AzadMedia
Telegram Facebook Twitter Youtube Instagram

Prof. Dr. Kerem Karabulut - “Atatürk dönəmi Türkiyə iqtisadiyyatı” - II - ÖZƏL

  • + A
  • - A
  • 10-11-2022, 13:52


    Prof. Dr. Kerem Karabulut - “Atatürk dönəmi Türkiyə iqtisadiyyatı” - II - ÖZƏL

    Prof. Dr. Kerem Karabulut






    Türkiyə iqtisadiyyatı dövrü 1923-1938-ci illər olsa da, fərqli iqtisadi siyasətlər həyata keçirildiyi üçün 1923-1930-cu illər əvvəlki məqalədə ümumiləşdirilmişdi. Bu yazıda Atatürk dövrünün iqtisadi siyasətlərinin ən təsirli nəticələrini verdiyi B.1930-1938 dövrü ümumiləşdirilir.


    B. 1930-1938-ci illər dönəmi

    1930-1938-ci illərdə Atatürk dövründə Türkiyə iqtisadiyyatında həyata keçirilən inkişaf siyasəti “dövlət yönümlü inkişaf” siyasətidir. Bu siyasətin həyata keçirilməsinin əsas səbəbi 1923-1929-cu illər arasında həyata keçirilən siyasətlərin iflasa uğramasıdır. Yəni 1923-1929-cu illər arasında özəl sektorun liderliyi ilə liberal siyasətlə inkişaf sınandı, lakin uğurlu alınmadı. Bunun bir çox daxili və xarici səbəbləri var.

    ATATÜRK DÖNEMİ TÜRKİYE EKONOMİSİ (1923-1938)-2

    İç sebep olarak; halkın ekonomik yoksulluğu (sermaye yetersizliği) ve yorgunluğu, müteşebbis yetersizliği, teknoloji yetersizliği gibi birçok sebep sayılabilir. Türkiye’de “Devletçilik Politikası”nın uygulanmasına dış sebep olarak değişik gerekçeler vardır.

