Bu kadar ihanetin yaşandığı bir coğrafyada, biz gerçekten çok güçlü bir ülkeyiz… Gözyaşının, kanın ve hatta iftiranın merkezi olması için çaba harcanan ve hatta teşebbüs edilen bir alandayız.
Tarih kaç kez tekerrür etti çoğumuz hatırlamaz bile.
Bırakın çoğumuzu, tarihi yazanların kendisi dahi hatırlamazlar.
Güçlü olmanın ve güçlü olarak yaşamanın yansımasıdır bu aslında.
Dün, güçlüydük yıkamadılar bizi.
Bugün heybetimizden yanımıza dahi yaklaşamayan bu sırtlanlar, sırtımızı dönmemizi bekliyorlar ki görevlerini yapsınlar.
Sırtımızdan vursunlar.
Biz güçlüyüz ya, yıkamazlar bizi inancı tam.
Ve damarlarımızda dolaşan asil bir kanın sebebiyle, yarın da güçlü olacağımızın temennisi var yüreğimizde.
En azından içimizden öyle geliyor.
Çünkü umudumuz tamdır bizim. Yarına olan inancımız da zerre oynama olmaz, olamaz.
Fıtratımıza terstir.
Anlayışımıza terstir.
Kültürümüze terstir.
Bu yüzdendir ki; yarın da güçlü olacağımız kuvvetle muhtemeldir.
Ama arada bir sıkıntı var. Biz güçlüyüz güçlü olmasına da, içimizde bizim gücümüzü ve şevkimizi kıran bizden olanlara ne diyeceğiz peki. Tasarruf denildiği vakit kemerine bir delik daha açan gariban, yanı başında yağmurlu havada bahçe sulayan ve ıslanmamak için suyu açık bırakarak içeri gireni gördüğünde acaba ne düşünüyor diye merak ettiniz mi hiç?
İnsanlar işsiz ve bir şeylere muhtaç durumda iken, birilerinin sadece bir ekmek alabileceği bir iş için pek çok değerden ödün verilirken, elindeki işi beğenmeyip gölgesinde zıpladıkları gücün etkisiyle, kurum ve makam değiştirenleri gören işsiz, acaba ne düşünüyor diye merak ettiniz mi hiç?
Her dakika değişebilen etiket fiyatları içerisinde akaryakıtın ön planda olduğunu bilmeyenimiz yoktur değil mi? İşte bu durumun, birilerinin bilinçli olarak kamuyu halkın gözünde küçük düşürmek için uyarlamış olduğu tiyatro sahnesi olarak gösterildiği inancı da yine gönlümüzden geçen olsun diyelim, peki o zaman açılışlara katılım sağlayan bürokratlarımızın, bakanlarımızın, valilerimizin, müdürlerimizin araçları yaz-kış organizasyon boyunca çalışır vaziyette beklerken, amacınızın veya yapmaya çalıştığınız şeyin ne odluğunu gerçekten merak eder olduk.
Tamam biz çok güçlüyüz; o zaman bu korku neden ve kimden? Ölümü son olarak değil, bir başlangıç olarak gördüğümüzü defalarca deklare eden bir millet için, korkmak ne demek?
Tamam biz çok güçlüyüz, ancak; vatandaşa fatura edilen kemer sıkma politikalarından, politikacılarımızın neden haberi yok, onlara neden haber vermiyoruz, üzülmesinler diye mi? İşte biz onu anlayamıyoruz.
Çünkü biz gerçekten çok güçlüyüz.
Düşman kim olur ise olsun gözünün yaşına bakmadan alırız boyunun hesabını, atarız tankına tüfeğine kafamızı ve yıkarız dağları taşları, bendine sığmaz taşarız.
Taşarız da;
Aynı gemide olduğumuzu ifade ettiğiniz durum değerlendirmesine takıldı körpe aklımız. Doğru aynı gemideyiz. Biz makine dairesinin yanı başındaki penceresiz kamaralarda, birilerimiz de kaptan köşkünde, mehtabı seyrederken.
Allah için aynı gemide olduğumuzu inkâr eden iftira etmiş olmaz mı?
Olsun varsın, biz çok güçlüyüz…
Gazeteci/Yazar Hakan Dikmen