Bu şehirde adam harcamanın asırlık moda olduğunu bilmeyen yoktur.
Daha dün ekmeğe pepe diyenlerin; bugün kalkıp ta bu şehirde birilerini kefeye koyup, bu olsun bu olmasın seçiciliğine soyunması akla abes gelmeye başladı ama.
Ne oluyoruz anlayamadık ki?
Amacınızın ne olduğunu, gayenizin nereye varacağını ve hizmet ettiğiniz fikriyatın menşeini bize de anlatın da bizde belki sizlere yardımcı oluruz.
Bu şehire atanan veya tayin edilen veya görevlendirilen kim olur ise olsun artık bizimdir. Bu kapıdan içeri girene “çık” demek kimin haddine onu göremiyoruz ama fısıltı olarak yere konuşanlardan da bıktık artık.
Yetmezmiş gibi birilerinin “ağır abi” takıntılarından gına gelmeye başladı bilesiniz.
Bir zamanların meşhur bir repliği vardı “ağzı olan konuşuyor” diye.
Öncelikle şu hususun altını çizelim olmaz mı? Bu şehir kendi başına yaşayan, kendi işlerini kendisi halleden ve kendi kendisine yeten bir şehir değildir.
Hiçbir şehir değildir.
Hiçbir kimsenin olmadığı gibi!
Okulunda, Türkiye’nin dört bir yanından gelen öğrencilerin eğitim görmesine sesin çıkmazken, bu öğrencilerin esnafından alış-veriş yapıp ekonomiye katkı sağlamasına sesin çıkmazken, bu öğrencilerin hangi memleketten ve ne için geldiğini dahi sorgulamazken, vatan-millet ayağına yatıp “benim kadar onun da memleketi” mazeretinin arkasına saklanırken hoş ama bir kurumun amirliğine, o öğrencinin doğumlu olduğu ilden birisi atanırken “vay aman efendim bu şehir sahipsiz mi? Bizim ilde adam mı yoktu?”
Kuzum siz aklınızı peynir ekmekle mi doyurdunuz?
Bu kafatasınızın içerisinde ne var ki böylesine zekâ fışkırıyor?
Bu maksadını aşan cümleyi kuran çokbilmiş sözde ağır, uygulamada çok hafif abilerimiz biliyorlar mı acaba bu şehir doğumlu kaç tane bürokrat var diye? Hem de bütün dünya da görev yapan.
Bırakın Erzurum’u. Türkiye’de görev yapan kaç kişi tanıyorsunuz?
Valisi, vali yardımcısı, kaymakamı, doktoru, öğretmeni, bölge müdürü, müdürü, amiri veya memuru.
O zekâ fışkıran aklınıza ne gelir ise ve neresi olur ise…
Hani bu bayrak hepimizindi ve neresi olur ise olsun bu bayrağın dalgalandığı her karış toprak bizim vatanımızdı.
Bu bölücülük yetmedi değil mi?
Ayrıştırma, ötekileştirme, bizden-sizden veya ondan-bundan kavgası yeterli gelmedi değil mi?
Acaba diyorum aklınız ne zaman halk için, toplum için, vatan ve vatandaş için çalışanları algılamaya başlayacak merak ediyorum.
Bu arada diyelim ki bu işin siyasi boyutu ağır bastı.
Olabilir ve olmuştur da.
O zaman aklınıza gelmez mi makam sahibi dilediği ve arzu ettiği ekip ile şahıs ile çalışır.
Bu onun en doğal hakkıdır diye.
Kanun yönünden bir sıkıntı var mı?
Yok.
Uygulama yönünden bir sıkıntı var mı?
Yok.
O zaman icra makamı kendi ekibini kurarken neden “vay efendim bizim memleket sahipsiz mi?” yaygarasının arkasına saklanıyorsunuz?
Tek bir soru soracağım, samimi ve dürüst cevap verin, söz veriyorum bu şehirde sizi bir tek ben gerçek ağır abi olarak göreceğim.
Sorum şu; bu şehrin yönetimini birkaç yıllığına size verseler ve dilediğiniz şekilde çalışma yetkisine sahipsiniz deseler, yönetim için; var olan ile mi yola devam edersiniz yoksa kendi ekibinizi kurar mısınız?
Kendi ekibimi kurarım diyenler Allah için sussun, yok var olan ekip ile yoluma devam ederim diyenler bir yerlerini kıvırtmaya devam etsinler vesselam…
Ayranınız yok içmeye, at ile gidersiniz ….çmaya.
Bence bazı yorumlara adım atarken adımlarınızı adamlığınıza göre ayarlasanız iyi olur.
Gazeteci &Yazar
Hakan Dikmen