AzadMedia
Telegram Facebook Twitter Youtube Instagram

Prof. Dr. Kerem Karabulut - “Atatürk dönəmi Türkiyə iqtisadiyyatı” - I - ÖZƏL

  • + A
  • - A
  • 10-11-2022, 13:03

    Prof. Dr. Kerem Karabulut - “Atatürk dönəmi Türkiyə iqtisadiyyatı” - I - ÖZƏL


    Prof. Dr. Kerem KARABULUT




    Bu yazıda Atatürk dövründə ölkə iqtisadiyyatının ümumiləşdirilməsinin səbəbi odur ki, cari və gələcək inkişaflar baxımından düzgün siyasət tətbiq etmək üçün Cümhuriyyət qurucusunun iqtisadi inkişaf siyasətini düzgün bilmək lazımdır. Çünki bilərəkdən və ya bilməyərəkdən həmin dövrə aid məlumatlar səhv başa düşülə və ya qavranıla bilər. Bu səbəbdən mövzu öz ana xətləri və nümunəvi siyasət təcrübələri ilə ümumiləşdirilməyə çalışılır.


    ATATÜRK DÖNEMİ TÜRKİYE EKONOMİSİ (1923-1938) - I


    Atatürk Dönemi Türkiye Ekonomisi (1923-1938) hem liberal politikaların hem de devletçi politikaların uygulandığı bir dönemdir. 1923-1930 aralığında liberal politikalar (özel sektör öncelikli), 1930-1938 aralığında ise devletçi politikalar (devlet öncülüğünde kalkınma) politikaları uygulanmıştır. Bu iki politikanın hiçbirisi herhangi bir ülkenin modeli değil, ülkenin iç koşullarının gereği olarak uygulanmıştır.

    Atatürk Dönemi Türkiye ekonomisi günümüze kadar hiçbir dönemde yakalanamayan bir istikrar ve başarı yakalamıştır. Bu başarının en önemli gerekçesi, uygulanan iktisat politikalarının “dogmatik” değil, “pragmatik” olmasıdır. 1923-1930 döneminde uygulanan liberal politikalara rağmen, iç ve dış sebeplerle bu politikalar başarılı olamamıştır. Bu sebeple, 1930-1938 döneminde devletçilik politikaları uygulanarak Türkiye ekonomisi önemli bir istikrarı yakalamıştır. Ancak Atatürk’ün uyguladığı ya da uygulattırdığı iktisat politikaları tamamen ülkenin iç dinamiklerine bağlı bağımsız bir ülkenin uygulaması gereken politikalar niteliğindedir. Bu doğrultuda da, öngörüldüğü üzere kamu gelir ve gider dengesi sağlanmış, TL’nin dolar ve sterlin kurunda istikrar sağlanmış ve dış ticarette ihracat lehine pozitif gelişmeler yakalanmıştır. Kurulan KİT’ler vasıtasıyla da Türkiye’nin 21. yüzyıla güçlü bir ülke olarak girmesinin iktisadi temelleri atılabilmiştir. Tüm yokluklara rağmen, dönemin bağımsız politikalarının günümüz ekonomi politikalarına örnek olacak düzeyde başarıyla uygulandığı anlaşılmaktadır. Atatürk dönemi uygulanan politikaların mahiyeti gereği iki dönem itibarıyla ve biraz uzun şekilde özetlenecektir.

    A. 1923-1930 Dönemi
    Balkan savaşı, I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşını yaşayan Anadolu halkının kurtuluşunun iktisadi gelişmede olduğunu bilen Mustafa Kemal Atatürk daha Cumhuriyet ilan edilmeden 17 Şubat 1923’de İzmir’de toplanan iktisat kongresinde şöyle demiştir,:

    “Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi zaferlerle taçlandırılmazsa, meydana gelen zaferler kalıcı olmaz, az zamanda söner. Bu sebeple en kuvvetli, en parlak zaferlerimizin dahi temin edebileceği faydalı sonuçları temin etmek için iktisadiyatımızın, iktisadi egemenliğimizin sağlanması, kuvvetlendirilmesi zorunludur.
    Yeni Türkiye’mizi layık olduğu mertebeye çıkarmak için vakit geçirmeden iktisadiyatımıza önem vermek zorundayız.”

