İstanbulda gəzməli yerlər, mütləq görülməli 80 yer... Təfərrüatlar xəbərlərimizdə...
Nihan Bayramın Azadmedia.az-a özəl olaraq yazısı belədir:
Təxminən 16 əsrdir dünyanın ən əhəmiyyətli şəhərlərindən biri olan İstanbul bir çox fərqli sivilizasiyanın hökmranlığı altında idarə olunub. Torpaqlarında ev sahibliyi etdiyi bütün sivilizasiyaların izlərini daşıyan şəhərdə onlarla tarixi əsər İstanbulu özlüyündə bir muzeyə çevirib. Hər rayonda fərqli gözəlliklə qarşılaşa biləcəyiniz İstanbulda gəzməli yerlər saymaqla bitmir. Saraylar, məscidlər, muzeylər, parklar və bağlar başda olmaqla bir çox təbii və tarixi məkanlar mütləq görülməli yerlər sırasındadır.
İstanbulun hər nöqtəsini görmək istəyirsinizsə, doğru ünvandasınız. İstanbula səfərinizi asanlaşdırmaq üçün ən populyarlarını sadaladıq. Hətta axtarmaqdan yorulmamağınız üçün hər bir məkanın dəqiq yer bilgilərini əlavə etdik. Gəlin başlayaq.
1- Topkapı Sarayı
İstanbul’un en turistik bölgesi olan Tarihi Yarımada’da bulunan Topkapı Sarayı, İstanbul’da gezilecek yerler listesinin ilk sıralarında olmalı elbette. Fatih semtine bağlı Sarayburnu’nda bulunan Topkapı Sarayı, İstanbul fethedildikten sonra inşa edilmiş ve 400 yıl süreyle Osmanlı İmparatorluğu’nun idare merkezi olarak hizmet vermiş.
Osmanlı Dönemi’nin ihtişamlı tarihine tanıklık eden sarayda entrikalar ve hüzünlü zamanlar da yaşanmış. 3 Nisan 1924’te müze haline getirilen Topkapı Sarayı, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk müzesi. 300.000 metrekarelik bir alanı kapladığı ve yaklaşık 300.000 tane arşiv belgesine ev sahipliği yaptığı için dünyada bulunan saray müzelerinin en büyüklerinden biri.
Müzeyi gezmeye gittiğinde Harem bölümü, Hırka-ı Saadet Dairesi, Has Oda, Babü’s Saade ve Köşkler Bahçesi’ni görebilirsin. Ayrıca padişahların portrelerine, kıyafetlerine ve silahlarına ev sahipliği yapan İstanbul Kitaplığı’nı da mutlaka ziyaret etmelisin. Sarayı Salı günleri dışında hafta için 10:00 ile 17:30, hafta sonu ise 10:30 ile 17:30 arasında gezebilirsin.
2- Sultanahmet Meydanı
Sultanahmet Meydanı, İstanbul’da yapılan turistik gezilerin başlangıç noktası. Aynı zamanda turistik Sultanahmet otelleri de bu meydanın çevresinde konumlanıyor. Roma İmparatorluğu’nun bölgede hüküm sürdüğü yıllarda hipodrom olarak kullanılan meydan, Bizans İmparatorluğu’nun hakimiyetindeyken de hipodrommuş. Bu yüzden At Meydanı olarak bilinirmiş.
O dönemlerde yerli halk, hep bu meydanda toplanıp eğlenirmiş. Günümüzde kalıntıları hala görülebilen Obelisk, Yılanlı Sütun ve Örme Dikilitaş gibi dikilitaşlar hipodromu ikiye bölmek için kullanılırmış. Şimdilerde ise Sultanahmet Meydanı’nda çekilen fotoğrafların en önemli öğeleri arasındalar.
Meydan günümüzdeki adını, İstanbul’da gezilecek yerler deyince ilk akla gelen camilerden olan Sultanahmet Camii 1616 yılında yapıldıktan sonra almış. Meydanı gördükten sonra camiyi de mutlaka gezmelisin. Camiden sonra ise gezine Ayasofya, Topkapı Sarayı, İbrahim Paşa Sarayı, Alman Çeşmesi ve Aya İrini Kilisesi gibi gezilecek yerlerle devam etmelisin. Tabii ki burada meşhur Sultanahmet köftesinin de tadına bakman gerek. Bu köfteden yemeden dönersen İstanbul’a gelmiş sayılmazsın.
3- Sultanahmet Camii
İstanbul’un en meşhur camisi olan Sultanahmet Camii, sadece yerli turistler arasında değil yabancı turistler arasında da oldukça ünlü. Yabancı turistler camiyi Mavi Camii anlamına gelen Blue Mosque adıyla tanıyorlar. Bunun en önemli nedeni ise caminin içinin 21 bin 43 tane İznik çinisiyle döşenmesi ve masmavi bir görüntüye sahip olması.
Sultan I. Ahmet’in emri üzerine 17. yüzyılda Mimar Sinan’ın öğrencilerinden olan Sedefkar Mehmet Ağa tarafından inşa edilen cami, Ayasofya’nın tam karşısında konumlanıyor. Sultanahmet Camii’nin 16 tane şerefesi bulunuyor ve bu 16 şerefe, Sultan I. Ahmet’in Osmanlı İmparatorluğu’nun 16. hükümdarı oluşunu simgeliyor. 43 metre yükseklikteki kubbesinin çapı ise 23,5 metre. Tüm bunlar ve caminin külliyesi bir araya geldiğinde Sultanahmet Camii, İstanbul’da bulunan en büyük yapılar arasında yer alıyor. Cami ibadete açık olduğu için Cuma günleri ve dini bayramlarda çok kalabalık olabiliyor. Bu nedenle camiyi mimari açıdan görmek için gezmeye gittiğinde daha sakin olabilecek günleri tercih edebilirsin.
4- Yerebatan Sarnıcı
Bizans İmparatorluğu döneminden İstanbul’da kalan en değerli yapılardan Yerebatan Sarnıcı. 532 yılında İmparator Justinianus’un emri üzerine inşa edilen sarnıç, o yıllarda sarayın ve halkın su ihtiyacı için kullanılırmış. Hatta İstanbul’un fethinden sonra da bir süre boyunca su kaynağı olarak kullanımı devam etmiş.
Geçmişte sarnıç üzerinde Stoa Bazilikası bulunduğu için Bazilika Sarnıcı ve suyun içinden çıkan sütunlar yüzünden Yerebatan Sarayı olarak da bilinirmiş. 140 metre uzunlukta ve 70 metre genişlikte olan Yerebatan Sarnıcı’ndaki en gizemli eser ise Medusa Başı. Sarnıcın kuzeybatısındaki konumlanan iki sütunun altında bulunan heykel, Roma Dönemi’nin en önemli eserlerinden biri ama buraya nasıl geldiği bilinmiyor.
Yerebatan Sarnıcı, turistik güzelliğinin yanında kültürel anlamda da önemli bir yer. Burada yerli ve yabancı sanatçıların konserleri ve resitalleri düzenleniyor. Özellikle bu konserler esnasında yapılan ışıklandırma düzenlemeleri ile etkinlikler çok etkileyici hale geliyor.
Yerebatan Sarnıcı’nı haftanın tüm günleri ziyaret edebilirsin. Kışın 09:00-17:30, yazın 09:00-18:30 saatleri arasında 15 TL giriş ücreti ödeyerek gezebilirsin. MüzeKart burada geçerli değil ama öğrenci ya da öğretmensen giriş ücreti sadece 5 TL. Yabancıların ise 30 TL ücret ödemesi gerekiyor.
5- Ayasofya
İstanbul’da gezilecek yerler listesinin ilk sırasına koyabileceğimiz çok sayıda yer var ve seçim yapmak çok zor ama Ayasofya da ilk sıralarda olmayı hak ediyor. Doğu Roma İmparatoru Konstantios’un 360 yılında inşa ettirdiği Ayasofya, dünyanın en eski katedrallerinden biri.
O dönemlerde Megale Ekklesia adıyla anıldığı bilinen Ayasofya, günümüzdeki görünümüne en yakın halini İmparator Justinianos’un görevlendirdiği Trallesli Anthemios ve Miletoslu İsidoros’un çalışmaları sonunda kazanmış. İki mimarın çalışmalarıyla 5 yıl 10 ayda yapımı tamamlanan Ayasofya, o zamanın diğer yapılarına kıyasla dünyanın en kısa sürede inşa edilen katedrali olmuş.
5. yüzyılda yapıya Hagia Sophia adı verilmiş ve 1453’te İstanbul fethedilene kadar bu adı taşımış. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u aldıktan sonra Ayasofya’nın cami olmasını emretmiş ve yapının minareleri Mimar Sinan tarafından inşa edilmiş. 1935 yılında müze olan Ayasofya, 2020 yılında ise tekrar ibadete açıldı. Ayasofya Müzesi’ni gezmek istersen Pazartesi günleri dışında yazın 09:00-19:00, kışın ise 09:00-17:00 saatleri arasında ziyaret edebilirsin.
6- Kapalı Çarşı (Grand Bazaar)
İstanbul’da gezilecek yerler arasında Türkiye’nin tüm dokularını bir arada bulabileceğin yer Kapalı Çarşı. Beyazıt’ta bulunan çarşı, yabancı turistler tarafından Grand Bazaar olarak tanınıyor. Kapalı Çarşı Fatih Sultan Mehmet’in padişah olduğu yıllarda inşa edilmiş ve yaklaşık 550 yıldır varlığını sağlam bir şekilde sürdürüyor.
İlk açıldığında Osmanlı İmparatorluğu’nun gelirini artırmak amacını taşıyan çarşı, zaman içerisinde büyümüş ve bölgedeki en önemli ticaret merkezi haline gelmiş. Dünyadaki en eski alışveriş merkezi olan Kapalı Çarşı, 45.000 metrekarelik bir alana kurulu olmasıyla aynı zamanda dünyanın en büyük alışveriş merkezlerinden. Kapalı Çarşı’nın adı Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde de geçiyor. Bunun dışında başka seyahat kitaplarında da büyüklüğünden ve içindeki dükkanlardan bahsedilmiş.
Neredeyse 4000 tane dükkana ev sahipliği yapan Kapalı Çarşı, kuyumcularıyla ünlü. Kuyumcularının yanında baharatlar, halılar, kilimler ve kumaşlar da bulunuyor. Kapalı Çarşı’dan hiçbir şey almayacak olsan bile dükkanlar arasında mutlaka gezinmelisin çünkü eski İstanbul’un o nostaljik atmosferini hissetmeden geri dönmek olmaz.
