Profesör Doktor Jasan Zekeyoğlu
Çin-Tibet Tıp Dalı Uzmanı,
Jas - Ay Tıp Merkezi Başkanı
İYİLİĞİN KAYBOLDUĞU YERDE HAYATIN DA ANLAMI KAYBOLUR
Sayın Jasan Zekeyoğlu, “Sevginin kaybolduğu yerde hayatın da anlamı kaybolur, çünkü Allah-u Teâlâ dünyayı sevgi üzerine yaratmıştır” diyorsunuz. Böyle bir yorumun anlamını ve önemini açıklayabilir misiniz?
- Evet, bu güzel sözleri ben daima söylerim. On sekiz bin alemi yaratan Allah’ın
insanoğluna verdiği en güzel niğmetlerden biri de sevgidir. Sevgi kavramının anlamı çok geniştir. Aile, vatan, hatta insanlar arasındaki bağları da sımsıkı tutan bu kavramdır. Abay şöyle der:
“İnsan bugün insan, yarın ise toprak,
Fani hayat cazibesiyle aldatır, fakat.
Yarın yerin neresidir, bilir misin,
Ölmek için doğmuşsun, düşün biraz”.
Pek çok tanıdığım arkadaşlarım, bilim adamları, şair ve yazarlar bu fani dünyadan baki dünyaya göç ettiler. Hepimiz bu dünyanın misafiri olduğumuzu unutmamalıyız ve her zaman yakınlarımıza şefkatlı davranmalıyız. Abay’ın şu mısraları aklıma gelir:
Önceki kardeş dalgası,
Sonraki kardeş dalgası.
Sırası gelince,
Göç eder baki dünyaya.
Toplumumuzda merhametin çokça konuşulması, çokça dile getirilmesi gereken bir zaman diliminden geçiyoruz. İnsanlar bütün dünyada giderek acımasızlaşıyor. Modern dünyada maalesef merhamet duygumuz giderek köreliyor, bu da büyük savaşların, büyük çatışmaların, mahallenin ortasında büyük kıyametlerin kopmasına yol açabiliyor. Sevgi ve merhametin kaybolduğu yerde insanlık tehlikededir: anavatan harap olur, dünyayı kötülük yönetir, açgözlülük yaygınlaşır, sulh bozulur, insanlar arasında, hatta akrabalar arasında düşmanlık oluşur. Bu yüzden insanlar birbirine karşı merhametli olmaları gerekir.
Tıp tarafından kanıtlanmış bir kural vardır ki, merhemet duygusu, insanlardaki manevi sıkıntıyı giderir, kardiyoloji hastalıkları, kan ve damar hastalıklarını engellermiş. İyiliğin kaynağı İslami inançlardan geldiğine göre, yüreğinde Allah sevgisi olan kimsenin merhametli olduğuna inanırız. Öyle insanlara: “Nur yüzlüdür” derler. Merhamet duygusunun esasları ailede ebeveyin tarafından aşılanmalıdır. Çocuk ailede merhametle büyütülüyorsa, doğrunun bu olduğuna inanır. Kazak atasözü vardır: “Bir civciv yuvada gördüklerini, uçtuğunda yakalar (yapar)”. İşte çocuklar bu duyguyu hissederek büyürlerse bu dünyayı ve ailelerini de emin bir sığınak olarak algılamaya başlarlar. Dolayısıyla ailede çocuğa verilen değerler, merhamet çok önemlidir. Merhamet gören merhamet gösterir.
“Günümüz teknoloji ve bilim dünyasında dünyanın hangi ülkeleri nesiyle gurur duyuyor?” sorusu ortaya çıkar. Tek bildiğimiz şey, ilmiyle, teknolojisiyle ve ilim adamlarıyla gurur duydukları hususlardır. Bu ülkelerin belediye başkanları ilim adamaları araştırmakla meşgul olurlar. Demek istediğim, ülkemizin iktidarında olanlar bürokrasiden kaçınmalılar, yolsuzluktan uzak durmalılar, yer altı ve yer üstü doğal kaynaklarımızı kendileri için değil, toplum ve millete faydalı olacak şekilde yönetmelilerdir. Yolsuzluğun yaygın olduğu yerlerde, küçük ve orta ölçekli iş yerlerinin çalışmalarında birsürü engeller ortaya çıkar. Kısacası, devlet yöneticileri kendi çıkarılarını halktan üstün koymamalı, insancıl davranmalıdırlar.
