına nasıl inanacağız, nasıl güveneceğiz?
Hatırlayacaksınız, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında mahcup bir tavırla Ankara’yı ziyaret eden Biden (o sıralar Obama’nın yardımcısıydı), “YPG Münbiç’te Fırat’ın doğusuna çekilecek. NOKTA!” demişti. Biden’ın, hala söz verdiği noktayı koymasını bekliyoruz.
ABD TÜRKİYE’Yİ YANINDA GÖRMEK İSTİYORSA…
Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler’in, ABD Genelkurmay Başkanı Milley ile, Milli Savunma Bakanı Akar’ın hem ABD Büyükelçisi Flake hem de Rusya Savunma Bakanı Şorgu ile görüşmesi, Türkiye’nin “Pençe-Kılıç”la başlattığı geniş kapsamlı “temizlik” harekatını kara harekatıyla tamamlamakta kararlı olduğunu gösteriyor.
Temennimiz, bir kara harekatına gerek kalmadan, terör konusunda istediğimiz güvenceleri yazılı olarak alarak, “Güvenli Bölge”yi hayata geçirmektir. Böylece, Başkan Trump döneminde uykuya yatırılan Rojava’yı, YPG’nin gizli mimarı McGurk eliyle yeniden hayata geçirmeye çalışan Biden’ın bu rüyadan vazgeçmesidir.
ABD, bugüne kadar, PYD’ye verdiği desteği “DEAŞ’la mücadele” bahanesinin arkasına gizlemeye çalışıyordu. Olay artık bu hiç de nandırıcı olmayan bahanenin çerçevesi dışına taşmış, Türkiye’nin güvenlik sorununa dönüşmüştür. ABD, Türkiye’yi, bir NATO ortağı olarak yanında görmek istiyorsa, terörle mücadele ve “Güven Bölge” oluşturma konularında gerçekten samimi olması gerekir.
Ülkər Piriyeva