    Yine aynı kongrede geçmiş dönemde Osmanlı Devleti’nin batıya bağımlılık ilişkisini Atatürk şöyle ifade etmektedir:

    “Bir devlet ki tebaasına koyduğu vergiyi ecnebilere koyamaz; bir devlet ki gümrükleri için resim muamelesi vs. tanzimi hakkından men edilir, bir devlet ki ecnebiler üzerinde hakk-ı kazasını tatbikten mahrumdur, o devlete müstakil denemez, Osmanlı ülkesi ecnebilerin müstemlekesinden başka bir şey değildi.”

    Bu koşullarda iktisadi politikaların oluşturulup uygulamaların yapılmasının amaçlandığı kongrede alınan kararlar şu şekilde özetlenebilir :
    Çalışma özgürlüğü kabul edilecek,
    Tekelleşmeye izin verilmeyecek,
    Reji (tütün tekeli) kaldırılacak, tütün ekim ve ticareti serbest bırakılacak,
    Aşar vergisi kaldırılacak,
    Ekonomik gelişmeye katkısı olmak koşuluyla yabancı sermayeye karşı çıkılmayacak,

    İhracat, hayvancılık, ormancılık, madencilik ve genellikle yerli üretim teşvik edilecektir. Kongrede kabul edilen maddelerin büyük çoğunluğu yürürlüğe geçirilmiştir. 1925’te Aşar vergisinin kaldırılması gibi.

    Ağustos 1923’de yürürlüğe giren Lozan Antlaşması’na göre, Anadolu’dan 1 milyon, Doğu Trakya’dan 190 bin, İstanbul’dan 70 bin Rum asıllı Osmanlı vatandaşı Yunanistan’a gönderilirken, bu ülkeden 400 bin Türk asıllı Yunan vatandaşı Türkiye’ye göç etmek zorunda bırakıldılar. Gidenlerin büyük çoğunluğunu tüccar, sanayici, sanatkâr, serbest meslek sahibi olan nitelikli kişiler ve aileler oluştururken, gelenlerin hemen hemen tamamına yakını tarımsal kökenli kişi ve ailelerdi. Bu önemli nüfus mübadelelerinin genç Türkiye Cumhuriyeti ekonomisini büyüme ve sanayileşme yönünde olumsuz etkilediği şüphesizdir.

    Bu koşullarda 1923-30 arasında uygulanan ekonomi politikasına “özel sektör öncülüğünde sanayileşme politikası” denilebilir. Bunun önemli bir örneği, 5 Nisan 1925' de çıkarılan 601 Sayılı Yasa ile Şeker Sanayine yatırım yapacak özel girişimcilere önemli ayrıcalıklar sağlanmış olmasıdır. Örneğin pancar üretimi yapılan arazinin 10 yıl süreyle arazi vergisinden muaf tutulması, çalışan personelden 10 yıl süreyle kazanç vergisi alınmaması gibi. Yine sanayileşme politikası açısından Osmanlı’nın son dönemlerinde çıkarılan “Teşvik-i Sanayi Kanunu Muvakkatı” 1927 yılında yeniden gözden geçirilip, genişletilerek, 15 yıl için yeniden yürürlüğe konulmuştur.

    Kısacası, 1923-1929 dönemi ekonomi görünümünde şu gerekçelerle tam istenilen sonuç alınamıştır.

    Türkiye üç savaşa girmiş (Birinci Dünya, Kurtuluş ve Balkan Savaşları), bu savaşlar dolayısı ile hem yoksullaşmış hem de önemli üretici gücü olan emek kaynağını kaybetmiştir.

    Teknoloji, eğitim, sermaye, yetişmiş insan ve müteşebbislik gücü açısından çok yoksuldur.

    Osmanlı döneminde batılı devletlere gümrükler konusunda verilen imtiyazların Lozan’da 5 yıl daha devam etmesi kararlaştırıldığı için 1929’a kadar gümrüklere tam hakimiyet sağlanamamıştır.
    Finans sektörü azınlıklar veya yabancıların kontrolündedir (Osmanlı Bankası gibi).