7- Galata Kulesi
İstanbul’un siluetini oluşturan yapılardan biri olan Galata Kulesi, o kadar çok turist ağırlıyor ki her daim önünde upuzun kuyruklar oluşuyor. Dünyadaki en eski kuleler arasında yer alan Galata Kulesi, Bizans İmparatoru Justinianos’un isteğiyle 500’lü yıllarda inşa edilmiş.
Günümüzdeki görünümünü ise 1340’lı yıllarda kazanmış. Yangın ve depremler yüzünden harap olan kulenin en son onarımı 1967 yılında yapılmış. En tepesine çıktığında harika bir İstanbul manzarası sunan kuleye yaz aylarında 10:00-22:00, kış aylarında 10:00-19:00 saatleri arasında girebilirsin. Kuleyi girmek için ödemen gereken ücret ise 30 TL.
8- Kız Kulesi
İstanbul siluetini oluşturan bir diğer yapı ise Kız Kulesi. İstanbul’un en romantik adreslerinden biri olan kule, Üsküdar ilçesinin Salacak açıklarında konumlanıyor. Kız Kulesi’nin tam olarak ne zaman inşa edildiğine dair net bir kaynak bulunmuyor ama bazı kaynaklarda milattan önce 341 yılında yapılaşma sürecinin başladığı söyleniyor.
Birçok farklı efsaneye konu olan Kız Kulesi, geçmiş zamanlarda Damalis ve Leandros isimleri ile de anılmış. Damalis, Atina Kralı Kharis’in karısının adından gelen bir isimmiş. Damalis öldüğünde bu sahillerde gömüldüğü için kuleye bu isim verilmiş. Bizans İmparatorluğu yıllarında ise küçük kale anlamındaki Arcla ismiyle de tanınmış. İstanbul fethedildikten sonra adada bulunan kule yıkılmış ve yerine ahşap bir kule yaptırılmış. Ahşap olması yüzünden yangına dayanamayan kule 1725 yılında yeniden inşa edilmiş.
Tarih boyunca gemilerden vergi toplama, savunma, karantina hastanesi, radyo istasyonu gibi amaçlarla kullanılan Kız Kulesi, günümüzde romantik yemekler ve evlilik teklifleri için ilk akla gelen yerlerden biri. Kule günümüzde hem müze hem de restoran olarak ziyaret ediliyor. Salacak’tan 15 dakikada bir kalkan teknelere binerek Kız Kulesi’ne kolayca ulaşabilirsin.
9- Taksim Meydanı
Sultanahmet Meydanı’ndan sonra İstanbul denilince akla Taksim Meydanı geliyor. Şehrin en hareketli noktalarından biri olan Taksim Meydanı daire şeklinde ve hemen ortasında Cumhuriyet Anıtı bulunuyor. 1928 yılında yapılan bu anıtın bir tarafı Kurtuluş Savaşı, diğer tarafı ise Cumhuriyet’in ilan edilmesinden sonra Türkiye’yi anlatıyor. Savaşın anlatıldığı tarafta Atatürk, askerlerinin yanındayken diğer tarafta İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak’ın yanında sivil kıyafetleriyle duruyor.
Günün her saati canlı olan meydanda kutlamalar da düzenleniyor. Özellikle yeni yılın gelişini kutladığımız ilk dakikalarda Taksim Meydanı aşırı derecede kalabalık oluyor. Tabii meydan yıllar içinde çok fazla değişikliğe uğradı. Hatta önümüzdeki yıllarda da meydanda yeni düzenlemeler yapılacak ama ne kadar değişirse değişsin Taksim, her zaman İstanbul’a gelenlerin ilk geldiği yerlerden biri olarak kalıyor. Hatta birçok gezilecek noktaya yakınlığı sebebiyle Taksim otelleri, en çok tercih edilen konaklama seçenekleri oluyor.
10- İstiklal Caddesi
İstanbul’da gezilecek yerler arasında en popüler ve en ikonik olan yer, İstiklal Caddesi. İstanbul’un en eski semtlerinden biri olan Beyoğlu’nda konumlanan cadde, Taksim Meydanı’nda başlıyor ve tünelde son buluyor.
İstiklal Caddesi, modern görünümünü 19. yüzyılda kazanmış. Sultan Abdülaziz’in hüküm sürdüğü yıllarda Paris’in meşhur sokaklarına benzerliğiyle dikkatleri üzerine toplayan caddeye “Grande Rue de Pera”, “Büyük Cadde” ve “Cadde-i Kebir” gibi isimler verilmiş. İstiklal Caddesi adını ise 20. yüzyılda Cumhuriyet’in ilanının ardından almış.
Üzerinde konumlanan sinemalar, kültürel etkinlik alanları, sanat galerileri ve otellerle en görkemli yıllarını 20. yüzyılda yaşamış. Günümüzde her gün ve her saat canlı olan İstiklal Caddesi’nde gezerken Suriye Pasajı, Galatasaray Lisesi, Yapı Kredi Kültür Merkezi, Madame Tussauds İstanbul ve eski Emek Sineması’nı görebilirsin.
11- Süleymaniye Camii
Mimar Sinan’ın kalfalık eseri olan Süleymaniye Camii, İstanbul’da gezilecek yerler arasında en hayranlık uyandıranlardan biri. Beyazıt ilçesinde bulunan camii, adından da anlaşılabileceği üzeri Osmanlı’nın ünü dünyalara ulaşan padişahı Muhteşem Süleyman’ın emriyle inşa edilmiş.
1551-1557 yılları arasında inşası tamamlanan caminin her bir detayı ince düşünülmüş ve çok iyi hesaplanmış. Mimar Sinan, haftalar boyu boş küpleri kullanarak akustiği en iyi şekilde ayarlamak için denemeler yapmış. Yağ kandillerinden çıkan isleri mürekkep üretiminde kullanmak için fikirler geliştirmiş. Camide böcek ve akrep istilası yaşanmaması için de devekuşu yumurtası kullanmış.
Süleymaniye Camii’nin konumlandığı Süleymaniye Külliyesi oldukça geniş bir alana yayılmış. 15 bölümü olan külliye; medreseler, hazire, hastane, kütüphane, hamam, sıbyan mektebi gibi alanlara da sahip. Külliyede ayrıca Mimar Sinan, Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan türbeleri de bulunuyor.
12- Eyüp Sultan Camii
İstanbul’da en çok turist çeken camilerden biri olan Eyüp Sultan Camii, Haliç’te bulunuyor. Caminin yer aldığı konumunun, Hz. Muhammed’in bayraktarları arasındaki en önemli kişi olan Ebu Eyyub el-Ensari’nin İstanbul’un 7. yüzyıldaki kuşatması esnasında şehit düştüğü nokta olduğu düşünülüyor. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettikten 5 yıl sonra bu değerli kişiliğin anısına bir cami inşa edilmesini emrediyor.
Caminin inşasından sonra Osmanlı padişahları, kılıç kuşanma merasimleri için burayı tercih ediyor. Eyüp Sultan Camisi ve Eyüp Sultan Türbesi o kadar değerli yerler olarak kabul ediliyor ki her yıl binlerce yerli turist dua etmek için geliyor. Hatta öyle ki bahçedeki ağaçların bile ibadet edildiğine dair bir inanış mevcut. Özellikle Ramazan ayı, dini bayramlar ve kandil günlerinde insanlar türbeye gelip adak adıyorlar ve dua ediyorlar. Caminin avlusu, kısmet çeşmeleri de popüler noktalar arasında.
13- Mısır Çarşısı
Kapalı Çarşı’dan sonra o eski İstanbul atmosferini en iyi yansıtan yer, Mısır Çarşısı. 17. yüzyılda inşa edildiği zaman Osmanlı Devleti’nde ticaretin kalbinin attığı noktalardan biriymiş. Yeni Camii’nin bir parçası gibi inşa edildiği için ilk yıllarda ismine Yeni Çarşı ve Valide Çarşısı da denirmiş. Sonraları Mısır’dan gelen baharatlar ve çayların satışıyla birlikte bugünkü adı verilmiş.
Eminönü’nde, yani İstanbul’un en hareketli noktalarından birinde konumlandığı için ulaşımı çok kolay. Mısır Çarşısı, zaten İstanbul turlarının olmazsa olması ama İstanbul’da yaşayan insanların çoğu da Mısır Çarşısı’na alışveriş amacıyla mutlaka uğruyorlar. Eğer sen de İstanbul’da yaşıyorsan ve bir turist gibi alışveriş yapmak istiyorsan doğruca Mısır Çarşısı’na! “Yok ben İstanbul’a gidip gezilecek yerlerini görmek istiyorum” diyorsan hemen bir İstanbul uçak bileti alarak planlara başla.
14- Dolmabahçe Sarayı
Mustafa Kemal Atatürk’ün hayata gözlerini yumduğu bu sarayın hepimizin kalbindeki yeri büyük. Bu nedenle de Dolmabahçe Sarayı, İstanbul’da gezilecek yerler listesinin belki de en duygusal maddelerinden biri.
Dolmabahçe Sarayı, 1856 yılında Sultan Abdülmecit’in emretmesi üzerine inşa edilmiş. Abdülmecit, bu sarayın Avrupai bir tarza sahip olmasını ve sadece güzelliklerden oluşmasını istemiş. 285 tane oda, 26 adet salon, 6 hamam ve 68 tuvaletin bulunduğu sarayın yapımı padişaha oldukça pahalıya olmuş ve padişah o kadar özenerek yaptırdığı İstanbul’un 3. en büyük sarayında sadece 5 yıl oturabilmiş. Abdülmecit’ten sonra gelen padişahlar tarafından da farklı şekillerde kullanılan saray, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu zaman da yeni devletin modern yüzü olarak hizmet etmiş.
10 Kasım 1938’de Mustafa Kemal Atatürk 71 numaralı odada son nefesini verdi. Günümüzde Dolmabahçe Sarayı’na gittiğinde bu odayı ve Atatürk’e ait kişisel eşyaları görebilirsin. Pazartesi günleri kapalı olan saray hafta içi 10:00-17:30, hafta sonu da 10:30-17:30 saatleri arasında ziyaretçilerini ağırlıyor.
15- İstanbul Boğazı
İstanbul denilince ilk akla gelen yerlerden biri İstanbul Boğazı. İstanbul’a tüm o güzelliğini katan yer bile diyebiliriz hatta. Marmara Denizi ve Karadeniz’in birleştiği nokta olan İstanbul Boğazı’nı düz bir çizgi haline getirirsek 32 kilometre uzunluğa sahip oluyor.
