Doç. Dr. Süleyman Doğan - "Mevlana'nın dünya tasavvuru" - Özəl
AzadMedia.az'a özel olarak, Doç. Dr. Süleyman Doğan'dan "Mevlana'nın dünya tasavvuru"...
Anadolu'nun, "manevi mimarları" Horasan Erenleridir. Merhum Prof. Dr. Erol Güngör, "Nerede evliya kabri varsa orası Türk toprağıdır. Evliyası olmayan yerde Türk de yok demektir" der. Mevlana Muhammed Celaleddin Rumi'nin (30 Eylül 1207- 17 Aralık 1273) doğduğu Belh Şehri, 'Horasan Ülkesi'dir. 17 Aralık tarihi, "Şeb-i Arus" (Düğün Gecesi) günüdür.
Hz. Mevlana bu günü, “Hakk’a vuslat” “Yaratana kavuşma” saymıştır. Dünyada ölüm günü kutlanan Mevlana’dan başka birisi yoktur. Ölümüyle de farkındalık yaratmıştır. Mevlana bir beytinde; “Bizim ölümümüz, ebedi bir düğündür!” der. Onun aramızdan ayrılışlarının,747. yıldönümündeyiz. Mevlana’yı rahmetle yad ederken O’nun “dünya” ile ilgili görüşüne ve tasarımına yer vermek istiyorum.
Kur’an’da dünya
Kur’an’da üzerinde en çok durulan temel kavramlar arasında “dünya, dünya hayatı ve öte dünya” konularının önemli bir yer tuttuğu görülür. Kur’an’a göre insanoğlunun üzerinde yaşaması için arz (yeryüzü) var edilmiş, insanın doğumundan ölümüne dek geçirdiği zaman dilimine dünya hayatı, bu hayatın bütün değerlerini ve yönlerini içeren kavrama da dünya adı verilmiştir. Buna göre dünya, arz adı verilen yeryüzünün sadece maddî varlığından ibaret olmayıp insanın öte dünya (âhiret) adı verilen bir başka hayat boyutuna hazırlandığı, imtihana tabi tutulduğu belli bir zaman ve mekanla sınırlı bir yer anlamına gelmektedir.
Mevlânâ da kendisinden önceki ve sonraki pek çok mutasavvıf gibi, çeşitli eserlerinde, özellikle de Mesnevi’de “dünya, dünya hayatı ve öte dünya” konusu üzerinde sıkça durmuş ve bu konudaki görüşlerini İslâm inancı ve öğretisi doğrultusunda kendine özgü bazı yorumlarla ele almıştır. Mesnevi’nin böyle bir kavramla başlaması hiç kuşkusuz, Mevlana’nın insan varlığının aslının bedenden değil ruhtan ibaret olduğu görüşüne dayanmaktadır. İnsan ruhu, varlık aşamaları bakımından bedenden önce yaratılmış, Allah bu ruha kendi ruhundan üfleyerek ona kendisiyle muhatap olma kabiliyeti kazandırmıştır.
Ney metaforu ile dünya
Dünya denilen şey, Mevlânâ’nın “ney” metaforu ile sembolize edilmiştir. İnsanın üzerinde yaşadığı dünya gerçek ve asli vatanı değil, bir süreliğine misafir olarak kaldığı bir gurbet ve aldanış yurdudur. Bu süfli dünyaya, yani maddî âleme ait olmayan ruh, daima ulvî olan aslına kavuşmak ve ana vatanına dönmek arzusu içinde çırpınmakta ve bunun yollarını aramaktadır. Öyleyse insan gerçek aslına dönmek üzere hareket etmeli, maddî ve manevî bir kemale ulaşmayı hedeflemelidir.
Mevlânâ’ya göre bu dünya, var gibi göründüğü halde aslî gerçekliği olmayan bir mutlak bir yokluk (adem-i mutlak), öte dünya ise yok gibi göründüğü halde gerçekte var olan mutlak bir varlıktır (hestî-yi mutlak). İnsan nefsanî ve cismanî bağlardan azat olarak bulunduğu ulvî ve latif bir âlemden, maddeye ve bedene hapsedilerek süflî ve kesif bir âleme indirilmiştir. Bu yüzden insan varlığının asli unsuru olan ruh öte dünyaya, yani gerçek vatanına özlem duymaktadır. Mevlânâ: “Bu dünya bir dağdır, bizim işimizse bağırmaktır; bağırmaların yankısı yine bize gelir” sözüyle bu dünyada yapıp ettiklerimizin karşılığının bize geri döneceğini, ne ekersek onu biçeceğimizi, nasıl yaşarsak öyle dirileceğimizi ifade etmektedir.
İnsan olmak!
Mevlana’nın dünya tasavvurunda, insanın hamlıktan kurtulup, olgunluğa erişmesi, beşikten mezara kadar devam eden bir eğitim sürecidir. Kalbimizdeki huzur ve sevgi dolu hisleri kaybedip yerine hırs, nefret, kıskançlık gibi dünyevi amaçlarla beslenen duygularla yaşamımızı zehir etmeyelim.
Edebiyatta rubai türünün kurucusu meşhur şair Ömer Hayyam’ın da dediği gibi:
“Diyelim ki gönlünce yaşadın say, sonu ne?
Şu ömür defterini okudun say, sonu ne?
Muradınca tam yüz yıl yaşadın doya doya
Buna yüz daha ekle, peki amma sonu ne?!”
Okyanustaki bir damla olan hayatımızda aslında ne kadar küçücük bir rolümüz olduğunu unutmadan, bu beşeri hayat oyununda kalbimizi kirletmeden, dünya yaşamıyla baş edebilmenin yegâne yolu “ölüm” gerçeğini unutmamaktır. Mevlana’da dünya tasavvuru (tasarım, canlandırma, düşünce) ahiret merkezli olup, “Dünya, âhiretin tarlasıdır” hadisinde işaret edildiği gibi dünya, insanı bekleyen ahiret hayatı için hazırlık yeridir.
İşte bu hazırlık yerinde dünya hayatıyla ilgili nihai sözü, sözün sultanı Mevlana’ya bırakalım:
“Ruhu ihmal edersen bil ki hayatın bomboş
Dünya bir av sen tazı, koşabildiğince koş
Bilsen sevdalı gönlün dünyası ne kadar hoş!”