Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş, Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki normalleşme adımlarını ve müzakerelerin geleceğini değerlendirdi.
2020’de Azerbaycan’ın topraklarını işgalden kurtarmasıyla Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinde olduğu gibi Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde de yeni bir dönem başladı. Azerbaycan’ın da desteklediği aracısız bu yeni dönemde normalleşmenin ilk adımları Türkiye ve Ermenistan özel temsilcilerinin 14 Ocak’ta Moskova’da gerçekleştirdikleri görüşmeyle atıldı. Uzun bir aranın ardından iki ülke özel temsilcilerinin yaptıkları ilk görüşme uluslararası kamuoyu tarafından da yakından takip edildi ve görüşmenin ardından gözler, tarafların yapacağı açıklamalara çevrildi.
Taraflar arasındaki görüşmelerin bu kez aracısız ve ön koşulsuz gerçekleşmesi barışa daha yakın olunduğunu gösteriyor.
Ermenistan’ın 1915 Olaylarını ön koşul olarak ileri sürmesi, görüşmeleri bugüne kadar sekteye uğratan en önemli engellerden biriydi. Gelinen noktada normalleşme adımlarının ön koşulsuz devam edeceğinin açıklanmış olması, görüşmenin olumlu bir havada seyrettiğinin göstergelerinden biri. Bu nedenle tarafların bu kez barışa daha yakın olduğunu söylemek mümkün.
Engeller ve fırsatlar
Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde yeni dönemde en büyük engel, daha önceki dönemlerde de olduğu üzere diaspora Ermenileri olacaktır. Zira diasporada Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşme sürecine girmiş olmasından kaynaklı bir rahatsızlık, ABD’de yeniden gündeme getirildi.
Diasporadaki Ermeniler, bazı Batılı ülkeler ve Ermenistan içindeki radikaller normalleşmeyi sekteye uğratabilir.
Öte yandan Batılı ülkeler tarafından yapılan açıklamalara bakıldığında normalleşmeyi desteklediklerini beyan ediyor olsalar da sürecin dışında kaldıkları için bundan rahatsızlık duydukları biliniyor. Özellikle Fransa’nın tutumu Ermeni diasporasının etkisiyle belirgin bir hal alırken, Avrupa Birliği (AB) ve diğer uluslararası kuruluşlar, normalleşmeye destek olmaya hazır olduklarını sıklıkla dile getiriyor.
Son olarak Aliyev ve Paşinyan'ın Brüksel'de AB Konseyi Başkanı Charles Michel başkanlığında bir araya gelmesi ve ardından AB’nin demir yolu bağlantı hatları konusunda ekonomik yatırımlarla süreci desteklemeye hazır olduğunu açıklaması, önemli bir gelişmeydi. Bu açıklama, Batı dünyasının bölgeye olan ilgisini ve aynı zamanda bu ilginin zamanla normalleşme önünde bir başka engele dönüşebilme ihtimalini de gösteriyor.
Normalleşme ile sınırların açılacak olması her iki ülke için önemli bir fırsat.
Normalleşme sürecini sekteye uğratabilecek başka bir husus da Erivan’da halen mevcut olan bazı radikal gruplar olabilir. Bu grupların Paşinyan yönetimini Türkiye ile normalleşme konusunda ciddi anlamda eleştirdikleri biliniyor. İlerleyen günlerde bu protestoların dozunda artış yaşanabilir. Özellikle Robert Koçaryan ve Serj Sarkisyan’ın da bu grupları destekledikleri göz önünde bulundurulduğunda, bu nevi tepkilerin bir engele dönüşme potansiyeli mevcut.
Görüşmelerin aracısız gerçekleşmesi önemli
Türkiye-Ermenistan görüşmelerindeki en önemli fırsat ise bu kez görüşmelerin aracısız yapılıyor olmasıdır. Daha da önemlisi; 2020’de Azerbaycan’ın Karabağ zaferiyle iki ülke arasındaki en önemli meselelerden birinin büyük oranda çözüme kavuşturulmuş olmasıdır. Bununla doğrudan bağlantılı bir diğer önemli husus ise Zengezur koridorudur. Zengezur koridorunun açılması, beraberinde bölgesel ve küresel jeopolitik dengeleri önemli oranda değiştirecek bir güce sahip olduğu için normalleşme sürecinin en önemli fırsatlarından biri olacaktır.
Normalleşmeyle birlikte sınırların açılacak olması da önemli bir fırsat. Nitekim hem bölgesel ticari ve ekonomik ilişkileri canlandıracak hem de ulaşım ve enerji projelerinin hayata geçirilmesinde Ermenistan’da sürece dahil edileceği için bu durum herkesin yararına olacaktır.