Anadolu Hisarı ve Rumeli Hisarı arasında uzanan İstanbul Boğazı’nda turlamak istersen Şehir Hatları tarafından gidiş-dönüş düzenlenen boğaz turlarına katılabilirsin. Uzun ve kısa olmak üzere iki çeşit tur düzenlendiğini de belirtelim. Ayrıca tek yön olarak da boğaz turu seferleri yapılıyor. Hatta boğazın akşam saatlerinde güzelliğini de görebilmemiz için mehtap turları da düzenliyorlar.
Boğazı uzaktan izlemek istersen Büyükada, Heybeliada ya da Kınalıada’ya gidip seyir keyfi yaşayabilirsin. Ayrıca boğaz manzaralı restoranlarda manzaranın güzelliğini seyrederek yemek yiyebilirsin.
16- Eminönü
İstanbul atmosferini en iyi şekilde deneyimleyebileceğin yere geldi sıra. Eminönü, şehrin en meşhur semtlerinden biri. Her daim bir koşuşturmaca, her daim bir turist kalabalığı görebileceğin Eminönü, Rüstem Paşa Camii ve Süleymaniye Camisi tarafından çevreleniyor. Tarihi Yarımada sınırları içerisinde bulunan semt, İstanbul’da gezilecek yerler listemize eklediğimiz birçok yere de ev sahipliği yapıyor. Yani bu semte ister istemez yolun düşüyor.
Eminönü’ne geldiğinde mutlaka yapman gereken bazı şeyler de var tabii. İlk olarak Haliç Köprüsü üzerinde sıralanmış restoranların taburelerinde oturup balık ekmek yemeden asla dönmemelisin. Eğer yemezsen İstanbul’a gelmiş sayılmazsın. Aynı zamanda Haliç’te durup manzarayı izlerken martılar için simit alıp onları beslemelisin. Bir İstanbul klasiğini daha yerine getirdikten sonra Eminönü’nde aradığın her şeyi bulabileceğin dükkanlarda alışverişe çıkabilirsin. Özellikle düğün, nişan gibi özel gün ya da gecelerde lazım olabilecek aklına gelen her şey Eminönü’nde satılıyor.
17- Gülhane Parkı
Nazım Hikmet’in Ceviz Ağacı şiirinden tanıdığımız Gülhane Parkı’na girdiğin andan itibaren Cem Karaca’nın şiirden bestelediği şarkıyı mırıldanmaya başlayacaksın. Geçmişte Topkapı Sarayı’nın arka bahçesi olarak kullanılan park, padişahları ağırlamış bir alan yani anlayacağın.
Türkiye’deki en temiz parklardan biri olan Gülhane Parkı’nın böyle kalmaya devam etmesi için temizliğine ve park düzenlemelerine ekstra özen gösteriliyor. Parkın içindeki çay bahçeleri, Tarihi Yarımada’yı karış karış gezdikten sonra bir ağacın altında serinlemek isteyenlerin uğrak noktası.
18- Aya İrini Kilisesi
İstanbul’da gezilecek yerler arasında Bizans İmparatorluğu’ndan kalan birçok yer bulunuyor ama Aya İrini Kilisesi, Bizanslıların İstanbul’da inşa ettiği ilk kilise. İstanbul fethedildikten sonra kilise camiye çevrilmeden kalmış ve 19. yüzyılda müze olmasına karar verilmiş. Müze-i Hümayun ya da İmparatorluk Müzesi olarak adlandırılan kilise, Osmanlı İmparatorluğu’nda açılan ilk müze olmuş.
Daha sonraları Askeri Müze olarak kullanılan kilise, 1973 yılından beri İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın bünyesinde bulunuyor. Bu nedenle de İKSV’nin düzenlediği birçok farklı kültür sanat etkinliği burada gerçekleşiyor. Özellikle bu etkinliklerin yapıldığı zamanlarda gidersen daha da keyifli zaman geçirebilirsin.
19- Rumeli Hisarı
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethetmeden önce Bizans İmparatorluğu’nun olası yardım kanallarını kapatmak istemiş. 1452 yılında Karadeniz üzerinden Bizans’a gelebilecek yardım gemileri olabileceğini düşünmüş ve Rumeli Hisarı’nı yaptırmış. Mart ayında başlayan inşaatta 300 usta ve 800 işçi bir arada çalışmış.
3 adet kulesi olan hisar, tam olarak Boğaz’ın iki yakasının birbirine en yakın olduğu noktada, Anadolu Hisarı’nın tam karşısında bulunuyor. Bu nedenle Boğazkesen olarak da anılmış. İstanbul’un fethi için oynadığı kritik rolden sonra Rumeli Hisarı’nın pek de bir önemi kalmamış ve unutulmuş. Günümüzde müze olarak gezilebilen Rumeli Hisarı’nda fetih esnasında kullanılmış toplar ve gülleler sergileniyor. Aynı zamanda burada açık hava konserleri de düzenleniyor. Muhteşem İstanbul manzarası karşısında sevdiğin sanatçıların şarkılarını dinlemek de çok keyifli oluyor.
20- Ahrida Sinagogu
1400’lü yıllarda İspanya ve Makedonya’da yaşayan Yahudiler, İstanbul’a göç etmişler ve Balat’a taşınmışlar. Burada büyük bir Yahudi topluluğu kurulmuş ve Ahrida Sinagogu açılmış. Bu sinagog, İstanbul’un en eski ve en büyük sinagogu.
Açıldığı günden beri ibadete açık olan Ahrida Sinagogu’nun içinde teva olarak adlandırılan bir dua kürsüsü bulunuyor. Bu kürsünün şekli de bir gemiye benzetiliyor. Gemi şeklinde yapılmasının sebebi olarak da Nuh’un Gemisi ve İspanya’dan topraklarımıza yaşamaya gelenleri taşıyan gemileri anımsatması olduğu düşünülüyor.
21- Yıldız Sarayı
II. Abdülhamit döneminde Osmanlı Devleti’nin idare merkezi olarak kullanılan Yıldız Sarayı, III. Selim’in annesi Mihrişah Sultan’ın emriyle inşa edilmiş. II. Abdülhamit bu sarayda yaşarken sarayın genişletilmesi ve dekorasyonuyla özel olarak ilgilenmiş.
II. Abdülhamit’in isteğiyle Küçük Mabeyn Köşkü, Çit Kasrı, Güvercinlik Binası gibi bölümler eklenen saray, beş yüz bin metrekarelik bir alana yayılmış. Saraya sadece bu bölümler değil, kültürel aktivitelere uygun alanlar da eklenmiş. Basımevi, fotoğraf atölyesi, tiyatro, müzik stüdyosu gibi eklemelerle saray bir kültür merkezi olmuş. Yıldız Sarayı günümüzde hafta içi her gün gezilebiliyor. 10:00 ile 17:00 saatlerinde gidip bu büyük sarayda turlayabilirsin.
22- Anadolu Hisarı
Rumeli Hisarı’nın karşısında tüm heybetiyle duran Anadolu Hisarı, 1395 yılında yaptırılmış. O yıllarda Cenevizliler ve Bizanslar’ın bir araya gelip Karadeniz’in bazı şehirlerinde kurdukları koloniler boğazdan geçerek yol alıyorlarmış. Boğaz onlar için çok önemliymiş. Bunun üzerine Yıldırım Beyazıt boğazdan geçen yabancı gemileri kontrole tabi tutmak istemiş ve hisarın yapımını emretmiş.
Yaklaşık 7000 metrekarelik alana kurulu olan Anadolu Hisarı, Osmanlı Devleti için kritik önemini Rumeli Hisarı inşa edildikten sonra kaybetmiş. Çevresinde de zamanla yerleşim başlamış. Günümüzde de Anadoluhisarı semtinde yaşam devam ediyor. Özellikle Göksu Deresi’nin manzarasına karşı bolca kafe bulunuyor. Anadolu Hisarı’nı görüp bu kafelerde bu semtin atmosferini deneyimleyebilirsin.
23- Ortaköy Camii
Meşhur Ortaköy fotoğraflarının ana karakterine geldi sıra. Boğazın kenarında köprünün ayağına yakın olduğu için Ortaköy’e giden herkes mutlaka bu camiyi de içine alan bir manzara fotoğrafı çektiriyor. Eminim mutlaka böyle bir fotoğraf görmüşsündür ama caminin asıl adının Büyük Mecidiye Camii olduğunu biliyor muydun? Ortaköy’de olduğu için halk arasında Ortaköy Camii diye geçse de gerçek adı farklı.
1853 yılında yapılan caminin emrini Sultan Abdülmecit vermiş. Mimar olarak da Nigoğos Balyan ve Garabet Amira çalışmış. Neo Barok tarzda tasarlanan caminin dış görünüşü güzel olduğu kadar içi de gayet etkileyici. Büyük pencereleri sayesinde oldukça ışık alan cami, restorasyon çalışmaları sonrası tekrar ibadete açıldı.
24- Fatih Camii
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u aldıktan sonra şehirde kendi adında bir cami olmasını istemiş. Mimar Yusuf Sinan, bu caminin mimarı olarak seçilmiş ve 7 tepeli İstanbul’un 4. tepesine Fatih Camii inşa edilmiş. Böylece bu cami, İstanbul’da sultanın yaptırdığı ilk cami olmuş ve şehirdeki Osmanlı hakimiyetini simgeleyen bir yapı haline gelmiş.
Fatih Camii Külliyesi’nde medrese, darüşşifa, kervansaray ve hamam da bulunuyor. Ancak cami depremler ve yangınlardan zarar görünce yeniden inşa edildiği için ilk görünümünden uzaklaşmış. Bu caminin bir diğer özelliği ise ilk Türkçe ezanın okunduğu cami olması. 30 Ocak 1932 tarihinde ilk Türkçe ezan bu camide okunmuş.
25- Yeni Camii
Eminönü’nün İstanbul’da gezilecek yerlerin çoğuna ev sahipliği yaptığından bahsetmiştim. Yeni Camii de Eminönü’nde konumlanıyor ve İstanbul’un simgelerinden biri. III. Murat’ın eşi Safiye Sultan’ın emriyle 1597’de inşaatı başlayan cami, ancak 1665 yılında IV. Mehmet’in annesinin isteği üzerine tamamlanabilmiş.
