Ünlü Şair, Yazar, Ressam Recep Garip - Genç Düşünce - Özəl
RECEP GARİP
“Hazıra konmak, kazanmaktan farklı bir şeydir.
Yazılan ve söylenen her şey yarımdır.
Bilgi, okuyucunun okuduğunu tamamlamasıyla doğar” Şeyh Sadi Şirazi
İnsan, hayatı boyunca insan kalabilmenin çabası içerisindedir. Bunu bilsin ya da bilmesin bu koşu böylesine bir bilinci-belirlemeyi içinde taşıyor. Uğraşların verildiği, yarışların yapıldığı, tecrübelerin birikerek hayata aktarıldığı, ilmin, sanatın ve tekniğin hayatı vasıflandırdığı bir dönemde-asırdayız. Koşudan koşuya aktarılarak devam eden bir hayat öyküsü biriktiriyor bu çağın insanı. Uğrunda mücadele edebilecek, hedefler koyabilecek, Kızılelma’dan Kızılelma’ya koşabilecek bir idealin-değerin yoksa yaşadığınız hayatın da bir anlamı yoktur. Yaşadığınız hayat, bir ülküyle, idealle, davayla, anlayışla, değerlerle anlam kazanır.
Bilgi ve teknoloji çağı kuşkusuz fırsatlar çağıdır. İçinde barındırdığı sürekli değişim ve gelişim imkânlarını doğru anlayabilecek, takip edebilecek, kurgulayabilecek, planlayıp uygulayabilecek insanlardan bahsediyorum. Yeni yüzyılın yeni yüzleri kuşkusuz gençliktir ve bu gelişimi, teknolojiyi ve bilgi birikimlerini en iyi takip edip disipline edebilecek aklı hür, vicdanı hür, tefekkürü hür, idrakı hür insanlara aittir. Buradaki hürlük; körlük anlamında bir hürriyet değildir. Bilakis kişiliklere saygının, ahlaki değerlerin, adalet terazisinde ki sapma göstermez hassasiyetin, inançtan, itikattan, örflerden gelen doğal anlayışlarla çatışmayan gençliğin hürlüğüdür. Her bireyin hürriyeti diğerinin hürriyetiyle anlam kazanır. Her gencin çabası, diğer gencin çabasıyla büyür ve her geleceğe adım atan insan evladının anlayışı ve kavrayışı kendi köklerindeki değerlerden yükselir.
Başarı hedef sahiplerinin işidir.
Yalnızca hedefi olanlar başarır.
İdealist genç, yalnızca kendini düşünmez, ailesinden başlayarak cemiyetini, milletini, devletini düşündüğü gibi insanlığın önünü tıkayan meseleleri de göz ardı etmez. Bu ve benzeri problemleri nasıl bertaraf etmesi gerektiğini gece gündüz, fasılasız okuyarak, tartışarak, tefekkür ederek, ideal akıllarla toplu oturumlardaki çıkan sonuçlarla hedefine doğru yürür.
Bir an mevsimleri düşünelim; sonbahar havasıyla ağaçların, yaprakların değişimden değişime uğrayarak nasıl çekici bir atmosfere insanı yönelttiğini biliyoruz. Bundan dolayı sonbahara kızabilir miyiz? Ya da kışın zorlu günlerinde kar altında kalan ormanların, tarlaların, evlerin, ocakların, hayvanatın günlerce aç ve susuzluk çekmelerinden sızlanarak kışa darılabilir miyiz? Kuşkusuz hiç birine kızmayız ve darılmayız. Biliriz ki bunlara da ihtiyaç vardır. Sebepleri, madde madde sıralayabilir. Zorlu sonbahar ve kışı takip eden ilkbaharla birlikte ölü bir mevsimin birden bire canlanıverdiğini, yeniden dallara, sürgünler vererek domur domur çiçeklere, yapraklara döndüğünü, her tarafta bir heyecanın kapladığını görebiliyoruz. Buz gibi mevsimlerin yerini ılık havaların aheste aheste doldurduğunu gördüğümüzde, kökü ve gövdesi sağlam olan ağaçların, ormanların, bağların, bahçelerin nasıl da cömertçe bizleri karşıladıklarını düşündüğümüzde içimizde yepyeni dirilişlere, doğuşlara yelkenler açtığımızı söylemekten geri durmayız. Kabuğunu terk eden ağaç, dalları kırılarak gövdenden kopan ağaç ya da kabuğunu terk edip yeni elbisesini giyen yılan canlılığından hiçbir şey kaybetmez. Bu bizim doğaya, ormana, gökyüzüne, yeryüzüne, denizlere, dağlara, mevsimlere, yağmurlara, insanlara teşekkürümüz kadar, her şeyi var edene karşı da bir tefekkür-teşekkür borcumuzdur. İşte bütün bunlar hayatın bizatihi içinde var olan muştulardır. Bunları görmezlikten gelemeyiz.
Dağları, vadileri, okyanusları aşabilmek için bilgi, teknolojisi yetmez. İnsan unsuru en önemli unsurumuzdur. Bu da yetmez bunları bir araya getirip anlayacak, uygulayacak bir sistemin oluşturulması için akil heyetinin kaçınılmazlığı kadar, bu işlerin koordinasyonunu sağlayacak bir şefe de muhtaçtır. Yani topyekûn halde birbirine kenetlenmiş genç tefekkür sahiplerinin dayanışmasıyla mümkündür.
Erdemli insanlar olabilmenin yolu, vaktin kıymetini bilmekten geçiyor. Vaktin kıymetini bilmek demek, zamanı doğru okumak, çağı doğru anlamak, içinde bulunduğumuz durumların yalnızca görünenlerini değil, görünmeyen yönlerini idrak edebilmekle mümkündür. Bilgi toplumunun oluşması ancak insanın ahlak ve maneviyatının üstün tutulmasıyla, adaletin sağlanmasıyla mümkündür. Dünya sitemlerinin alabora olduğu bir çağdayız ve insanlık mutsuz durumdadır. Buradan kurtuluşun reçetesinin Büyük Anadolu Uygarlığımızın kök, gövde ve inanç değerlerinden beslenerek kurtulacağına inancımız tamdır.
İnsanı-bireyi maddede boğarsanız insanı da-insanlığı da öldürmüş olursunuz.
Genç düşünce, geleceği inşa eden düşüncedir. Genci düşürürseniz geleceği de düşürmüş olursunuz.
Gençler, geleceğin yollarını, engellerini, tuzaklarını sizler açacak, bozacak ve geliştireceksiniz.
Hiçbir şart, hiçbir hadise, hiçbir engel bizi ümitsizliğe sevk etmez. Çünkü bu toprakların verdiği değerler, insanlığı ihya etmiş değerlerdir. Bu toprakların çocukları, gençleri, insanları, aklını, vicdanını ve düşüncesini yalnızca kendisi için kullanmaz, en yakınından başlayarak bütün bir toplum ve insanlık için kullanır. Bunun içindir ki Bu Coğrafyanın Çocukları sınırsız toprakların derdiyle derlenir, sevinciyle sevinir.
6 Mart 2021 – İstanbul