Azadmedia.da özəl olaraq Cesurhan TAŞ – SASAM Başkan Yardımcısı:
Orta Asya’nın en geniş ve Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurucu ülkesi olan Kazakistan, 2022 yılına olaylı ve sancılı girdi. 1 Ocak 2022’de LPG’ye yapılan %100’lük zam, 2 Ocak 2022’de Hazar Denizi kıyısında buluna petrol üretim kenti Aktau halkının sokağa dökülmesine yol açtı. Daha sonra Almatı, Karagandı, Çimkent, Kökşetau, Beynau, Janaözen şehirlerine de yayılan protestolar ülke genelde bir şiddet dalgası oluşturdu. Bu sırada güvenlik güçleri ile protestocular arasında çatışmalar yaşanırken, ülke genelinde olağanüstü hâl (OHAL) ilan edildi.
Başlangıçta, Kazakistan yönetimi krizi, ağır bir müdahale gerçekleştirmeden çözmeye çalıştı. Ancak protestocuların parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin de iptalini isteyecek kadar hadsizleşmeleri üzerine işin rengi değişti ve eylemler uluslararası bir niteliğe büründü. IŞİD ve benzeri islamoarap aşırılıkçı terör örgütlerinin de göstericiler arasına karışması sonucu Kazakistan yönetimi, Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nden yardım istemek durumunda kaldı. Örgüt, Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert TOKAYEV’in yardım çağrısı üzerine, Kazakistan’da sarsılan kamu düzenini yeniden kurmaya destek olmak için Kazakistan’a “barış gücü” askeri gönderdi.
BÖLGESEL RİSK
Kazakistan’daki olaylar, sadece Orta Asya ülkelerini değil, aynı zamanda Türkiye ve Türk Dünyası ilişkilerini kökten etkileyebilecek ve değiştirebilecek bir niteliği içeriyor. Kazakistan’daki her gelişme kendisini Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan’da da anında hissettiriyor. Tarihsel olarak ve kimlik bakımından birer “Türk halkı” olan bu ülke halkları arasındaki ilişki ağları, ülkelerin siyasal sınırları farklı olsa da kültür ve ekonomi coğrafyası bakımından aynılığı ve benzerliği, aralarında güçlü bir nedensellik ve bağlantısallık yaratıyor.
Afganistan gibi son derece istikrasız ve terör üreten bir bölge ile olan coğrafi yakınlık, Taliban, IŞİD gibi selefi veya mezhebi dinsel bir takım terör örgütlerinin bölge ülkelerindeki etkinliği, derin endişeye sebep oluyor. Kazakistan’daki kitlesel gösterilerde şiddet eylemlerini yapanların, büyük ölçüde islamoarap dinsel aşırılıkçı gruplardan gelmesi, tehdidin uluslararası boyutunu ortaya koyuyor. Tehdidin bu boyutu ve büyüklüğü, Kazakistan yönetimini, Rusya’nın başını çektiği Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nden yardım istemeye zorlamıştır.
KAZAKİSTAN YÖNETİMİ
Diğer Türk Cumhuriyetleri ile karşılaştırıldığında Kazakistan’da, yüzyıllık bir Sovyet otoriterliğinden, batılı anlamda bir demokrasiye kontrollü bir geçişin adımlarının atıldığı, plan ve programlarının yapıldığı 30 yıllık gelişim süreci izlendiğinde görülebilir. Birdenbire ve kontrolsüz bir şekilde açık toplum olunduğunda nasıl istikrarsızlık üretildiğine, komşu ülke Kırgızistan’da birebir tanık olunuyor. Oradan dersler de alınarak Kazakistan’da son derece titizlikle ve içtenlikle temel insan hak ve özgürlükleri, özel girişime dayanan serbest piyasa ekonomisi, uluslararası finans ve ticaret ağlarına girip uyum sağlama gibi politikalar izleniyordu.
İkinci Cumhurbaşkanı Kasım Cömert TOKAYEV’in yoksulluk ve yolsuzlukla mücadele politikası, “halkını duyan devlet” uygulaması ile devlet-millet kaynaşmasını sağlamaya çalışması, sosyal riski azaltmaya yönelik sosyal hizmet politikaları uygulamaya geçirilmişti. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerine, önceden izin almak kaydıyla imkân sağlanmıştı. KOBİ’ler desteklenip uluslararası yatırımlar teşvik ediliyordu.
Geçen 30 yılda Kazakistan’da yürütülen uluslaşma çalışmaları, Türklük için yaşamsal öneme eyedir. Bir zamanlar küçük bir kasaba olan Yesi’nin Güney Kazakistan Eyaleti’nin merkezi haline getirilmesi ve eyaletin adının Türkistan Eyaleti olarak değiştirilmesi çok önemlidir. Türklüğün manevi önderlerinden olan Hoca Ahmet Yesevi’nin kenti olan Türkistan’ın bir eyalet merkezi haline getirilmesi ve buraya “Türk Dünyasının Manevi Başkenti” denilmesi, Kazakistan yönetimin Türklük için attığı adımların büyüklüğünü gösterir.
