İnsanoğlu yaş geçtikçe genellikle geride bıraktığı günleri anar. Bayramlarda sürekli andığımız bu günlerin başında gelir. Yapılan her sohbette hele ki bayram öncesi ve bayram günlerinde yapılan sohbetlerin daima ağırlıklı konusu eski bayramlardır. O eski bayramlardaki manevi ve maddi hazdır. Herkes daha önce yaşadığı bayramlardan büyük bir özlemle bahseder.
Gelin bizde eskiye gidelim, eski bayramları analım
Her şeyden önce o bayramların temelinde bulunan sevgi, saygı ve kardeşliği yad edelim. Herkes bayram günlerini hasret giderme eşi, dostu, akrabaları ziyaret etme onlarla muhabbet etme günleri olarak görüyordu. Uzun uzun tatlı sohbetler kurulurdu. Muhabbet, Sevgi, Saygı hâkimdi, bu sohbetlere bundan dolayı baldan tatlıydı bu sohbetler. Yediden Yetmişe her yaştan insana sevgi, saygı vardı bu sohbetlerde. İşte bu yüzden her yaştan insan keyif alırdı bu sohbetlerden.
Barış vardı, o bayramlarda. Birbirine kırgınlığı yâda küskünlüğü olan insanlar varsa arkadaşları yâda yakınları bayram öncesinden küskünleri barıştırmak için hazırlık yapamaya başlardılar. Barışmaları için uygun ortamın hazırlanmasına çalışılırdı. Küs olan her iki tarafı barıştırmak için bir bahane aranırdı; Barışın erdem ve fazileti çeşitli örnekler verilerek anlatılırdı. Bayram gününde küs olanlar barıştırılarak kırgınlık ve küskünlük giderilirdi.
Yoksulu gözetme vardı o bayramlarda. Bayram öncesi arife günü arafalık toplardı çocuklar. Mahalledeki çocuklara arafalık yada harçlık verilerek sevindirilirlerdi. (Abilerim, Dayıcan bayram harçlığımı unutmayın:))) Yine bayram günü pişirilen bayram yemeğinde sofraya oturulmadan önce mutlaka yoksulların payı ayrılırdı. Evin çocukları o yapılan yemeği ihtiyaç sahibi ailelere ulaştırmadan asla sofraya oturulmazdı.
O bayramlarda çocukları sevindirme vardı. Gidilen her bayram ziyaretinde o ailenin çocuğunu maddi imkânlar dahilinde ve yakınlık derecesine göre bir harçlık mutlaka verilirdi. Bu harçlığın verdiği sevinç çocuklar için her şeye değerdi.
Şimdi ki bayramlarına baktığımızda bu basit, ama basit oldukları kadar güzel ve erdemli hareketlerin hemen-hemen hiç biri yok gibi. Şimdi ki bayramlar; sevdiklerimizden, sevenlerimizden, eş, dost akrabadan uzaklaştığımız, kendi benliğimizle baş başa kaldığımız günler haline geldi. Artık bayram günlerinde yaşadığımız yerin dışına çıkıyor ya da evde televizyon veya bilgisayarın karşısında kendimizi hapsediyoruz. Sözde kafamızı dinliyoruz diye de kendi kendimizi kandırıyoruz. Sanıyoruz ki onların başında saatlerce geçirdiğimiz bizlere o eski sohbetlerin tadını verecektir.
Ama gel gör ki hiçbir elektronik alet, hiçbir teknoloji o sohbetlerin tadını veremez.
Bu bir çeşit kaçıp uzaklaşma hamlesidir ki çağımızın bizlere bulaştırdığı en tehlikeli ve sinsi bir virüstür. Muhabbeti öldüren, samimiyetten uzaklaştıran, sadakat çizgisini esneten ve bir birimize olan saygıyı belli bir süre sonra ortadan kaldıran bir virüs. Eskiden beyni yıkanıp mankurtlaştırılan insanoğlu bu olaya işkence diye isim verirken aynı işlemi rızamız ile biz kendi kendimize yapmaktayız. Her geçen saniyede bir adım daha yaklaşılırken sona eskiye olan özlemlerimiz bile bize yalancı ve yabancı kalacak. Nerede o eski bayramlar derken kendimiz önce ayağa kalmamız gerekmektedir. Yoksa bizim elimizi öpmeye hiç kimse gelmeyecek. O bayramlar bizimle ölmesin...
Uzm. Hakan Dikmen