İnşaatı bu kadar gecikip de Sultanahmet ve Süleymaniye’den sonra tamamlanınca da adına Yeni Camii denmiş ama Valide Sultan Camii olarak da biliniyor. Caminin etrafındaki güvercinler o kadar fazla ki adeta yürümek zorlaşıyor ve güvercinler camiden daha ünlü bir hale gelmiş. Eminönü’ne yolu düşenler mutlaka bu güvercinleri besliyorlar. Sen de buraya uğradığında yem alıp kuşları besleyebilirsin.
26- Pierre Loti Tepesi
İstanbul’da gezilecek yerler arasında şüphesiz en güzel manzaraya sahip noktalardan biri Pierre Loti Tepesi. Haliç manzarasını panoramik olarak izleyeceğin tepenin adı, Julien Viaud adlı Fransız yazardan geliyor. Viaud, bu tepede bulunan bir kafeye sıklıkla gelirmiş ve takma adı Pierre Loti imiş. Bu takma ad sonrasında tepenin adı olarak kalmış.
Uzun bir İstanbul gezisinden sonra Eyüp Sultan Camisi’nden teleferiğe binip Pierre Loti Tepesi’ne gelebilirsin. Yani anlayacağın tepeye giderken teleferikte de manzaranın tadını çıkarabilirsin. Pierre Loti’nin keyfi kahvaltı saatinde de bir başka oluyor. Birçok farklı restoranın bulunduğu tepede manzaraya karşı bir kahvaltı yapıp sonra İstanbul turuna başlayabilirsin.
27- Çamlıca Tepesi
Anadolu Yakası’nda İstanbul manzarası izleyebileceğin bir yer ararsan Çamlıca Tepesi’ne gideceksin. Marmara Denizi, Haliç, Prens Adaları ve Karadeniz’i panoramik görebileceğin Çamlıca Tepesi, aslında Büyük Çamlıca Tepesi ve Küçük Çamlıca Tepesi olarak ikiye ayrılıyor. Büyük tepenin adı denizden 268 metre yükseklikte olmasından gelirken küçük tepe deniz seviyesinden 230 metre yükseklikte.
Küçük Çamlıca Tepesi’nde Küçük Çamlıca Korusu, Cihannüma ve Topkapı Köşkleri’ni görebilirsin. Büyük Çamlıca Tepesi’nde ise Nurbaba Tekkesi’ne mutlaka gitmelisin. Ayrıca Cumhuriyet tarihinde inşa edilmiş en büyük cami olan Çamlıca Camisi de Çamlıca Tepesi’nde konumlanıyor. Beltur’un Çamlıca Tepesi’nde işlettiği restoranda yemek yiyerek günü sonlandırabilirsin.
28- Belgrad Ormanı
İstanbul’daki en popüler noktalardan biri olan Belgrad Ormanı, İstanbul sınırları içinde olsa da sanki bambaşka bir yerdeymişsin gibi hissedebileceğin bir atmosfere sahip. Bu yüzden de İstanbullar, sabah yürüyüşü ya da koşusu yapmak istediklerinde kendilerini Belgrad Ormanı’nda buluyorlar. Durum böyle olunca özellikle hafta sonları çok fazla kalabalık olabiliyor.
Kalabalıklardan uzak olmak istersen sabah 07:00 ile 09:00 arasında Belgrad Ormanı çok sakin oluyor. Kahvaltılık malzemelerini al, çayını termosa koy ve doğruca ormana. Doğanın içine kurulmuş piknik masalarında kuş sesleriyle kahvaltı yapmak İstanbul’un tadını çıkarmanın en güzel yollarından biri. Ayrıca Bizans ve Osmanlı devletlerinden kalma bentler ve çeşmelere de kahvaltıdan sonra çıkacağın yürüyüş esnasında mutlaka uğra.
29- Türk ve İslam Eserleri Müzesi
İstanbul’da gezilecek yerlerin çoğu, Sultanahmet Meydanı ve çevresinde toplanmış. Ülkemizde bulunan Türk İslam sanatının tüm önemli eserlerini bir arada görebileceğin ilk müze olan Türk ve İslam Eserleri Müzesi de Sultanahmet Meydanı’nda bulunuyor.
Bu müze, Kanuni Sultan Süleyman’ın damadı Pargalı Damat İbrahim Paşa’nın inşa ettirdiği bir saraya kurulmuş. İbrahim Paşa yaşarken sarayın adı At Meydanı Sarayı imiş ama ölünce İbrahim Paşa Sarayı adını almış. 1983 yılında saray müze olarak kullanılmaya başlanmış. Koleksiyonunda İslam dünyasının en nadir eserleri olan halılar, el yazmaları, metal ve seramik objeleri görebileceğin müzeyi MüzeKart ile ziyaret edebilirsin.
30- Rahmi M. Koç Müzesi
Ankara ve Cunda’ya gittiysen oralardaki Rahmi Koç müzelerini gezmişsindir ama en meşhur Rahmi Koç müzesi İstanbul’da Hasköy semtinde konumlanıyor. 1994 yılında Rahmi Koç’un destekleriyle 27 bin metrekarelik bir alana açılan müzenin 3 bölümü var.
Açık Hava Sergileme Alanı, Tarihi Hasköy Tersanesi ve Mustafa V. Koç Binası olarak adlandırılan bu 3 bölümde klasik otomobiller, makineler, bilimsel aletler, ulaşım araçları gibi geniş bir koleksiyon bulunuyor. Müzenin tüm bölümlerini gezip tüm eserleri inceleyebilmek için en az yarım gün ayırmanı öneririm.
31- Pera Müzesi
1983 yılında inşa edilen Bristol Oteli’nin binasında bulunan Pera Müzesi, İstanbul’da gezilecek müzeler arasında en çok tercih edilenlerden. Suna ve İnan Kıraç Vakfı, bu müzenin restore edilip müze haline getirilmesi için Mimar Sinan Genim’i görevlendirmiş ve 2005 yılında otel Pera Müzesi olarak ziyaretçilere açılmış.
Pera Müzesi’nin kendi koleksiyonları arasında “Oryantalist Resim”, “Anadolu Ağırlık Ölçüleri” ve “Kütahya Çini ve Seramikleri” bulunuyor. Bunun dışında müzede farklı sergiler de düzenleniyor elbette. Özellikle dünyanın en önemli müzeleriyle iş birliği içerisinde düzenlenen sergiler çok fazla ilgi çekiyor. Müze aynı zamanda bir kültür merkezi olarak da görev yapıyor.
32- Sakıp Sabancı Müzesi
Hacı Ömer Sabancı, Hidiv ailesinden arazisinde bulunan at heykeline ithafen Atlı Köşk adıyla bilinen bir köşk satın almış. Sabancı ailesinin köşkte yaşadığı uzun yıllar boyunca köşk hep geniş bir koleksiyona ev sahipliği yaparmış. Özellikle Sakıp Sabancı’nın kendi hat ve resimlerinden oluşan özel koleksiyon çok ilgi çekermiş.
1998 yılında aile, köşkü Sabancı Üniversitesi’ne bağışlamış ve müze haline getirilmesini istemiş. Sakıp Sabancı’nın özel koleksiyonun yanında kitaplar, mobilyalar ve dekoratif objeleri de görebileceğin müzede Abidin Dino’nun eserleri de bulunuyor. Bunun dışında farklı sanatçıların eserleri de belirli dönemlerde bu müzede sergileniyor.
33- İstanbul Oyuncak Müzesi
Çocuklarla birlikte İstanbul’da gezilecek yerler arayanların ilk adreslerinden biri olan İstanbul Oyuncak Müzesi, 2005 yılında Sunay Akın tarafından kurulmuş. Bulunduğu binanın tarihi oluşu, oyuncakların en az 300 yıl öncesinden bugüne kadar saklanmış olması ve farklı farklı dönemlerden 4000 adet oyuncağın sergilenmesi bu müzeyi eşsiz kılan özelliklerden.
İstanbul Oyuncak Müzesi, aynı zamanda 2012 yılında ilk kez düzenlenen Avrupa Oyuncak ve Çocuk Müzeleri’nin buluşmasına da ev sahipliği yaptı. Bu nedenle de İstanbul için “oyuncak müzeleri başkenti” unvanı verildi. Ülkemizin kültürel açısından gelişmesine tek katkısı bununla da kalmadı ve Antalya, Gaziantep gibi şehirlerimize de oyuncak müzesi açılmasına da öncü oldu.
34- Çemberlitaş Hamamı
İstanbul’da birçok farklı hamam bulunuyor ve sadece bu hamamları içeren başlı başına bir gezi programı yapılabilir ama vaktin kısıtlıysa mutlaka Çemberlitaş Hamamı’na gitmelisin. Hamamın III. Murat’ın annesi Nurbanu Valide Sultan’ın emri üzerine Mimar Sinan tarafından inşa edildiği düşünülüyor.
Özellikle Türk hamamı deneyimi yaşamak isteyen yabancı turistleri ağırlayan Çemberlitaş Hamamı’nda kese ve köpük gibi geleneksel hamam hizmetlerinin yanında kil maskesi ve aromaterapi masajı gibi hizmetlerden de faydalanabilirsin. İstanbul ziyaretinin bitimine yakın bu hamamı ziyaret edersen tüm yorgunluğunu atarak dönüş yolculuğuna hazırlanabilirsin.
35- Cağaloğlu Hamamı
1741 yılında inşa edilen Cağaloğlu Hamamı da İstanbul’un sıkça ziyaret edilen hamamları arasında bulunuyor. Ünü Türkiye sınırlarını aşan hamam, New York Times’ın hazırladığı “Ölmeden Önce Görülmesi Gereken 1000 Yer” listesinde bile yer alıyor.
İstanbul’un en büyük çifte hamamı olarak bilinen yapının kadınlar ve erkekler için iki ayrı giriş kapısı bulunuyor. Kadınlar için ayrılan giriş kapısına Hamam Sokağı’ndan, erkekler için tahsis edilen giriş kapısına ise ana yoldan ulaşabilirsin. Cağaloğlu Hamamı’nda İstanbul Rüyası, Tepeden Tırnağa, Lüks Osmanlı Servisi ve I. Sultan Mahmut gibi özel hizmet paketleri mevcut. Bunlardan birini seçerek kendini şımartabilirsin.
36- Emirgan Korusu
İstanbul denilince akla ilk gelen şeylerden biri de lale. Lale mevsimi geldiğinde de yerli ve yabancı tüm turistler Emirgan Korusu’na akın ediyor. Haklılar da çünkü her yıl bahar aylarında Emirgan Korusu rengarenk lalelerle süsleniyor.