En önemli başlıklar
Kuşkusuz 1915 Olayları Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde masadaki en önemli başlık olmakla birlikte, şimdilik bu konu, takvimde en arka sıralarda yer alıyor. Bu nedenle tarafların ilk etapta kolaylıkla aşabilecekleri başlıklardan yola çıktıklarını söylemek mümkün. Bu bağlamda öncelikle atılacak adımların ticari, ekonomik, kültürel ve tarihi konularda yoğunlaşacağını tahmin etmek güç değil. Ayrıca atılan adımlarda mütekabiliyet esasının ve denge unsurunun da gözetildiği anlaşılıyor. Bu noktada ilk görüşmenin Erivan’ın da isteğiyle Moskova’da yapılması, Türkiye’nin buna yeşil ışık yakmış olması önemli. Bu durum bir sonraki toplantının Türkiye’nin uygun gördüğü bir yerde gerçekleştirilmesi ihtimalini güçlendiriyor. Aracısız bir şekilde gerçekleştirilecek bir sonraki toplantının Ankara ya da Erivan’da yapılması olası.
Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde normalleşmenin devamı büyük oranda Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan’ın bu süreçte izleyeceği yol haritasına bağlı olacak. Türkiye’nin sürecin Azerbaycan’la eşgüdüm halinde devam ettiğini ifade etmesi, Bakü’nün Erivan’la ilişkilerinin de sağlıklı şekilde yürümesi gerektiğini net olarak ortaya koyuyor. Bu da Bakü-Erivan ilişkilerinin Ankara-Erivan ilişkilerinde de kilit role sahip olduğunu gösteriyor.
Özellikle Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde olduğu gibi Bakü-Erivan arasında da enerji ve ulaşım hatlarının büyük önemi bulunuyor. 14 Ocak'ta Paşinyan’ın Azerbaycan’la sınırda yer alan Yersakh-Merghri demiryollarının restorasyonu konusunda attığı adım bunun en belirgin kanıtı. Erivan yönetiminin hem Bakü hem de Ankara ile görüşmelerinin olumlu bir hava içinde sürdürmesi gerekiyor. Bu nedenle normalleşmenin tek bir ülke değil aslında tarafların tutumuna bağlı olduğunu, bu nedenle de “kırılgan” ya da “hassas” bir yapıya sahip olduğunu unutmamak gerekiyor.
Türkiye’nin bu kez elinin daha güçlü olduğu aşikar. Çünkü yıllardır zaten ilişkilerin normalleşmesi için gerekli pek çok adımı atan taraf Türkiye oldu. Bu nedenle aracısız yeni dönemde bu kez taraflar barışa daha yakın. Öte yandan Karabağ sorununun büyük oranda çözülmüş olması dolayısıyla Türkiye, Güney Kafkasya’da bölgesel bir güç olarak daha görünür hale geldiği için bu hassas sürecin oldukça dikkatli bir şekilde sürdürülmesi gerekiyor. Bu noktada Türkiye’nin normalleşme konusunda izleyeceği yol haritası, bölgesel ve küresel anlamda stratejik ve jeopolitik bir öneme sahip.
Üçüncü aktörler
İlişkilerin normalleşmesi konusunda resmi yetkililer kadar gayrı resmi veya özel kuruluşlara da büyük bir görev düşüyor. Özellikle medyanın kullandığı dil ve üslubun gözden geçirilmesi, her iki taraf için de faydalı olacaktır. Ayrıca sürece STK’lar, üniversiteler ve sivillerin de dahil edilmesi, normalleşme üzerinde olumlu bir etki yaratacaktır.
Örneğin, her iki ülke iş adamlarının sınırın açılmasıyla bölgesel iş birliği konularında ne tür adımlar atabileceklerine dair sivil bazı inisiyatifler veya projeler üretmeleri de sürece katkı sağlayabilir. Benzer şekilde akademisyen, araştırmacı, gazeteci vb. kuruluşlar arasındaki temasın sağlanması için bazı değişim programları da hayata geçirilebilir. Kısacası iki taraf arasında ne kadar çok resmi ve gayrı resmi temas sağlanırsa, süreç o kadar hızlı ilerleyecektir. Bu kez daha önceki denemelerde olduğu gibi bir başarısızlığın yaşanmaması için her iki tarafın da görüşmelere büyük özen göstermesi, sürecin sağlıklı ilerlemesi için oldukça önemli.
Nitekim uluslararası konjonktüre bakıldığında hem jeopolitik gelişmeler hem de Doğu ve Batı arasında giderek derinleşen kutuplaşma nedeniyle uluslararası aktörler de normalleşmeyi destekliyor görünmeye çalışıyor. Son dönemlerde Gürcistan, Ukrayna ve Kazakistan’da yaşanan gelişmeler bu iki kutup arasındaki mücadelenin bölge ülkelerini nasıl olumsuz etkilediğinin en belirgin kanıtı. Bu nedenle Doğu ve Batı'da yaşanan bu dolaylı çekişmenin normalleşme süreci üzerinde nasıl bir etki yaratacağını bizlere en iyi zaman gösterecektir. Mevcut durumda Türkiye ve Ermenistan barışa bu kez daha yakın olsa da dikkatli olmak ve uluslararası dinamikleri iyi analiz etmek gerekiyor.
AA Analiz Masası