Günlük haberlerden ülkemizde düşük gelirli yoksul aileler için, devlet başta olmak üzere bazı kamu kuruluşları ve özel vakıflar tarafından gösterilen yardımlar hakkında haberdar oluyoruz. Bazı kişilere tedavi amaçlı yardımlar gösterilir, bazılarına gıda yiyecek konusunda, hatta bazılarına barınak olarak ev konusunda yardım gösterdiklerinin farkındayız. İşte bu tür hizmetlerin temelinde iyilik ve merhamet bulunmaktadır. Sevgi ve merhamet, güneş ışınları gibidir, kalbi ısıtır, karşılıklı şefkat ve saygı duygularını uyandırır.
- Geçen yıl ortaya çıkan pandemi, tüm insanlık için ağır bir sınavdı. İnsanlar, sağlıkları için Allaha’a dua ettiler, doktorların yardımına muhtaç oldular. Ülkedeki en popüler özel kliniğin başkanı olarak yurttaşlarımıza ne tür yardımlarda bulundunuz ve iyilikler yapabildiniz?
2020 yılı tüm insanlık için ağır bir yıldı. Özellikle, sosyal hizmet alanı elamanlarına, öğretmenler ve doktorlar için zor bir dönemdi. Tüm sağlık teşislerinde hizmet eden sağlık personellerinin yükü daha da kat kat artmıştı. Sadakatle çalışan tüm sağlık personelleri ve doktorların hayatımızdaki önemini hissettik. Günümüzün gelişmiş dünyasına aniden gelen bu salgın karşısında doktorların gösterdikleri kahramanlıkları ve fedakarlıkları büyük alkışlarla karşılandı ve kendim de bu alanın uzmanı olarak gurur duyuyorum. Meslektaşlarımın salgın hastalığa karşı gösterdikleri hizmetlerini, silahsız cephede dilsiz düşmanla karşı karşıya çıkan birer kahramanlar olarak değerlendiriyorum. Ailelerinden ırakta, kendilerini hastalara yardım etmeye adadılar. Dünyada çok sayıda insan bu salgının kurbanı oldular. Günümüzde bazı tıp uzmanlarının yetersizliğinden ortaya çıkan durumlar neticesinde, tıp mesleğine olan talep yükselmiştir. Teknolojinin hızla geliştiği günümüz çağında, dünyanın silahlarla değil bilimle rekabet ettiği bir çağda mesleğimizin önemi azalmayacaktır. Biyolojik silahlar karşısında ancak tıp bilimi galip çıkabilir diye düşünüyorum. Millet olarak biz bu yükün altından çıkabildik, Allah’ın izniyle bu salgından kurtulacak gün de uzak değildir. Halkımız “Bir yakadan baş, bir koldan el çıkararak” büyük bir dayanışma ve yardımda bulundular. Hükümet tarafından da maddi yardım destekleri verildi. Yeminine sadık doktorlar, “Fırtınaya karşı uçan kartal” gibi gayretle çalıştılar. Merkezin tedavi kurallarına uygun olarak, uzmanlarımız hastaların durumlarına göre evlerini ziyaret ederek veya merkezde sağlık hizmetleri verdiler. Pandemi döneminde Kazakistan, Astana televizyon kanalları ve Kazak Radyosu ve Şalkar Radyolarında salgın hastalıklar konusunda düzenli olarak tıbbi tavsiyeler verdim. Merkezimizin tıbbi deneyimine uygun olarak, geleneksel tıbbın modern tıpla eşit düzeyde yasal olarak uygulanmasını teşvik ettik. Merkez doktorları tarafından, Sağlık Bakanlığı protokolüne, hastanın vücut ısısının 38 dereceyi geçmemesi durumunda antibiyotik kullanımına getirilen kısıtlamalar da dahil olmak üzere 15 protokol eklendi. Bu protokoller günümüzde hala güncelliğini kaybetmedi. Merkezin salgın sırasında düzenlediği etkinlikler kapsamında 700’den fazla hastaya ücretsiz olarak sağlık hizmetleri gösterdik. Bazı ülkede bulunmayan antivirüs ilaçlarını yurtdışından sipariş etmek zorunda kaldık. Yaşlı gaziler ve emekli insanların hastalığa karşı direncini artırmak maksadıyla sumak tentürü ve