AZADMEDİA.AZ‘a Özel olarak ŞAİR-YAZAR RECEP GARİP‘ten "İNİŞ VE ÇIKIŞ"www.recepgarip.comHayat, tekdüze gitmiyor. Bütün coşkularıyla, bütün yorgunluklarıyla, bütün hüzünleri sevinçleriyle, bütün acıları ve aşklarıyla birlikte gidiyor. Dümdüz değil hiç bir yol; inişli çıkışlı, engebeli düz, tümsekli tepeli, gidişli dönüşlü, eğri büğrü yılan yollarıyla. Ormanlarıyla dağlarıyla, vadileriyle köyleri ve kasabalarıyla çeşit çeşit, patika yollardan keçi yollarına, toprak yollardan asfaltlanmış yollara değin sürüp gidiyor işte. Böylesi bir hayattır içinde bulunduğumuz dünya. Dünya kocaman bir tarla ve içinde envai çeşit ürünler, bitkiler, ağaçlar, meyveler, sebzeler, bin bir çeşit rengarenk çiçekleriyle mevsimleri gözlerimizin önünde belirginleştiriyor.
Bildik-öğrendik-bildirildik ve öğretildik ki hayat, vakit, nefes, hava, su, akıl, gönül, toprak, imkan, vatan, çoluk çocuk her şey bir emanetten ibarettir. Emanetin kıymetini bilmek düşüyor insana. Çocukluk, gençlik ve sonraki dönemlerde hayatı anlamlı kılmak için vaktin değerini bilmeye mecburuz. Her anımız yepyeni bir anla bizimle buluşurken, geçip giden anlara dönüşün imkansızlığı unutulmamalıdır.
Akıp gidiyor gitmesi gereken
Çekip geliyor gelmesi gereken
Gitmeye gelmeye mecalin de yokTuzla Piyade Okul Komutanı Hakkı Kaya; "İlk etki son etkidir, ilk tesir son tesirdir" dediğinde 1983 yılı Tuzlada askerdik. Aynı bölükteydik rahmetli dostum-sırdaşım-dava arkadaşım Musikişinas İbrahim Benlioğlu ve Akın Ergenekon ile Sivas'tan Kadir Pürlü, Adana'dan Vedat Kahyalar, yine Adana'dan Hüseyin Ok'la aynı bölükteydik. Bir araya gelmemizi sağlayan kuşkusuz Allah'tır. O yıllarda askeriyede Ramazan ayında oruç tutmamamız konusunda yoğun uyarılar almamıza rağmen oruçlarımızı tutuyor, talim sonrası Piyade Okulunda bulunan camide namazlarımızı kılıyorduk. Yedek Subay eğitimi olmasına rağmen namaz ve oruç gibi konularda asla müsamaha gösterilmiyordu. Eğitim konusunda da son derece sıkı bir eğitimden geçiriliyorduk.
Maltepe'de İletişim uzmanı dostum Deniz Unay ve Musikişinas Feyzullah Çelebi beylerle "bemol" lokanta-sanat galerisinde bir araya geldik. Saat 14.00 itibariyle mekândayım. Ev sahipleri henüz gelmedi diyecektim ki kapıda göründüler. Sanat Galerisi kapalı, suluboya, yağlıboya tablolardan örnekler lokantada da mevcut. İnsan böylesi yerlerin hasretini çekiyor. Ümraniye Tavukçuyolu Caddesinde Taze Tatlar diye bir tatlıcı var. Zaman zaman uğradığımdan yüz göz aşinalığımız selamlaşmaya, muhabbete dönüştü. Orada da ilk vakitler bir kitaplık bölümü vardı. Ben de evden bir kaç kitabımı getirip oraya koymuştum. Bir zaman sonra kaldırır gibi oldular. Ben de dedim ki, uzun süredir buraya gelmemi sağlayan yalnızca şuradaki kitaplığın-kitapların bulunmasıdır. Eğer tekrar koymaz iseniz bir daha gelmem dediğimde o hafta yeniden aynı yerine yerleştirdiler. Hala oraya gidip geliyorsam eğer, bu mini kitaplığın bulunuyor olması ve önündeki masada oturup, ufak tefek bir şeyler yiyip misafirlerime ikram ediyor olmamdır. Kitaplar hürmetine anlayacağınız.