    Cumhuriyetin ilk 10 yılındaki temel uygulamalar ise şöyle özetleyebilir:

    1. Cumhuriyetin ilk 10 yılında hükümet sanayi sektörüne öncelik veren bir kalkınma stratejisini benimsemesine rağmen, tarım sektörünü de ihmal etmemiş ve bu sektörü desteklemeye devam etmiştir. Çünkü sanayinin gelişmesi için gerekli sermaye, döviz ve işgücünü sağlayacak tek sektör tarım idi. Sanayi ancak tarım sektöründe yaşayan ve o zamanlar nüfusun yüzde 80’nini oluşturan çiftçilerin satınalma güçlerinin yükseltilmesiyle gelişebilirdi. Hükümetin temel hedefi, sanayileşmeyi gerçekleştirmek olmasına rağmen, tarım sektörü desteklenmeden bu hedefe ulaşmak mümkün değildi.

    2. Sanayileşme, ilke olarak özel girişim eliyle serbest piyasa şartlarında gerçekleştirilecekti. Bu amaçla, Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkarılarak özel sektörün bu alana yatırım yapması teşvik edilmiştir. Fakat, o dönemde ülkede gerekli sermaye, girişimci ve altyapı yoktu. Bunu bilen devlet, özel girişimin yetersiz kaldığı ve karlı bulmadığı alanlarda kısıtlı imkanlarıyla yatırım yapmış ve yetersiz kamu kaynaklarının önemli bir kısmı demiryolu yapımına ve yabancıların ellerindeki demiryollarının satın alınmasında kullanılmıştır. Yerli sanayinin ülke ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalması ve izlenen teşvik politikalarına rağmen istenilen başarıya ulaşılamaması sonucunda izlenen temel politikalar, 1930’lu yılların ortalarından sonra değiştirilmiş ve “ithal ikameci” ve “korumacı” politikalara ağırlık verilmeye başlanılmıştır. 1928 yılında Tarım ve Ticaret Bakanlıklarının birleştirilmesiyle İktisat vekaleti kurulmuştur. Bu bakanlık, özellikle 1929 sonrasındaki politika değişikliklerinde ve 1930’lardaki devletçi uygulamalarda artan bir önem kazanmıştır.

    3. 1923-1930 döneminde ülkedeki sermaye birikimi eksikliği yetişmiş işgücü ve müteşebbis kıtlığı ve devlet yönetimindekilerin nasıl bir ekonomi yönetimine sahip olunması gerektiği hakkındaki yetersizliklerini Falih Rıfkı Atay, Çankaya isimli eserinde şöyle anlatmaktadır:

    “Bilmiyorduk, bir bilen öğreten de yoktu. Mekteplerde okudukları ya da okutturdukları 19. yüzyıl iktisat teorisi ile yeni devlete nasihat verenleri dinlesek, kollarımızı kavuşturup bir yüzyıl beklemeliydik. Başbakan demiryollarını kendimizin yapacağından söz ettiğinde her yönden devlet demiryolu yapamaz, kitapta yeri yok… sesi geliyordu.”
    Bu anlatımdan da anlaşılacağı gibi Mustafa Kemal Atatürk’ün devletçilik politikalarına yönelişinin ve bunun Cumhuriyetin temel ilkelerinden birisi olarak kabul edişinin o günkü koşullarda ne kadar ileri görüşlü olduğunu da ortaya koymaktadır.

    1923-1930 döneminin siyasi olarak en öne çıkan iki konusu ise Lozan ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığının tüm dünyada kabul görmesi ve Türkiye’deki azınlıkların sadece gayri Müslimlerden oluştuğudur.

    1930-1938 dönemi bir sonraki yazıda olacak..


    www.AzadMedia.az

    Mətndə səhv var? Onu siçanla seçin və Ctrl+Enter düyməsini basın.
    OXŞAR XƏBƏRLƏR


    Köşə
    XƏBƏR LENTİ
    BÜTÜN XƏBƏRLƏR