ginseng gibi doğal bitkilerle tedaviler yapıldı. Virüsün önlenmesi için akupunktur tedavisi ile hastaların bağışıklık sistemini güçlendirmeye çalıştık, bazı sterste bulunan hastalara da psikolojik yardımlar gösterdik. Koronavirüsün vücutta yol açtığı hasarlar hâlâ araştırılıyor. Akciğer hasarının yanı sıra kalp, damarlar, böbrekler, bağırsak ve beyin de dâhil olmak üzere birçok organın da enfeksiyon nedeniyle bir şekilde zarar gördüğü anlaşıldı. Merkezde kullandığımız akupunktura tedavisi ve doğal bitkilerle hazırlanan ilaçlar neticesinde zarar gören hücreler, dokular canlanır, kan dolaşımı düzenlenir ve sinir sistemi sakinleşir.
Uluslararası tıp sisteminin temel gereksinimlerine uygun olarak, merkez uzmanları, hastaların genel durumunu ve tedavi sürecini günün her saati çevrimiçi olarak kontrol ettiler. Üç büyük şehirlerimizdeki merkez şubelerinde tedavi alan yaklaşık 500’e yakın hastalarımızın koronavirüs bulaşmamış olması dikkat çekicidir. “Jas-Ay” tıp merkezimizde çalışan 200’e yakın personel bu virüse yakalanmadı. Bunu, virüsle mücadelede merkezimizin yeni bir başarısı olarak görüyoruz.
- Koronavirüsü önlemek için uygulanan aşı tedavisi ne derece etkilidir?
Covid-19 salgınına karşı geliştirilen aşılar ne kadar etkilidir? Bu konuda neler düşünüyorsunuz?
Öncelikle koronavirüs aşılanmasından bahsetmeden önce aşılamanın tarihçesi ve bütün olarak faydaları üzerinde kısaca değinmek isterim. Aşılama tedavisi, İbn Sina devrinden bu güne geleneksel tıpta uygulanmaktadır. Eskiden ölüme neden olan çiçek hastalığı, veba, kızamık, sıtma gibi birçok hastalıklar, aşısının bulunmasının ardından ancak durdurulmuştur. Çiçek aşısının ilk olarak Kazakistan’da üretildiğini de vurgulamak isterim. O zamanki durum, aşının bulaşıcı hastalıklar karşısında etkisini kanıtlamıştı. Bu nedenle aşılardan korkmamalıyız. Tüm dünyada insanlar bir bütün olarak aşılanırken, biz kendimizi ondan izole edemeyiz ve etmemeliyiz. Ülkenin baş sağlık doktoru hangi grup insanların aşılanaması gerektiği hakkında açıklamalarda bulunmuştu ve hatta aşı olma hakkı vatandaşların kendi şahsi kararı olduklarını da belirtmişti. Dolayısıyla bu durum, ailemiz ve çevremizin güvenliği ile doğrudan ilgilidir. Aşılama yaş oranlarına göre farklılık gösterir. Gençlerin ve 18 yaşın altındaki çocukların aşılanmamasının nedeni, virüse karşı yüksek direnç göstermeleri nedeniyledir. 65 yaş üzerindeki insanların bünyeleri zayıftır ve bir sürü kronik hastalıklarla birlikte yüksek tansiyon, kalp, damar hastalıkları gibi rahatsızlıklar eşlik edilir, dolayısıyla virüsle savaşma ve bağışıklık geliştirme yeteneği çok düşüktür. Aşılama sırasında aşının kalitesi ve tıbbi kurallara uygunluğuna dikkat edilmelidir. Koronavirüsün yayımasından bu yana sadece ülkemiz değil, tüm dünya maddi ve manevi baskılar yaratan kargaşa içindedir. Düzgün yaşam akışının ritmi boluldu ve günlük yaşam alışkanlıklarımız değişti. İlk başta insanlar birbirine yaklaşmaktan korkuyorlardı ve akrabalar arasındaki ilişkinin ciddi şekilde kısıldığını kendi gözlerimizle gördük ve hissettik. İnsanlar bunalmış, zihinsel stres yaşamışlardı ve gelecek tehlike altındaydı. Bunlardan kurtulmanın tek yolu önce Allah’a yalvarmak, sonra hastalığa karşı yaptırılan bir aşıdır. Bu nedenle normal yaşam şekline dönebilmek için nüfusun aşılanmasının daha iyi olacağını düşünüyorum.
