Cumartesi günü iktidar partisinin miting havasında geçmesi beklenen ve sınırlı sayıda taraftarın bir araya ancak getirilebildiği bir kalabalık ile karşılaştık. Aslına bakılırsa ben bu kadarını da beklemiyordum ama neyse…
Cumhurun Reisi ciddi manada bu şehir tarafından, en azından belirli bir kesimi tarafından sevilmektedir. Bu durumu tüm Türkiye’de bilmeyen yoktur sanırım. Sağolsun o da bizi sever ve gittiği hemen her yerde de bu durumu dile getirir. İşte bu sevgisinden kaynaklanan muhabbetle, iktidarda bulunduğu dönem içerisinde ilimize yapmış olduğu çalışmaları ve ilimize harcamış olduğu hizmet bedellerini sıralarken, belli başlı çalışmalardan ve belirlenen bir rakamdan bahsederek, halkımızın büyük bir çoğunluğunu da hayretler içerisinde bırakarak “daha ne yapsın, adamcağız yapmış işte” dedirtiyor.
Hep verdiklerini ifade eden siyasetçiler gördük biz.
Hep başımıza kalkan, ben olmasa idim; şu olmazdı, bu olmazdı diye nitelendirenler falan. Ama ne hikmetse bizden aldıklarını itiraf edenine rastlayamadım ben.
Sizden şunları alarak, karşılığında da bunu verdim diyen bir tane siyasetçi göremedim gitti vesselam.
Mesela çok eskilere gitmeden birkaç ay öncesine gittiğimiz zaman, tükettiğimiz veya aldığımız hizmetler karşılığında ödediğimiz bedellerin arasında olan afakî farkları gördüğüm zaman ekonomimizin iyi durumda olduğuna nasıl inanmamı bekleyebilirsiniz ki? Yani Ramazan ayı öncesi ve Ramazan ayı süresince farklı olarak halka yansıyan bu farkların sebebi ekonomideki bozukluk ise çaresi neden aranmaz ki? Veya kiralardaki bu afakî ve dudak uçuklatan tırmanışa neden “hükümet” olarak bir dur denilemiyor ki? Bu arada bile halkın menfaatine olduğuna ama uygulanabilirliğine hiç ama hiç inanmadığımız % 25 lik artış kriterini kaldırmaya, uçurumun önünü açmaya çalışanın yine “hükümet” olması, sizin halkınıza olan samimiyetinizin hangi aşamasını ifade ediyor hep merak ettim.
İşte meydan ve işte sandık geliyor; oylarınızın büyük bir kısmını “emekliler bize yük” diyerek kaybettiğinizi, asla ve kat’a geri alamayacağınızı acaba kendinize itiraf ettiniz mi? Veya ciddi manada şu kiralar için, raflarda süregelen düzensizlik için hangi adımları attınız da halk ardınızdan gelmedi?
Evet, yüreğimizi yakan bir deprem yaşadık. Acısı halen daha içimizde ve sönecek gibi de değil, farkındayız ama sizin yönünüzü çevirdiğiniz bir istikamet dışında, başka halklarınız ve başka illeriniz de var. Savunma Sanayi için attığınız adımlarınız hepimizin gurur kaynağı, ihanet sarmalıyla mücadelenizde yanınızda değil, yüreğimizle sizin önünüzde olan bir milletiz. Bu durumu bizler 15 Temmuz’dan daha önceleri de yaşadık… Sağlıkta tepetaklak gidişimizin farkına vardığınızda elimizde devasa şehir hastaneleri dışında kalan ne olur hep merak ediyoruz. Dahası mı; elbette var ama kimin umurunda ki? Şu anda önemli olanın ne olduğunu sizler de, bizler de çok iyi biliyoruz ve birbirimize “Bayburt dönmesi yapıyoruz”…
Ortada ciddi manada bir sıkını var ve artık algılamakta bizlerde gariplik çekiyoruz.
Erzurum için harcandığını ifade ettiğiniz rakamı inkâr etmediğimiz gibi minnettarlığımızı da ifade etmek isteriz ama Erzurum’a harcanan rakamlarla, yapılan işleri mukayeseye düştüğümüzde bir Karadeniz sahil yolu değerinde olmadığımızı anlamamız güç değil. Ki denizin altından, koskoca Marmara suyunun içinden tünel yapmamıza rağmen Kop’u neden geçemediğimizin, Karadeniz’e çıkışımızın neden bu kadar geciktirildiğinin ve buna benzer onlarca ve hatta yüzlerce aklımızdaki deli soruların içerisinde bocalamaktayız.
Bu ülkenin her karış toprağının bizim için gerçek manada Erzurum’u ifade ettiğini bilmeyen yoktur. O düşünce ve algımızın önüne de hiçbir hükümetin, hiçbir siyasetin geçemeyeceğini de belirtmekte fayda var ama hak dağıtımı esnasında, göstermelik başa kalkmalarda artık gelin nazı gibi gelmeye başladı gibi sanki…
Aşığın usanmasına ve bu aşkın bitmesine az kaldı gibime geliyor. Dediğim gibi ortada bir sıkıntı var ve ben bile çözemedim…
Gazeteci/ Yazar
Hakan Dikmen