Yüksek duvarlarla çevrili bir alanda olduğu için şehirden tamamen uzaklaşabileceğin koruya giriş için ücret alınmıyor. Koruda bulunan Sarı Köşk, Pembe Köşk ve Beyaz Köşk’ü de gezebilirsin. Hatta bu köşklerde kahvaltı yapmayı da tercih edebilirsin. Taksim, Mecidiyeköy veya Zincirlikuyu’dan otobüse binerek direkt olarak koruya ulaşabilirsin.
37- Atatürk Arboretumu
Belgrad Ormanı’nın hemen yanında bulunan Atatürk Arboretumu, İstanbul’un her mevsim en güzel yerlerinden biri. İlkbaharda ve yazın yemyeşil doğasıyla ayrı, sonbahar renkleriyle ayrı güzel olan arboretum, kış mevsiminde de bir başka atmosfere bürünüyor.
Ağaç parkı olarak bilinen bu alanın çalışmaları 1940’lı yıllarda başlamış ve dünyanın farklı yerlerden ağaçlar getirilip dikilmiş. Bu sayede günümüzden 1500’den fazla ağacın bulunduğu bir alan haline gelmiş. Türkiye’de bulunan ilk fidanlığa ev sahipliği yapan Atatürk Arboretumu, 1982 yılında ziyarete açılmış. Üç adet yapay gölün de bulunduğu arboretumu, Pazartesi günleri hariç 10:00-16:00 arasında gezebilirsin. Alana girerken yiyecek, içecek ve fotoğraf makinesi sokamayacağını da belirtelim.
38- Maçka Demokrasi Parkı
İstanbul’un en popüler noktaları olan Dolmabahçe, Maçka, Nişantaşı ve Harbiye arasında doğanın içinden bir parça, Maçka Demokrasi Parkı. Şehrin göbeği diyebileceğimiz bir noktada bulunduğu için İstanbullular yeşil özlemi çektikçe bu parka akın ediyorlar. Özellikle yazın fazlasıyla kalabalık olabiliyor.
Dolmabahçe tarafında konumlanan Küçükçiftlik Park’a yakın olduğu için burada düzenlenen etkinlik ve konserlere katılanlar, etkinlik bitiminde eğlenceyi Maçka Demokrasi Parkı’na taşıyorlar. Ayrıca parkın iki ucu arasında teleferik yolculuğu da yapılabiliyor. Böylece bu yemyeşil alanı yukarıdan izleyerek keyifli dakikalar yaşayabiliyorsun.
39- Polonezköy Tabiat Parkı
Avrupa Yakası’nda Belgrad Ormanı varsa Anadolu Yakası’nda da Polonezköy Tabiat Parkı var. İstanbul’da bulunan parkların en büyüklerinden biri olan Polonezköy, tabiat parkı unvanını 1994 yılında almış.
Anadolu Yakası’nda yaşayanların şehirden sıkıldıkları an akın ettiği Polonezköy Tabiat Parkı, hafta sonu kahvaltıları ve piknik alanlarıyla çok seviliyor. Polonezköy otelleri de doğayla iç içe konaklamak isteyenler tarafından sıklıkla tercih ediliyor. Sen de otelini Polonezköy’de ayarlarsan otelde güzel bir kahvaltı ile güne başlayıp sonra bisiklet kiralayıp parkı turlayabilirsin.
40- Fenerbahçe Parkı
Anadolu Yakası’nda bulunan en sakin park diyebileceğim Fenerbahçe Parkı, Kalamış Marina’nın hemen yanında konumlanıyor. Genelde yakın çevrede yaşayan insanlar tercih ettiği için büyük kalabalıklar oluşmuyor.
Fenerbahçe Parkı’nda oturabileceğin mekanlar olduğu gibi piknik masaları da bulunuyor. Bu piknik masalarında kendi yiyeceğini ve içeceğini getirerek vakit geçirebilirsin. Ayrıca Kalamış Marina çevresinde bulunan restoranlarda da yemek yiyebilirsin. Parka ulaşması oldukça kolay. Moda üzerinden keyifli bir yürüyüş yaparak parka gelebilirsin ya da yürümek istemezsen Bostancı’ya giden minibüs ya da otobüslere binebilirsin.
41- Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi
Ataşehir’de, Anadolu Yakası’nın ortasında konumlanan Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi, bahçe ile uğraşmayı sevenler için cennet gibi bir yer. Türkiye’de en zengin bitki çeşitliliğini barındıran bahçeye girişler ücretsiz. Ataşehir ya da Ümraniye üzerinden giriş yapabilirsin.
Özellikle bahar ve yaz aylarında renkli çiçeklerle ve yeşilliğiyle insanın içini açan bahçede bahçıvanlık ve bitki ressamlığı gibi konular üzerine eğitimler ve atölyeler gerçekleşiyor. Bahçeye, çiçeklere ve doğaya ilgin varsa mutlaka bu eğitimlere katılmanı öneririm. Gerçekten ufuk açıcı bilgiler alabilirsin.
42- Nişantaşı
İstanbul’da bulunan tüm semtler arasında en popüler olan semt tabii ki de Nişantaşı. Sadece popülerliğiyle değil, alışveriş için sunduğu imkanlarla da öne çıkan bir semt burası. İstanbul’a sadece alışveriş amacıyla gelen turistler soluğu ilk olarak Nişantaşı’nda alıyorlar.
Abdi İpekçi Caddesi; Prada, Louis Vitton ve Alexander McQueen gibi dünyaca ünlü markaların mağazalarına ev sahipliği yapıyor. Bu nedenle de Avrupa’nın meşhur alışveriş caddelerine benzetiliyor zaten. Atiye Sokak da lüks markaların dükkanlarını bulabileceğin bir başka Nişantaşı durağı. Ayrıca bu sokakta yemek yiyip bir şeyler içebileceğin kafe ve restoranlar da var. Nişantaşı’na gelmişken meşhur Teşvikiye Camii’ni de görebilirsin.
43- Bebek
İstanbul’un bir diğer meşhur ve popüler semti ise Bebek. Göz alıcı sahiliyle yerli ve yabancı turistleri ağırlayan semt, Arnavutköy ve Rumeli Hisarı arasında uzanıyor. Bebek’te birçok lüks restoran ve kafeyi bir arada bulabilirsin.
Bebek’e hafta sonu erkenden güzel bir kahvaltı için gidip sonrasında kahveni alarak yürüyüşe çıkabilirsin. Sahil boyunca temiz hava alarak yürüdükten sonra da Bebek Parkı’nda oturup manzarayı izleyerek dinlenebilirsin.
44- Beylerbeyi Sarayı
Sultan Abdülaziz, padişahlar için denizin tam karşısında bir sayfiye sarayı inşa edilmesini istemiş ve Sarkis Balyan’a Beylerbeyi Sarayı’nı yapmasını emretmiş. Saray yapıldıktan sonra Alman İmparatoru ve Fransa Kraliçesi gibi önemli isimler burada konuk edilmiş.
Dış görünümü Barok anlayışına uygun olarak tasarlanırken iç mekan tasarımında Sultan Abdülaziz’in donanma sevdasının etkileri görülüyor. Pazartesi günleri dışında Mabeyn ve Harem bölümleri hafta içi 10:00-17:30, hafta sonu ise 10:30-17:30 arasında ziyaret edilebiliyor. Ayrıca sarayı İstanbul Boğazı’nı seyretmek için çıktığın tekne turlarında da panoramik olarak görebilirsin.
45- Haydarpaşa Garı
Sultan II. Abdülhamit, İstanbul ile Bağdat arasındaki demiryolunun başlangıç noktasının İstanbul’da olmasını istemiş. Bu amaçla 1908 yılında inşa edilen Haydarpaşa Tren Garı, yıllar içinde birçok kez zarar görmüş.
2010 yılına kadar restore edilerek gelen Haydarpaşa Garı, 2010’da çıkan yangında çatısını kaybetti ve 4. katı kullanılamaz hale geldi. Yangından sonra tüm seferler durdu, sadece banliyö seferleri yapıldı. 2013 yılında banliyö seferleri de kaldırıldı ve restorasyon çalışmaları başladı. Çalışmalar henüz tamamlanmadı ve bu gar bir müze olarak kullanılmadığı için ziyaret edilemiyor. Ancak karşıya geçmek için vapura bindiğinde bu garı görebilirsin. Umarım Haydarpaşa Garı kısa süre içinde restore edilir ve gezilebilir hale gelir.
46- Miniatürk
Türkiye’nin ilk minyatür parkı olan Miniatürk, İstanbul’un en turistik destinasyonlarından biri. İstanbul’da bulunan 57, Anadolu’nun çeşitli yerlerinden 12 ve Türkiye sınırlarına günümüzde dahil olmasa da Osmanlı coğrafyasından 12 yapının 1/25 ölçekli maketlerinin bulunduğu Miniatürk, 60.000 metrekarelik bir alanı kaplıyor.
Miniatürk’te sergilenen yapılar, 9 farklı dilde rehberlerle turistlere tanıtılıyor. Bu yapıların yanında amfi tiyatro, alışveriş merkezi ve çocuklar için oyun alanları da bulunuyor. Her gün ziyarete açık olan Miniatürk’ü 10 TL gibi cüzi bir miktarda giriş ücreti ödeyerek 09:00-18:00 arasında gezebilirsin. Öğrenci, öğretmen ve askeri personel için giriş ücretinin 5 TL olduğunu da belirteyim. Eğer yabancı bir turisti gezdiriyorsan da onun giriş ücreti 20 TL.
47- Florya Atatürk Deniz Köşkü
Florya, Yeşilköy ve Küçükçekmece arasında konumlanıyor. 19. yüzyılda genelde avcıların gittiği bir bölge olarak bilinirken Mustafa Kemal Atatürk buraya ilgi göstermeye başlayınca yazlık bir semt olarak görülmüş.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Atatürk’ün semte olan ilgisini görünce Mimar Seyfi Arkan ile bir araya gelmiş ve Florya’da Mustafa Kemal Atatürk’e hediye edilecek bir köşk inşa etmesini talep etmiş. Atatürk 1936 yılında uzun süre bu köşkte ikamet etmiş ve önemli konuklarını da hep bu köşke davet edermiş. Köşk, halk arasında Florya Atatürk Ormanı olarak da tanınıyor ve çevresinde manzaraya nazır birçok restoran bulunuyor. Keyifli bir akşam yemeği için bu restoranlardan birini tercih edebilirsin.
48- Anadolu Kavağı
Anadolu Yakası’nın en sakin noktalarından biri olan Anadolu Kavağı, Beykoz’un bir mahallesi. Bir balıkçı kasabası olan Anadolu Kavağı, özellikle yaz aylarında turist akınına uğruyor. İstanbullular da huzurlu bir hafta sonu için Anadolu Kavağı ve buraya çok yakın noktada konumlanan Poyrazköy’e gidiyorlar.