Bizler sanatı, edebiyatı, düşünceyi, kitabı önemseriz-önemli buluruz. Onlarsız hayatımızın bir anlamı yoktur. Çünkü savunduklarımız, inandıklarımız kitabidir. "Bemol"ü bu açıdan zahiri anlamıyla çekici buldum. Hele bakalım gidip gelmelerimiz sürekli olacak mı zaman gösterecek.
Tenkit etmek için, ciddi birikime sahip olmak icap eder. Birikim, insanı ilgilendiren alanlarda ihtisas sahibi, ilim, irfan ve hikmet ehli olanların hallerinden anlaşılır. Konularla ilgili söyleyecek sözü olmak demektir. Bilen kişi, aksak tarafı, sıkıntılı olanı, yanlış söyleneni görür. Eleştirmiş olmak için söz söyleyen bir şey bildiğini zannedendir. Tenkit, hoşgörüyü içinde barındırdığı gibi aynı zamanda yol göstericidir. Şair ve düşünür Goethe diyor ki; "zamanı gelen bir fikrin karşısında hiçbir ordu duramaz". Bir fikrin-idealin savunucusu olmak o fikri hayatın merkezine koymaktır. Hayatımızda olmayan hiç bir dava-inanç ne kendimize ne de topluma fayda vermez. Sözün gücü, kişinin yaşayışıyla ilgilidir. Siz hak dava uğrunda sapasağlam durduğunuzda her daim kazanırısınız. Çünkü kazanmak yalnızca bu dünyada istediğini elde etmek demek değildir. Kazanmak asıl itibariyle hakkı razı etmektir. Hak razı olursa, kurtlar da kuşlar da, mevcudatta razı olur. Sebepler dairesine sarılmak kulluğun-insan olmanın bir gereğidir.
Tenkit, teklif ve taltif kelimeleri birbirini tamamlayan kelimelerdir. İnsanoğlunun yerinde uyarılmaya, yerinde ikaz edilmeye, yerinde taltif edilerek gönlünün alınmasına, iyi hasletlerinin gündeme getirilmesine muhtaçlığı söz konusudur. Bu durum her insan için geçerlidir. Aynıyla iltifatın yerinde-zamanında ve üslubuna uygun olarak yapılması nasıl gerekliyse tenkidin de aynı hassasiyet ölçüleri içerisinde yapılması elzemdir. Buna paralel olarak tekliflerde bulunmak, ona dair özgüvenin gelişmesini sağlamakla kalmaz, üretimi artırmasına, kendini geliştirmesine, ilim-irfan yolunda ilerlemesine de birer vesile olur. Şeyh Sadi-i Şirazî “Büyük insanı dost edinmek isterseniz, tenkit ediniz; küçük insanı dost edinmek isterseniz methediniz” diye bizleri uyarmasında dikkate alınması gereken önemli uçlara da dikkatlerimizi çekmiştir. Burada büyüklük meselesi elbette, ilimde, sanatta, şiirde, edebi
yatta, irfanda, hikmette büyüklük kast edildiği gibi devleti yönetmedeki ferasette, idrakte, izanda kast edilmektedir. İlim sahipleri tenkidin gerekliliğini, yerini ve üslubunu en iyi bilenlerdir. Öyle olmalıdır ya da. Eğitimcilerden, yöneticilerden, yönlendiricilerden, tebliğ yapanlardan da kast edilmesi pek ala mümkündür. İşinde gücünde olan, günlük maişetiyle ilgilenen, rençperlik yapan, tarla-takımla uğraşan küçük kazanımlarla ailesine aş-ekmek-su götüren insanlar ise iltifata susamışlardır. İltifat ettiğinizde sizi başlarının üzerinde yüreklerinde taşırlar.