-Ülkemizdeki geleneksel tıbbın günümüzdeki durumnundan bahseder misiniz?
-Kazak bozkırlarında geleneksel tıbbın tarihi İbn Sina’dan başlatılır ve Kazak Hanlığı dönemlerinde yaşamış olan Uteybodak Tleukabıloğlu’nun yaptığı çalışmalarla devam etmiştir. Dolayısıyla ülkede geleneksel bir tıbbın olmadığını söylemek yanlış fikirdir. Ancak sayılarının az olduğu ve bazı durumların karşısında çalışma imkanlarının sağlanmadığı bilinmektedir. Batı’nın geleneksel tıbbı, Hint-Tibet ce Çin tıbbının hızla gelişmesi nedeniyle Kazak halkına özgü geleneksel tıbbın durumu tehlikededir. Bu nedenle, Çin-Tibet tedavi yönteminin yanı sıra her zaman Kazak ulusal tedavi yöntemlerini de ekliyorum ve merkezimizde sürekli olarak uyguluyoruz. Uzman meslektaşlarımın da bu hususa önem vermelerine dikkat ediyorum. Dünya çapında geleneksel tıbbın kurucu olan İbn Sina’nın zengin mirası nesillere sonsuz iz bırakmıştır. Ülkemizin her bölgesinde, hatta yurtdışında bulunan ulusal tıp uzmanları bir araya gelerek ülkedeki sağlık sistemi ve geleneksel tıp seviyesini geliştirmek için iş birliği yapabilirler. Önümüzdeki yıllar bu tür proje devlet tarafından ele alınacağını umuyoruz. Çünkü, Kazak Hanlığı döneminin meşhur doktoru, cerrah Uteybodak Tleukabıloğlu, Kazak bozkırlarında yetişen şifalı otlar kataloğunu oluşturmuştur. Onun bu tıp dalında yaptığı çalışmaları dünya çapında çok ender ve kıymetli çalışmalar değerindedir. “Şifa Denemeleri” adlı eseri dünya dillerine çevirilseydi, insanlık uğuruna çok faydalı hazine olurdu. Bu kitabın orijinal nüshası elimize geçmedi, fakat karşılaştığımız bazı materyallerden, günümüz tıp alanında hala bilinmeyen çok önemli bilgilerin olduğuna ikna oluyoruz. Uteybodak Tleukabıloğlu’nun kıymetli eserinin sırlarını çözdüğümüz gün Kazak tıbbı yeni boyutlara ulaşacaktır diye düşünüyorum. Bu nedenle, milli değerlerimiz üzerinde araştırmalar yapmak, onlara sahip çıkarsak, hedefimize ulaşacağız.
- Jas –Ay Tıp Merkezini uluslararası düzeye yükselttiniz. Kliniğin gelecekteki gelişimi ve refahı için herhangi bir planınız veya hayaliniz var mı?Kuruluşundan bu yana, Jas-Ay Tıp Merkezi durmaksızın çalışarak hep araştırmalar ve gelişmeleri takip etmektedir. Kliniğimiz her yıl tecrübeli doktorlarla yenilenmektedir ve genç uzman doktorların profesyonel alanda gelişmelerine teşvik edilmektedir. Çok sayıda hedefimiz ve hayalimiz var ve bunları yavaş yavaş ve kademli olarak gerçekleştireceğimizi umuyoruz.