Kurucu Cumhurbaşkanı ve Elbaşı Nursultan NAZARBAYEV’in 2019 yılında sağ ve sağlıklı iken “öz istenci” ile iktidardan çekilmesi ve yerinde Kasım Cömert TOKAYEV’in getirilmesini sağlaması süreci, dünya tarihinde örneğine az rastlanan barışçıl bir iktidar değişim sürecidir. İktidarın barışçıl bir şekilde el değiştirmesi sürecini, çok partili demokratik seçim sistemi ile güvenceye bağlayan Kazakistan yönetimi, bu bağlamda her türlü takdire şayandır.
PROTESTO EYLEMSELLİĞİ VE ULUSAL BÜTÜNLÜK
Kazakistan’daki şiddet eylemleri sırasında çok vahim görüntüler sosyal medya organlarına yansıdı. Kamu kurumlarının ateşe verilmesi, kamusal ve özel işyerlerinin yağmalanması, polis ve askerin dövülmesi hatta öldürülmesi gibi asla göz yumulmayacak eylemsellik görüntüleri yayınlandı. Normal şartlar altında hangi halk, öz oğlu askerine ve polisine bu şekilde davranabilir? Hangi halk, öz varlığı askerine tutsak muamelesi yapabilir? Ya da hangi sebepler halkı, kendi öz askerine bu denli düşman edebilir? Kamu yönetiminin birtakım uygulamalarından memnun olmayan halk kitleleri, her yerde vardır ve olabilir. Memnun olmayan kitlelerin, protesto eylemleri de olabilir. Bunlar anlaşılabilir şeyler. Birok, ülke yönetimini, başka devletlerden askeri yardım istemeye zorlayacak kadar vahşi, gaddar ve yaygın şiddet eylemleri, protesto eylemlerinin hak arayışının ötesine geçtiğini gösterir. Bu durumda şiddet eylemleri, hak arayışından hibrit savaşa evrilmiş demektir. Kazak askerini tutsak alan sivil görünümlü eylemciler, kimin askeridir çok iyi araştırılmalıdır. Hiçbir hak arayışı, Kazakistan devletini ve onun meşru hükümetini yok etmeyi amaçlayamaz. Kazakistan’ın ulusal bütünlüğünü zedeleyemez.
SONUÇ
Kazakistan 30 yaşında genç bir ülkedir. Yaklaşık 100 yıllık Sovyet otoriter ve/veya totaliter rejiminden devralınan bir yönetsel miras üzerinde kuruludur. Kurucu irade, eski rejimden batılı anlamda demokratik bir rejime doğru evrilmeyi ve geçmeyi arzu etmektedir. Geçen 30 yılda bu uğurda birçok adımlar atmış, plan ve program yürütmüş, kurum ve kuruluş oluşturmuştur. Bu yöndeki olumlu gelişme seyri ortada iken protesto eylemleri sırasında Türkiye’deki birçok islamoarap, batıcı/laik ve milliyetçi bilinen kişiler, Nursultan NAZARBAYEV ve Kazakistan yönetimi aleyhine yerici, aşağılayıcı ve suçlayıcı demeçler vermişler, sosyal medya paylaşımları yapmışlardır. 30 yaşında, otoriter/totaliter rejimden yeni çıkmış bir devletten 300 yıllık demokrasi deneyimi beklemişlerdir. Türkiye’de bile 150 yıllık bir demokrasi deneyimi varken ve çok yetersizken, Kazakistan’dan bunun çok daha fazlasını beklemek büyük haksızlıktır. Tam demokrasi elbetteki nihai hedeftir. Ancak demokrasi kültürü yüzyıllar içinde büyük zorluklar/testler neticesinde elde edilebilecek bir değerdir. Bu hakikati herkes kabul etmek zorundadır.
20.Yüzyılda Türklüğün bilge kağanı Mustafa Kemal ATATÜRK ise, 21.yüzyılda Türklüğün bilge kağanı Nursultan NAZARBAYEV’dir. Kazakistan, Türklüğün 21.yüzyıldaki parlayan yıldızıdır. Atatürk zamanında da ondan ve kurduğu devletten rahatsız olan geniş kitleler vardı. Nursultan NAZARBAYEV döneminde de onun kurduğu ve bugünlere getirdiği devletten rahatsız olanlar olacaktır. Türklüğü, bilimselliği, ussallığı, üretkenliği, çalışkanlığı, dik ve vakur duruşu, 30 yaşındaki Kazakistan’ın temellerine oturtmaya çalıştığı için Nursultan NAZARBAYEV, hedef tahtasına konamaz. Yolsuzluk, haksızlık, zulüm yapan kamu görevlileri varsa bunlar mutlaka cezalandırılmalıdır. Türklük, bütün gücü ve kudreti ile Nursultan Nazarbayev’in kurduğu ve kurumsallaştırdığı Kazakistan Devletinin yanında durmak zorundadır. İnsanlığın ve evrenin barışı, mutluluğu ve gönenci için Türklük, güçlü bir şekilde var olmalıdır.
Ülkər Piriyeva