İnsan hayatı, ciddiyet istiyor. Yapaylıktan, basitlikten, sıradanlıktan kurtulmak istiyor insan. Yok görülmesinden, yalanlardan, riyakarlıklardan, kıskançlıklardan, hasetliklerden de bıkıp usandığı için uzak durmayı gerekli görse de, toplum-cemiyet buna pek izin vermiyor. Uzak durmanın da irade gerektirdiğini ifade edelim. Nerede durduğunuza, nerde olduğunuza, kiminle ve kimlerle anıldığınıza dikkat edin, sizi belirleyen unsurlar bunlardır. Bir ömür verdiğiniz mücadeleye dikkat edin; aklınızla, ruhunuzla, gönlünüzle mutlu musunuz? Eğer mutluysanız asla pes etmeyin, geriye dönmeyin, yolunuzdan ayrılmayın. Yok mutsuzluğunuzu içten içe hissediyor, türlü sorularla uykularınız kaçıyorsa, iç konuşmalarınızla baş başa kaldığınızda pişmanlıklarınız çoğalıyorsa, o kuyunun içinden bir an evvel çıkmalısınız. Terk etmelisiniz orayı, o iklimi, o beraberliği, o inancı, o düşünceyi, o tarafı terk etmelisiniz. Geriye çekilip insan bir bakmalı hayatına. Zaman içinde sık olmasa da yapmalı bunu. İnziva denilen şey, hayatın bütününü gözden geçirmektir. Günleri, berberlikleri, yaşanmışlıkları, yapıp ettiklerini, gün içindeki kullukları elhasıl her bir şeyi gözden geçirince suyun berraklığı bulanıklığı kuşkusuz gözükecektir.
Yazının başında Hakkı Kaya'nın bize yaptığı ilk ve son konuşmadan bende kalan cümle "İlk etki son etkidir, ilk tesir son tesirdir" cümlesiydi. Önemli buldum o günden bugüne. Sahiden de öyleydi. İlk etki neyse son etki de oydu. Bir mekana, bir guruba girdiğinizde kuşkusuz oradakiler sizde bir etki bıraktığı gibi sizde oraya bir etki bırakırsınız. Buna dikkat etmelidir insan. Emerson'un güzel bir sözü var; “Rastladığım herkes bir bakıma benden üstündür ve ben böylece herkesten bir şey öğrenirim”. Ne güzel ifade etmiş. Biz kendimizi dev aynasında görünce başkalarındaki vasıfları, erdemleri, iyilikleri, özellikleri göremiyoruz. Oysa her insanda kuşku yok ki çok güzel hasletler var. Gören gözler için bu hasletler görmeyi bekliyor. Kötü diye vasıflandırılan insanda da görülmesi ve alınması gereken önemli hasletler vardır. Sormuşlar "efendim böyle nasıl iyi oldunuz" diye? Şöyle cevap vermişler; "kötülerin kötülüklerini gördükçe onları yapmamayı kendime adet edindim." Konfüçyüs şöyle nasihat ediyor; “İyi bir adam görünce onu taklit etmeye çalışın, kötü bir adam görünce onun kusurlarını kendinizde de arayın.” Ne güzel bir kıymet, bunu yapabilirse insan. Her gördüğümüzden almamız gereken bir hisse, her dokunduğumuzda bulmamız gereken bir kıymet, her baktığımızda bilmemiz gereken bir muştu, her duyduğumuzda kavramamız gereken yeni bir bilgi-haber bizi beklemektedir.
Açılır perdeler inceden ince
Her şey sorulur vakti gelinceUnutmamalıyız ki vaktin sahibi bizi beklemektedir.