Anadolu Kavağı’nın en yüksek noktasında Yoros Kalesi bulunuyor. Bu kale, Doğu Roma İmparatorluğu’nun hüküm sürdüğü yıllarda boğazın kontrolünü sağlamak için inşa edilmiş. Ceneviz Kalesi adıyla da bilinen yapının manzarası eşsiz bir güzellikte. Manzaraya karşı bir kahvaltı fikri kulağına hoş geliyorsa kalede kahvaltı servisi yapan bir kafe de var.
49- Bağdat Caddesi
Avrupa Yakası’nın meşhur caddelerini konuştuk, şimdi sıra geldi Anadolu Yakası’nın en ünlü caddesi olan Bağdat Caddesi’ne. İstiklal Caddesi’nin Anadolu Yakası versiyonu olarak anılan Bağdat Caddesi, aslında İstiklal’den çok daha farklı ve modern bir havaya sahip.
Kadıköy Belediyesi’ne bağlı olan Bağdat Caddesi, yaklaşık 14 kilometre uzunluğunda. Bu uzun cadde üzerinde birbirinden ünlü markaların mağazaları ve birçok meşhur restoran bulunuyor. Tabii ki caddede her bütçeye uygun seçenekler de mevcut. Her iki yanında geniş kaldırımlar olduğu için yürüyüş yaparken rahat edebileceğin caddenin trafiği tek yönlü ve bazen oldukça sıkışık olabiliyor.
50- Mihrabat Korusu
Beykoz, İstanbul Anadolu Yakası’nda gezilecek yerler arasından birçok noktaya ev sahipliği yapıyor. Mihrabat Korusu da bunlardan biri. Sultan II. Abdülhamit’in padişahlık yıllarında Berlin Büyükelçisi olan Sadullah Paşa, Mısırlı Abbas Halim Paşa’nın kızına bir koru hediye etmek istemiş. Bu nedenle inşa edilen Mihrabat Korusu yıllarca padişahların ve sultanların konuk olarak geldiği bir yer olarak görev yapmış.
Ortaköy, Rumeli Hisarı ve İstinye Koyu’nun manzarasına nazır olan muhteşem bir konumda 200 bin metrekarelik bir alana yapılan koruda geçmişte Nevşehirli İbrahim Paşa’nın emriyle inşa edilen Mihrabat Kasrı olduğu düşünülüyor. Ancak bu kasır yeniçerilerin isyanları sırasında çıkan yangında harap olduğu için günümüze kadar gelememiş.
Mihrabat Korusu, yeni evlenecek çiftler için ideal bir düğün organizasyon alanı olarak da ön plana çıkıyor. Aynı zamanda harika fotoğraflar için birçok gelin ve damat da koruya geliyor. Koruda konserler de düzenleniyor ve büfeler, oturma alanları ve çocuk oyun parkları da bulunuyor.
51- Büyükada
İstanbul’da gezilecek yerler denince akla elbette Prens Adaları da geliyor. Prens Adaları, İstanbul’a çok yakın olup İstanbul’dan çoook uzaktaymış gibi hissedebileceğin en güzel yerlerden. Büyükada ise Prens Adaları’nın en büyüğü.
Genelde yaz aylarında denize girmek için gidilen Büyükada’nın en çok tercih edilen plajları; Prenses Koyu Plajı, Aya Nikola Halk Plajı ve Nizam Plajı. Eğer adaya denize giremeyeceğin bir mevsimde gidiyorsan gezebileceğin yerler de oldukça fazla. Adanın en yüksek noktasındaki Aya Yorgi Kilisesi’ne gitmek çok keyifli mesela. 1751 yılında inşa edilen kilise, aynı zamanda Türkiye’nin iki hac destinasyonundan biri. Adalar Müzesi, Meryem Ana Kilisesi ve Reşat Nuri Güntekin’in Evi de bisikletle adayı turlarken uğrayabileceğin yerlerden.
Adaya gitmek oldukça kolay. Kadıköy, Bostancı, Kartal, Beşiktaş ve Eminönü gibi popüler ilçelerden vapurlar kalkıyor ve makul bir sürede adaya ulaşıyor. Ancak Büyükada, havaların ısındığı hafta sonlarında çok fazla kalabalık olabiliyor. Kalabalıklardan uzakta olmak istersen hafta içi günlerde gitmeyi tercih edebilirsin.
52- Heybeliada
Büyükada’nın kalabalığına karışmak istemiyorsan seni Heybeliada’ya alalım. Prens Adaları arasında en yeşil olan ada olan Heybeliada, Büyükada’ya kıyasla çok daha sakin oluyor. Ancak yaz aylarında Heybeliada’ya gidip kalabalıkları görünce “Hani sakindi” demek de mümkün. Yazın Heybeliada kalabalıklaşıyor çünkü İstanbullular da Büyükada yerine bu adayı tercih ediyorlar.
Heybeliada’ya Adalar vapuruna binip geldikten sonra bisiklet kiralayıp turlamaya başlayabilirsin. Adanın en yüksek noktasında konumlanan Heybeliada Ruhban Okulu’ndan panoramik bir İstanbul manzarası izleyebilirsin. Okulun çevresi çok yeşil olduğu için doğa özlemini de giderebilirsin. Okulu görüp manzarayı izledikten sonra Heybeliada Deniz Lisesi, Aya Yorgi Uçurum Manastırı, Hüseyin Rahmi Gürpınar Müzesi ve Beet Yaakov Sinagogu’nu gezebilirsin.
53- Kınalıada
İstanbul’a en yakın olan ada ise Kınalıada. Özellikle yazın deniz özlemi çeken İstanbulluların en sevdiği ada. İstanbul’da gezilecek yerler listendeki her yeri gezdiysen ve denize girmek istiyorsan sen de hemen Kınalıada’ya gidebilirsin.
Kumluk Plajı, Teos Beach, Ayazma Kamo’s Beach Club ve Ülker Halk Plajı, denize girebileceğin en güzel plajlardan. Denize giremeyeceğin bir tarihte gidersen ya da denize girmek istemiyorsan da Bizans Dönemi’nden beri adada kalan Hristos Manastırı’nı görebilirsin. Manastırın bulunduğu tepeden İstanbul’a uzaktan bakmak da keyifli oluyor.
54- Burgazada
Prens Adaları arasındaki en sakin adayı arıyorsan Burgazada tam sana göre. Ne Büyükada ve Heybeliada’nın kalabalığı ne de Kınalıada’da denize girmek isteyenlerin plajda yarattığı doluluk bu adada mevcut. Sadece ve sadece huzur bulabilirsin Burgazada’da.
Burgaz Adası olarak da anılan ada, Sait Faik Abasıyanık’ın eserlerinde sıkça karşılaştığımız bir destinasyon. O yüzden de adada ilk olarak Sait Faik Müzesi’ne gidiliyor. Müzeyi gezdikten sonra adadaki en yüksek yer olan Bayraktepe’den İstanbul’a ve diğer adalara uzaktan bakabilirsin. Burgazada’da da güzel plajlar bulunuyor. Özellikle Madam Martha Koyu en çok tercih edilen plaj diyebiliriz. Onun dışında da Burgazada Halk Plajı, Düşler Sahili ve Kalpazankaya Sahili’nde denize girebilirsin.
55- Şile
Şile, İstanbul’a yakın kaçış noktalarından biri. Kadıköy’den yaklaşık 1,5 saat kadar süren bir araç yolculuğu sonrasında ulaşabileceğin Şile, her mevsim ayrı güzel ve birçok farklı seçenek sunuyor. İster piknik yap, istersen doğa yürüyüşüne çık ya da istersen denize gir. Şile Halk Plajı, Sahilköy Plajı, Doğancılı Plajı ve Sofular Plajı, denize girmek için tercih edebileceğin plajlardan.
Şile’nin bir diğer güzel yanı da Göksu ve Yeşilçay derelerinin geçtiği Ağva’ya yakın oluşu. Şile’ye kadar gelmişken Ağva’ya mutlaka uğramalısın. Hatta Şile çevresinde konaklama seçeneği arıyorsan Ağva otelleri tam sana göre. Dere kenarına kurulmuş otellerin restoranlarında kahvaltı yapabilirsin. Sonra da dere üzerinde tekne turlarına çıkabilirsin. Ağva’ya yakın denize girebileceğin bir yer ararsan Ağva’dan 2 kilometre uzakta olan Kilimli Plajı’na gidebilirsin.
56- Küçüksu Kasrı
Sultan I. Mahmut, 1752 yılında Göksu Deresi’nin kıyısına bir ahşap konak yaptırmış. Bu konak yıllar boyunca padişahların mesire yerindeki ikamet adresi olmuş. Ancak konak ahşap olunca geçen yıllar sebebiyle yıpranmış. Sultan Abdülmecit de konağı restore ettirip Küçüksu Kasrı’nı inşa ettirmiş.
Batı mimarisine uygun bir anlayışla inşa edilen Küçüksu Kasrı, Beykoz’da konumlanıyor ve Göksu Kasrı adıyla da biliniyor. Üsküdar’dan hareket eden otobüslerle ulaşabileceğin Küçüksu Kasrı’nda yemek yiyebileceğin, çay ve kahve içebileceğin kafeteryalar da mevcut.
57- Adile Sultan Sarayı
Hababam Sınıfı’nın çekildiği yer olan Adile Sultan Sarayı, Sultan Abdülmecit’in kız kardeşi Adile Sultan’a hediyesiymiş. Osmanlı hanedanındaki ilk ve tek kadın divan şairi olan Adile Sultan, bu sarayda yaşamış ve ölmeden önce de kız okulu olarak restore edilip kullanılması için devlete bağışlamış.
Yatılı bir okul olarak kullanıldıktan sonra yangın nedeniyle zarar gören sarayda restorasyon çalışmaları yapılmış. Hababam Sınıfı filmleri çekildikten sonra sarayın içine bir de Hababam Sınıfı Müzesi eklenmiş. Eğer filmleri seviyorsan ve nostaljik zamanlar geçirmek istiyorsan bu sarayı ve müzeyi mutlaka ziyaret etmelisin.
58- Selimiye Kışlası
III. Selim, Nizam-ı Cedid askerleri için Selimiye Kışlası’nı inşa ettirmiş. Ancak kışla ahşap malzemeden yapıldığı için yeniçeri isyanlarına dayanamamış ve yıkılmış. II. Mahmut, yıkılan kışlayı Krikor Balyan’a taş ve tuğla kullanarak yeniden yapmasını istemiş.