Günümüzde gelişen ilim ve teknoloji sayesinde tıp dalı çok gelişiyor ve birçok hastalıkların tedavisi bulunmuş olsa da, henüz tedavisi bulunmayan bazı hastalıklar mevcuttur. Koronavirüs gibi yeni salgın da ortaya çıkmış durumda. Bu tür salgın virüs hastalıkların tedavisi üzerinde de çalışmalar yapmaktayız. Keşfettiğim şey, deve hariç tüm hayvanların severek otladığı bitkilerin olduğunu öğrendim. İnsanların bağışıklık sistemini yükselten ve hastalığa karşı direnç gücünü artıran bu tür bitkileri, merkezin tedavi protokolüne dahil ettim.
Pandemi döneminde genellikle odaklandığım ve üzerinde çalıştığım konular, koronavirüse yakalanan hastaların vücudundaki hasarları etkili olarak tedavi etme yollarıdır. Bu tür çalışmalarımızın neticesinde kliniğimize gelen hastalar sayısı her geçen gün artmaktadır. Tıp dalında pandemi ile ilgili ve Covid-19 virüsü hakkında yayınlanan bilim adamlarının çalışmalarını sürekli olarak takip etmekteyiz.
Kliniğimizin sağlık hizmetleri alanında gösterdiği başarılarını takdir ediyorum. Jas-Ay Tıp Merkezinin statüsü uluslararası düzeye kadar ulaşmış vaziyettedir. Bu nedenle, sadece yerli tıp sistemi standartlarına değil, aynı zamanda uluslararası hizmet standartlarına ulaşmaya gayert ediyoruz. Bilindiği gibi, kliniğimizin başarısı ülkemizle birlikte sık sık Batı ve Doğu ülkeleri tarafından takdir edilmekte ve çeşitli ödüllerle ödüllendirilmektedir. Hatta Birleşmiş Milletler tarafından onur mektubu da verilmiştir. Önümüzdeki günlerde Jas-Ay kliniğinin Türkiye, Avustrya, Malezya, Hindistan, Çin, Rusya ve Japonya’da şubelerinin açılmasını planlıyoruz.
Türkiye’de geleneksel tıp dalı büyük bir hızla gelişmektedir. Doksan bin öğrencisi olan Tıp Akademisi’nde birçok yeni bölümler açılmış ve bizi de ders vermek üzere oraya davet ettiler. Günümüzde, klinikte tedavi almak için diğer şehirlerden gelen hastaların teklifi üzerine, ülkenin büyük şehrilerinde şubeler açmayı planlıyoruz. Ayrıca tıp alanında özel akademi, kolej veya Tıp Fakültesi yanından bir bölüm açmayı da planlamaktayız. Böyle bir karara varmamızın sebebi, ulusal tıbbın gelişmesinde önemli katkılarda bulunmaktır. Sadece merkezdeki tedavi hizmetleriyle sınırlanmıyoruz, aynı zamanda kaliteli sağlık personelleri ve uzmanların sayısını artırmayı hedefliyoruz. Yurt dışından gelen uzmanlara fazla güvenmemeliyiz. Çünkü sahip olduğumuz önemli bilgileri elimizden alabilirler. Bu nedenle kendi uzmanlarımızı eğitmeye öncelik tanımak istiyoruz.
Kurumumuz sadece hastaları tedavi etmekle sınırlanmıyor, nüfusun tıbbi bilgilerini geliştirmek maksadıyla “Jas-Ay” dergisinin yayınlanmasıyla da ilgileniriz. Bu dergi, Kazakistan’da Kazakça yayınlanan tek tıbbi yayındır. Dergi aynı zamanda tıp dalında araştırmalar yapanlar için bir kaynak olarak da yararlanılabilir. Tıp alanında yaptığımız çalışmalarımız ve hedeflerimizi değerlendirerek, biz kendimizi Kazak bozkırlarında geleneksel tıp kurucu olan Uteybodak’ın büyük hayellerini devam ettiren nesil olarak görüyoruz.
Verdiğiniz röportaj için çok teşekkür ediyoruz.
Röportaj yapan: Mamıtay Maman