Hepimizin gerçekleşmesini beklediği bir hayali muhakkak vardır.
Kimi zaman, “imkânsızlıklar” veya “mümkün değil” sarmalı altında bu kendimize ait ve masum olan hayallerimizin katili oluruz da, farkına dahi varamayız.
Kaybettiklerimizin veya vaz geçtiklerimizin ne olduğunu hiçbir zaman anlamadığımız gibi…
Birilerine havale etmişiz hayallerimizi.
Hep birilerine ısmarlamışız…
Gerçekleşirse şayet “mucize”; gerçekleşmemesi durumunda ise “kader” deyip, hayal kırıklıklarımızı acımasızca gömmüşüz yüreğimizin derinliklerindeki umutsuzluk mezarlığına.
Ah bir o kapıyı bir açabilsek var ya; neler yok ki o mezarlıkta…
Kimi zamanlarda o kapının haberimiz olmadan açıldığını ve yine haberimiz olmadan, nice hayallerimizin yeniden yeşermeye başladığını, filizlendiğini ve hatta gerçekleşerek meyve vermeye başladığını biliyor musunuz diye sorsam; çoğumuzun böyle bir şeyden haberinin dahi olmadığı ortaya çıkacağı gibi beni de kendi halinde bir mahalle delisi olarak nitelendireceklerini çok iyi tahmin etmekteyim.
Olsun varsın, sıkıntı yok.
Hatta ve hatta; mademki adımız mahallenin delisine çıkacak, “iyisi olsun” der geçiştirip giderim.
Hani bilirsiniz; tuttuğumuz takımların her zaman bir as oyuncusu vardır. Takım, oyun esnasında sıkıntıya düştüğü vakit hemen yan tarafta bulunan yönetim, durumu idare etmek açısından beklenen ve umut edilen “as” oyuncuyu oyuna alarak, takımını düşmüş olduğu bu sıkıntılı durumdan kurtarma hamleleri yaparak, tribünde bulunanlara veya televizyonlarının başında takımı destekleyenlere bir umut aşısı yaparak, enerji zerk eder ya…
Veya mağdur duruma düşmüş, hayatı tehlikede olan genç bir kızı; umutsuzluk girdabından çekip çıkaran ve izleyenlerin dahi yüreğini ağızlara getiren bir film sahnesinin jönü misali gibi…
Böyle örneklerimiz çoktur aslında.
Çünkü yaşadıklarımızın perdeye yansıyan kısmıdır, gerçeğin ta kendisi olan.
Yalancısı ve yabancısı olduğumuz bu fani hayatımız içerisindeki bu gerçekleri arama yolunda, yeniden hayat bulmak için; enerji dolumu yaparak en azından biraz dahi olsa güzelleşmesi için o beklediğimiz kahramanlarımız sayesinde umutlarımızın yeniden yeşermesi lazım gerekmez mi?
Kader değildir aslında umutsuzluğumuzun çürütülmesi.
Alın yazısı diyerek geçiştirilecek bir adlandırma ise asla olamaz.
O yüzdendir ki, yıllardır yolunu bekleyip durmuşuz; umutsuzluk girdabından ve umutsuzluk mezarlığından bizi çıkaracak olanı.
Çoğu zaman yanı başımızdadırlar.
Yıllardır sohbet ettiğimiz ve hatta eleştirdiğimiz veya kol kola girerek halay çektiğimiz.
Merhabalaştığımız, aynı sıralarda birkaç kelimenin hatırını sorduğumuz.
Kaderimizi beklemek yerine, verilene rıza göstererek “alın yazısı” edebiyatı yapacağımıza umut aşımızı neden yeniden damarlarımıza zerk etmiyoruz ki?
Hiç kimse yalandan sızlanmasın sakın; adımız çıkmış mahallenin delisine, o yüzden ne yaparsam yeridir, ne yazarsam “beli”dir.
Nereden mi geldim bu beyin yakan açıklamalara?
Çok uzun yıllardır bu ailenin bir ferdiyim.
Hem de her alanında.
Hani “taşını toprağını ezberledim” derler ya işte o cinsten.
Kabullenemediğim, aile dediğim bu güzide kurumun bu halde oluşu, bu hallere düşürülüşü idi.
Açıkladıkça; tehdit edildim,
Anlattıkça; tecrit edildim,
İşaret edince; ötelendim ve hatta hatta umursanmadım bile.
Valla benim de umurumda olmadı yaşananlar ama hep bekledim, hep umut ettim bir nasıl olsa bu umutsuzluğun girdabından bir gün birileri gelip, son saniyelerde maçın gidişatını değiştireceği zannıyla.
Ve bu zannım gerçeğe dönüştü şükür.
Rektör hocam yıllardır içimizde bizden birisi olarak, hep yanı başımızdaydı ama bu nasıl bir oyun kuruculuk marifetiydi ki, Cumhurun Reisi bu hocamızı bize rektör olarak atamasını yaparak bütün dengeleri alt üst etti.
Çoğusunun devreleri halen daha benimkinden bile yanık, giderilmesi bayağı bir zaman alır ve bu durum da mahallenin delisi olarak benim işime geldi.
Adam ekibini kurarak hiç ara vermeden oyunun içine öyle bir daldı ki; ne oyun kaldı, ne de oyuncu.
Bu gidişle bir yıla kalmaz bu aile; tüm dünyaya hem sağlık, hem üretim, hem de idarecilik adı altında öyle şeyleri ortaya koyacak ki, benden demesi.
Demedi demeyin.
Nereden mi geliyor bu yürek yemişlik?
Dedim ya adam senelerdir yanı başımızda, oyunu öyle bir okumuş ki; siz bundan sonrasını seyredin.
Umudun yeşerdiği bir yürek olabilmeyi başarmış, yetmiyor mu?
Gazeteci& Yazar
Hakan Dikmen