Yeniden inşa edilen bina, 1854 yılında gerçekleşen Kırım Savaşı’nda bir asker hastanesi olarak görev yapmış. Askerleri tedavi eden hemşireler arasında Florence Nightingale de bulunuyormuş. Nightingale, tüm itirazlara rağmen hasta bakıcı olduğu ve birçok askerin hayatını kurtarmak için çabaladığı için İngiltere tarafından Liyakat Nişanı ile ödüllendirilmiş. Bu hemşirenin özverisine ithafen Selimiye Kışlası’nda da Florence Nightingale Müzesi kurulmuş. Günümüzde bu müze ve Selimiye Askeri Okul Müzesi ziyaretçilere açık.
59- Caddebostan Sahili
Bağdat Caddesi’ne yakın olan Caddebostan Sahili, İstanbullular arasında çok popüler bir destinasyon. Güneş kendini gösterdiği an İstanbullular sandalyelerini alıp Caddebostan’a geliyorlar ve güzel havanın tadını çıkarıyorlar.
Deniz kenarında kendi sandalyenle ya da çimlerin üzerine sereceğin bir örtüyle keyifli zaman geçirebileceğin Caddebostan’da sabah erken saatlerde yürüyüş ve koşu da yapabilirsin. Ayrıca birçok insanın bisikletleriyle ve scooterlarıyla da Caddebostan Sahili’nde turladığını görebilirsin.
60- Moda Sahili
Anadolu Yakası’nda bulunan bir diğer sahil şeridi ise Moda Sahili. İstanbulluların bahar ve yaz aylarında sıklıkla gittiği bir sahil şeridi olan Moda, Kadıköy’de bulunuyor. Moda Parkı ve Yoğurtçu Parkı’nı gezdikten sonra Moda Sahili’ne gidip çimlere oturup deniz havası alabilirsin.
Moda’da yürürken önünde uzun kuyruklar olan bir dükkan göreceksin. Burası Dondurmacı Ali Usta. Dondurması çok meşhur olan Ali Usta’nın lezzetlerini mutlaka denemelisin. Ayrıca yıllarca Moda’da yaşamış olan Barış Manço’nun evine kurulan Barış Manço Müzesi’ni de gezmeni öneririm.
61- Kanlıca
İstanbul’da ne yenir ne içilir diye sorulduğunda ilk akla gelen yiyeceklerden biri Kanlıca yoğurdu. Kanlıca’yla özdeşleşmiş olan yoğurt, üzerine pudra şekeri dökülerek yeniyor. Manda, inek ve koyun sütlerinden yapılan bu yoğurdun tadına bakmak için her yıl birçok turist Kanlıca’ya akın ediyor. Özellikle yaz mevsiminde uzun ve yorucu bir İstanbul gezisinin ardından bu yoğurdu yiyince insan enerjisini hemen geri topluyor. Kanlıca’da bu yoğurdu nerede yemeyelim diye merak ediyorsan sana semtin en eski çay bahçesi olan Tarihi İsmailağa Kahvesi’ni öneriyorum.
62- Kuzguncuk
Ekmek Teknesi ya da Perihan Abla dizilerine yetişebilmiş yaşlarda olanlar için Kuzguncuk’un ayrı bir yeri var. O sıcak atmosferiyle bu dizilere ev sahipliği yapan Kuzguncuk’a güneş olmayan bir günde gitsen bile rengarenk evleriyle senin için güneş açacak.
Kuzguncuk’ta sadece Ekmek Teknesi ve Perihan Abla’nın çekildiği yerleri görmeyeceksin tabii. Cemil Molla Köşkü, Marko Paşa Köşkü ve Fethi Paşa Yalısı da Kuzguncuk’ta gezerken karşına çıkacak yerlerden. Arnavut kaldırımlı sokaklarına kurulan kafe ve restoranlarda kahvaltı yapabilir, Türk kahveni yudumlayabilirsin. Semtte 3 kuşaktan beri bulunan İsmet Baba’da keyifli bir yemek de yiyebilirsin.
Konum Linki
63- Gözdağı Korusu
Deniz seviyesinden 206 metre yükseklikte olan Gözdağı Korusu, İstanbul’da manzara izlemek için sıklıkla tercih edilen noktalardan. Pendik ilçesinde bulunan korudan Yalova ve Adalar’ı panoramik olarak izleyebilirsin. Belediyenin işlettiği bir tesisi bulunan koruya giriş ücretsiz. İstersen piknik alanlarında piknik yapabilir istersen de yemek yiyebilir, çay ya da kahve içebilirsin.
64- Çubuklu Korusu
Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa, 1907 yılında Hidiv Kasrı’nı inşa ettirmiş. Yıllar sonra İstanbul Belediyesi’nin satın aldığı Hidiv Kasrı’nın bulunduğu koru da Hidiv Korusu ya da Çubuklu Korusu olarak biliniyor. Koruda belediyenin bir sosyal tesisi bulunuyor. Burada yemek yiyebilirsin ya da korunun içinde dolaşıp piknik alanlarından birini seçerek piknik de yapabilirsin. Çubuklu Korusu’nda rakımın oldukça yüksek olduğunu de belirteyim. Rakım farkıyla ilgili herhangi bir problem yaşayacağını düşünüyorsan tedbirli olmalısın.
Konum Linki
65- Çinili Camii
I. Ahmet’in eşi Mahpeyker Kösem Sultan, 1640 yılında Çinili Camii’nin inşa edilmesini emretmiş. Caminin adı bu nedenle Orta Valide Camii ya da Mahpeyker Kösem Valide Sultan Camii olarak da anılıyor. Çinili Camii ismi ise camiyi inşa ederken caminin içi, ön cephesi ve minberinde kullanılan İznik çinilerinden geliyor. Birçok farklı renkte çininin kullanıldığı caminin medrese, şadırvan ve hamamı da bulunuyor.
66- Otağtepe Parkı
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmek için hazırlık yaparken hep Otağtepe Parkı’nın bulunduğu noktada olduğu düşünülüyor. Beykoz’un en yüksek noktalarından birinde bulunan park, Rumeli Hisarı’nı ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nü birlikte görebileceğin bir manzaraya sahip. Resmi adı Fatih Korusu TEMA Vehbi Koç Doğal Kültür Merkezi olan parkta oturup vakit geçirebileceğin tesisler var.
67- Göztepe 60. Yıl Parkı
Bağdat Caddesi’nde alışveriş maratonu yaptıktan sonra dinlenmek istersen Göztepe 60. Yıl Parkı seni bekliyor. 80 dönümlük bir arazinin üzerine kurulu olan park, uzun bir süre bakımsız ve boş bir şekilde kalmış.
Parka 4,5 milyon TL harcama yapılmış ve tematik bir park oluşturulmuş. Ülkemizdeki ilk tematik park olan Göztepe 60. Yıl Parkı’nda her gün rengarenk çiçekler görebilirsin. Ağaçları şekillendirerek yapılan çim heykeller, lale mevsiminde rengarenk olan laleler, güller ve kendini temizleyen göletle birlikte bu park, sanki Avrupa’da şehirlerinde bulunan bir parka benziyor.
68- Kadıköy Boğa Heykeli
Kadıköy denilince akla tabii ki de ilk olarak Boğa Heykeli geliyor. Birçok buluşmaya şahit olan ve yol tariflerinin ana kahramanı olan Boğa Heykeli, Kadıköy’ün simgesi. Heykel, Almanya ve Fransa’nın Alsace bölgesi için savaştıkları dönemden günümüze kadar ulaşmış.
Bu bölgedeki savaşı ilk olarak Fransa kazanmış ve Almanya’yı temsilen bir boğa heykeli yapmışlar. Ancak 1870 yılında Almanlar, bölgenin hakimiyetini ele geçirmiş ve heykeli almışlar. O yıllarda Osmanlı İmparatorluğu ve Almanya’nın ilişkileri iyi gittiği için Alman Kralı II. Wilhelm dostluklarının simgesi olarak bu heykeli Osmanlı’ya hediye etmiş.
Boğa Heykeli ilk olarak Yıldız Sarayı’na, sonra Taksim Hilton Otel’in bahçesinde durmuş. Gezi Parkı, Lütfi Kırdar Kongre Merkezi gibi yerlerde de bir süre kaldıktan sonra 1990 yılında Kadıköy’deki şu anki yerine gelmiş.
69- Deniz Müzesi
Türkiye’nin denizcilik geçmişini anlatan en büyük ilk müze olan Deniz Müzesi, 20.000 esere ev sahipliği yapıyor. Koleksiyon; Mustafa Kemal Atatürk’e ait eşyalar, tarihi kayıklar ve farklı çeşitte askeri eserden oluşuyor. Bu kadar büyük bir koleksiyona sahip oluşu ve eserlerinin farklılığı da dünyada az görülür bir özelliğe sahip olmasını sağlıyor.
1500 metrekareye yayılan Deniz Müzesi’nin 4 adet büyük salonu ve 17 adet sergileme salonu mevcut. Beşiktaş’ta merkezi bir konumda bulunan müzenin giriş ücreti yetişkinler için 13 TL ve öğrenciler için ücretsiz.
70- Dragos Tepesi
Anadolu Yakası’nda İstanbul manzarası izleyebileceğin bir diğer harika nokta ise Dragos Tepesi. Adaları bir arada ve en net görebildiğin tepede gün batımı manzarası izlemek de oldukça keyifli oluyor.
Dragos Tepesi’ne girmek için giriş ücreti istenmiyor ve sabah 08:30’dan akşam 23:00’e kadar ziyaret edilebiliyor. Belediyenin işlettiği sosyal tesiste manzaranın karşısında yemek yeme imkanı da bulunuyor.
71- Kılıç Ali Paşa Hamamı
İstanbul’da gezilecek yerler arasında bulunan hamamlardan bir diğeri de şüphesiz Kılıç Ali Paşa Hamamı. İsmini aslen İtalyalı, gerçek ismi Giovanni Dionigi Galeni olan Osmanlı donanmasının en güçlü komutanlarından Kılıç Ali Paşa’dan alan hamam, şehrin denizcilikle ünlü bölgelerinden Tophane’de bulunuyor. Gün ışığını geçirir özellikteki geniş kubbesiyle dikkatleri üzerine çeken yapı, Mimar Sinan tarafından yapıldı. 7 senelik bir restorasyonun ardından misafirlerini yeniden ağırlamaya başlayan hamam, kadın erkek ayrı konseptte hizmet veriyor.
Sen de İstanbul’a gelmişken kendine yorgunluklarından arınacağın, daha enerjik hissetmeni sağlayacak bir deneyim hediye etmek istersen Kılıç Ali Paşa Hamamı’na gitmeni öneririm. Burada geleneksel Türk Hamamı’ndan ve masaj hizmetlerinden faydalanabilirsin.
72- Ağva
Her ne kadar ülkemizin en kalabalık şehri unvanına sahip olsa da İstanbul’da kafanı dinleyebileceğin sessiz ve sakin yerler de var. Örneğin Şile’ye bağlı Ağva, şehrin kalabalığından uzaklaşmak istediğinde gidebileceğin en güzel seçeneklerden biri. Kendine has huzurlu bir atmosferi bulunan Ağva’da deniz kenarında çay ya da kahve içebileceğin kafeler, taze deniz ürünleri tadabileceğin restoranlar ve gönül rahatlığıyla konaklayabileceğin yetişkin otelleri var.
Özellikle İstanbul’un karmaşasından sıkıldıysan Ağva’ya gitmeni ve Göksu Nehri’ni kiralayacağın motor ile gezmeni, gezintin esnasında yolunun kesişeceği kaplumbağaları izlemeni tavsiye ederim. Tabii bir de denizin, nehrin ve güneşin kokusunu içine çekmeyi unutma. Göksu Nehri’nde bir tura katılacaksan fiyatların kişi başı 80 TL-100 TL arasında olduğunu bilmende fayda var.
73- Balat
Sürekli ülkemizin farklı kültürlerden beslenen kültür mozaiğinden bahsederiz ya, bu komplike mozaiğin yansımalarının en iyi şekilde gözlemlenebileceği yerlerden biri Balat. Fatih ilçesine bağlı semt, geçmişten bugüne farklı kültürlerden birçok insana ev sahipliği yaptı. Bu da Balat’ın çok kültürlü bir yapıya sahip olmasının en büyük nedeni. Semt, görülmesi gereken farklı inançlara özgü dini yapılarla, rengarenk evlerle ve eşsiz sokaklarla dolu. Haliyle bu komplike bölge İstanbul gezinde es geçmemen yerlerden biri.
Sen de seyahatin sırasında Balat’a gidebilir, semtte her geçen gün sayısı artan 3. nesil kahvecilerden birinde eşsiz kahve kokusuna teslim olabilirsin. Rengarenk sokaklarda sosyal medya hesaplarında keyifle sergileyeceğin fotoğraflar çekilebilir ve farklı kültürlerden izler yansıtan hediyeliklerden alarak sevdiklerine hediye edebilirsin. Bu noktada Balat’a gitmişken Ortodoks Patrikhanesi’ni, Kırmızı Mektep’i ve Merdivenli Yokuş’u görmeden ayrılmaman gerektiğini eklemek isterim.
74- Garipçe
Cemal Süreya’nın da dediği gibi kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olduğuna inananlardansan İstanbul’da kahvaltı etmek için gitmen gereken bir yer var. Bu lokasyon tabii ki de Sarıyer’e bağlı minik köy Garipçe’den başka bir yer değil. Aslında bir balıkçı köyü olan Garipçe, Boğaz’a yakın kahvaltı mekanlarıyla her geçen gün daha çok ünleniyor.
Sarıyer’e 10 kilometre uzaklıktaki bu köyde bir bardak çay içmeden İstanbul gezini sonlandırırsan o gezi eksik kalmış olacak. Emin ol. Özellikle uzun uzadıya kahvaltı etmekten hoşlanan biriysen Garipçe Aydın Kahvaltı ve Balık Restaurant’a ya da Asma Altı Kahvaltı ve Balık Evi’ne bir şans verebilirsin. Denizin tam dibinde uzun uzun kahvaltı edebileceğin ve kahvaltın bittikten sonra kendini bir fincan köpüklü Türk kahvesi ile ödüllendirebileceğin bu deneyimi ıskalamamanı öneririm.
75- Çamlıca Kulesi
Aynı anda hem her yere yakın hem de her yere uzak olmak kulağa nasıl geliyor? Peki ya göklerin hakimi olma fikri seni heyecanlandırıyor mu? Eğer ki sen de İstanbul’a en tepeden bakmak ve aynı anda şehrin birbirinden güzel farklı noktalarının manzaralarını izlemek istersen Çamlıca Kulesi’ni ziyaret edebilirsin. Avrupa’nın en yüksek binası unvanına sahip Çamlıca Kulesi, deniz seviyesinden 587 metre yükseklikte.
Kulenin iki tarafında da birer panoramik asansör bulunuyor ve bu asansörler seyir terasına çıkıyor. Terasta ziyaretçileri İstanbul’un en güzel manzarası bekliyor. Sen de kahveni ömür boyu unutamayacağın bir manzaraya karşı yudumlamak istersen Çamlıca Kulesi’ne gidebilir, şehri keşfedebilir, kuledeki restoran ya da kafede enfes tatlar deneyimleyebilirsin. Giriş ücreti normalde 60 TL. İndirimli biletler ise 30 TL.
76- Panorama 1453 Tarih Müzesi
İstanbul denince akıllara ilk gelen olay şüphesiz bir çağı kapayıp yenisini açan İstanbul’un Fethi’dir. Şehre gelmişken geçmişimizdeki bu önemli olayla ilgili bilgi eşsiz bir gezi yaşamak istersen Panorama 1453 Topkapı’da seni bekliyor. 2009 yılında kurulan müze Fetih Müzesi ismiyle de anılıyor.
İstanbul’un Fethi’nin top sesleri, Mehter Takımı’nın marşları ve at kişnemeleriyle canlandırıldığı Panorama 1453, Türkiye’nin ilk panoramik müzesi. Burada 38 metre yarıçaplı bir yarımkürede çizilmiş bir resim var. Müzede bulunmak 3 boyutlu nesneler, tekbir sesleri ve resmin gerçekçiliği ile oldukça unutulmaz bir deneyim. İstanbul’un tarihine ışık tutan bu müzeye giriş ücreti öğrenciler için 5 TL iken yetişkinler içinse 10 TL.
77- Tarihi Çınaraltı Çay Bahçesi
Sen hiç enfes bir deniz manzarasına sahip olduğu için misafirlerinin istedikleri koltuğu kapmak için saatlerce beklediği bir mekan gördün mü? Görmediysen Çınaraltı’na gidebilirsin. Çengelköy’de konumlanmış bu çay bahçesi şehrin en eşsiz manzaralarından birine sahip ve mekan manzarasına rağmen oldukça uygun fiyatlı. Hatta işletmeciler o kadar anlayışlı ki, içeride her çeşit yemek olsa bile çay bahçesine dışarıdan satın aldığın yemekleri getirebilirsin.
Burasıyla ilgili 3 mühim kural var. Bunlar: Çınaraltı’na içecek ile giremezsin, evcil hayvanınla gelemezsin ve içeride çekirdek yiyemezsin. Mekanın yalnızca nakit kabul ettiğini de eklememde fayda var. Bana sorarsan erkenden uyandığın bir gün en iyi manzaralı masayı kapmak için çay bahçesine gel ve mekanın hemen köşesindeki börekçiden kendine bir porsiyon börek ısmarla. Yanına da çayını söyledikten sonra İstanbul’da olmanın keyfini doyasıya çıkar.
78- Yedikule Zindanları
Aynı anda hem Türkiye’nin en eski açık hava müzelerinden biri olma özelliğine sahip hem de işkenceleriyle ünlenmiş bir yer var İstanbul’da. Evet, doğru bildin. Şu an Yedikule Zindanları’ndan bahsediyorum. Daha kapısından adım attığın anda anlatılan efsanelerin hakkını veren bir ortamla karşılaşacağın Yedikule Zindanları gözlem kulesine benzeyen görünümü nedeniyle Yedikule Hisarı adıyla da anılıyor.
Bizans döneminde inşa edilen yapı aslında devleti ziyarete gelen başka ülkelerden kralları ve ünlü misafirleri en iyi şekilde ağırlamak için hazırlanmış. Bizanslıların yaptığı 4 kuleye İstanbul’un Fethi’nden sonra 3 kule daha eklenmesiyle yapı bugünkü ismini almış. İki farklı kültürün yansımalarını gözler önüne seren Yedikule Zindanları’nı gezerek mekanın ilginç atmosferine kapılmanı şiddetle tavsiye ediyorum. Daha eşsiz bir gezi için Yedikule Zindanları’na gitmeden önce yapıyla ilgili efsaneleri okuman şart.
79- İsfanbul
Bazı yerlerin sana hissettireceği duygular isminde saklıdır. İsfanbul da bu minvaldeki yerlerden biri. Sadece ismini duyduğunda bile eğlencenin seni çağırdığını anlayabiliyorsun. Esasında bir alışveriş merkezi olan İsfanbul’u içerisindeki kocaman lunaparktan dolayı deneyimlemen gerek. Bu lunaparkta ülkemizdeki başka lunaparklarda bulunmayan üniteler var.
Maceraperest ve Nefeskesen isimli trenler dünyanın en iddialı trenlerinden olmaya adayken The Viking Ride ise misafirlere oldukça sulu bir eğlence vadediyor. Tabii oyuncaklar sadece yetişkinlere yönelik değil. Her yaştan kişi İsfanbul’da kendine göre eğlence bulabiliyor. Sen de adrenalin seviyorsan İstanbul’dan İsfanbul’a gitmeden ayrılırsan çok şey kaçırırsın.
80- Masumiyet Müzesi
En sevdiği kitap Harry Potter olanlar ne şanslı değil mi? Çünkü filmin dünyasını yansıtan kocaman bir stüdyo var ve Harry Potter severler bu stüdyoyu gezebiliyor. Aynı şekilde en sevdiği kitaplardan biri Masumiyet Müzesi olan kişilerin de şanslı olduğunu biliyor muydun? Çünkü İstanbul’da, Beyoğlu’nda Orhan Pamuk’un kendi kurgusundan yola çıkarak oluşturduğu ve kitabıyla aynı ismi taşıyan bir müze bulunuyor.
Bir romanın kurmaca evreninden oluşturulan ilk örnek Masumiyet Müzesi 2014 yılında Avrupa Yılın Müzesi ödülünü aldı. Sen de Orhan Pamuk’un yarattığı evreni yakından tanımak istersen Masumiyet Müzesi’ni de İstanbul gezilecek yerler listene eklemelisin. Bu müzeyi gördükten sonra sevdiğin tüm kitapların müzesinin olmasını arzu edeceğine eminim.
Ülkər Piriyeva