    1. 1930’lu yıllarda merkezi planlı bir ekonomiye sahip olan Sovyetler Birliği’nin, Dünya Ekonomik Buhranını fazla hissetmemesi ve bu krizi Batılı ülkelerden daha rahat atlatması.
    2. ABD Başkanı F.D. Roosvelt’in 1933 yılında çıkardığı Tenessee Vadisi Örgütünün kurulmasına ilişkin yasa ile gelişmiş kapitalist ülkelerde ilk defa bölge planlaması uygulamasının başlatmış olması ve buna ilaveten A. Hitler’in ülkesinde dört yıllık bir planı yürürlüğe koyarak, işsizlikle mücadeleye başlaması.
    3. 1929 dünya ekonomik buhranı ile birlikte tüm dünyada klasik iktisat öğretisi yerine Ketynesyen iktisat öğretisinin önerilerinin (devletin ekonomiye müdahale etmesinin kabul edilmesi) uygulamaya geçirilmesi.
    1929 yılına kadar geçerli olan iktisat doktrinine (Klasik İktisat) göre, ekonomiye devlet müdahalesi gereksizdi ve ekonomide görünmez bir el çıkan dengesizlikleri gidermekteydi. Sonuçta “her arz kendi talebini yaratmaktaydı” anlayışı hakimdi. Yani ne kadar üretirseniz üretin onu talep edecekler olacaktır ve ekonomi istikrar içinde işleyecektir denilmekteydi. Oysa 1929 dünya ekonomik
    bunalımı bu düşüncenin tam tersini ispatlamıştır. ABD’de ortaya çıkan üretim (arz) patlamasını talep edecek ülke ya da ülkeler olmadığı için bunalım ABD’de başlamış daha sonra tüm dünyayı sarmıştır.
    O tarihlerde Stalin ne pahasına olursa olsun sanayileşmeyi hedef alan 1928-1932 yıllarını kapsayan Birinci Beş Yıllık Planı yürütmeye çalışıyordu. 1937 yılına gelindiğinde ABD’den sonra dünyanın
    ikinci büyük sanayi malı üreticisi oldu. Bu hızla büyüme, tarım sektörünün, dolayısıyla köylülerin yoksullaştırılmasıyla sağlanmıştı. İspanya’da 1936’dan itibaren Franco diktatörlüğü vardı. 1926 yılı Polonya’sında Mareşal Pildunski diktatörlüğünü ilan etti. Devletçilik ve beraberinde uygulanan ithal ikameci politikaların başarısı Türkiye’de “devletçilik” modelinin yürürlüğe konulmasına sebep olmuştur.
    Bütün bu gelişmeler, Türkiye’de uygulanmaya çalışılan devletçilik anlayışı merkezi planlı ekonomilerdeki gibi “Doktriner” değil, aksine “Pragmatik” bir devletçilik anlayışı idi. Bu sebeple Türkiye’deki devletçilik ve planlı ekonomi uygulaması, hiçbir zaman kolektivist sisteme geçiş için bir aşama niteliği taşımamıştır.“Pragmatik” bir anlayışla Türkiye’de uygulanan devletçilik anlayışının üç önemli özelliği şunlardır.
    1- Devletçilik, geçiş dönemine has bir ihtiyaçtan doğmuştur.
    2- Devletçilik Politikasının kapsamı, esas olarak sanayinin kurulmasına dayandığından, bu politika kısmen uygulanabilmiştir.
    3- Devletçilik, ekonominin bütün alanlarını (mali tekeller hariç) özel girişime açık tutmuştur.
    Kısaca devletçilik kamunun piyasaya mal ve hizmet üretmek için işletmecilik yapmasıyla sınırlanmış, hiçbir zaman bir devlet müdahaleciliğine dönüşmemiştir. Sadece Atatürk’ün isteğine ve öngörüsüne uygun bir şekilde, “devletin ekonomik hayatla fiilen yakından alakadar kılınması” sağlanmıştır.
    1930’lu yılların en önemli iktisadi uygulamalarından birisi de, gelişmekte olan ülkelerde,“devlet öncülüğünde planlı sanayileşme” uygulamasın ilk örneğini oluşturan beş yıllık sanayi planlarının yapılmasıdır. Bu amaçla, 1930-1938 döneminde iki tane beş yıllık sanayi planı
    hazırlanmıştır. Bütün eksikliklere rağmen, 1934-1938 yıllarını kapsayan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı’nın (BBYSP) yapımını öngördüğü 23 tesisten 4’ü dışında tamamı kurularak üretime
    geçirilmiştir.
    BBYSP’nin temel stratejisi; un, şeker, pamuklu kumaş gibi “üç beyaz” ile kömür, demir ve akaryakıt gibi “üç siyah” tan oluşan temel ihtiyaç maddelerinin üretimine öncelik vererek bu alanlarda ithal ikamesi sağlamaktır.
    Bu planın uygulandığı 1934-1938 yılları arasında milli gelir ortalama yüzde 6 oranında büyümüş ve sanayi kesiminin milli gelir içinde 1927’de yüzde 10 olan payı, 1938’de yüzde 16’ya
    çıkmıştır.
    BBYSP’nin başarılı performansı 1936’da İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı’nın (İBYSP)
    hazırlanmasına sebep olmuş, ancak II. Dünya Savaşı nedeniyle bu plan uygulanamayıp yerine
    5.4.1939 tarihinde “İktisadi Savunma Planı” konulmuştur. Çünkü, ülkenin savaşa girmesi olasılığına göre her türlü öncelikler yeniden düzenlenmiştir.
    Devletçilik politikalarının oldukça başarılı sonuçlar verdiği ekonomik göstergelere bakılınca anlaşılmaktadır. Yakalanan başarıyı sağlayan en önemli araç, o dönemde kurulan Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) olmuştur. 1932-1939 yılları arasında devletçilik uygulamaları çerçevesinde KİT’lerin sayısı 31’den 111’e çıkmıştır. Dönemin en önemli KİT’i de 1933 yılında kurulan ve adeta “Kalkınma Bankası” görevini üstlenen Sümerbank’tır. Günümüz iktisat biliminde tanımlanan “Kalkınma Bankası” gibi kurulan ve örgütlenen Sümerbank, çağını aşan ve benzer koşullarda eşi olmayan bir banka modelidir. Zira, gelişmekte olan veya geri kalmış ülkeler 1950’li yıllarda Dünya Bankası’nın isteği ve yardımıyla “Kalkınma Bankası” kurmuşlardır. Oysa Atatürk’ün öncülüğünde Sümerbank daha 1930’larda Türkiye ekonomisine büyük hizmetler vermiştir.
    Özet olarak Atatürk dönemi Türkiye ekonomisinin durumunu daha iyi anlayabilmek için dış ticaret göstergeleri, TL’nin değeri ve kamu gelir ve gider durumunu gösteren bilgilere bakmak yeterli olacaktır.
    Devletçilik politikasının uygulanmaya başladığı 1930’dan itibaren 1938 yılı hariç, ithalat ile ihracat arasındaki fark hep pozitif olmuştur. Bu durum devletçilik politikasının başarıyla uygulandığını gösterir. Oysa 1930’dan önceki dönemde fark hep negatif olmuştur. Bu da Devletçilik uygulamalarına geçilmesinin ne kadar isabetli olduğunu gösterir.
    1925 ile 1939 yılları arasında TL’nin dolar ve sterlin kurunda çok büyük bir dalgalanma olmamıştır.
    1927 ‘e kadar gelir gider dengesi negatif iken bu tarihten sonra pozitif olmuştur. Bunda yeni kurulan Cumhuriyetin eksikliklerinin yavaş yavaş giderilmesi ve Lozan Antlaşması gereği Türkiye Cumhuriyeti’nin 1928’den sonra ancak gümrüklerine hakim olabilmesi önemli rol oynamıştır denilebilir.
    Sonuç olarak, Cumhuriyetin kurulduğu 1923 ile II. Dünya Savaşı arasında çok güç şartlara rağmen önemli başarıların elde edildiği söylenebilir.
    Başlıcaları sayılan olumsuz koşullara rağmen Atatürk, birbiriyle tutarlı ve ülke gerçeklerine uygun ekonomik önlemlerini yürürlüğe koymuş ve büyük bir başarı sağlamıştır.
    Mustafa Kemal Atatürk’ün titizlikle uyguladığı temel iktisat politikaları dört grupta toplanabilir:
    1. Türk Lirası’nın değerini koruyan anti-enflasyonist para-kredi politikası
    2. Gerçek kamu kaynaklarına dayanan “denk bütçe” politikası
    3. Korumacı dış ekonomik ilişkiler politikası
    4. Ulusal kaynakların etkin kullanımını sağlayan “planlı kalkınma politikası”
    Bu politikalar dönemin şartlarında başarıyla uygulanmış ve ülke sanayileşme yolunda önemli mesafeler kat etmiştir. Örneğin 15 yıllık bu dönemde GSMH ortalama olarak yüz de 68 oranında büyümüştür. Bunun gibi diğer alanlarda da başarı sağlanmıştır denilebilir. Örneğin dış politikada “denge politikası” ile ABD, Rusya, İran, Almanya ve diğer ülkelerle Türkiye’nin menfaatini
    maksimize edecek etkin politikalar uygulanmıştır. Uygulanan etkin politikaların faydasını 100 yıl sonra Türkiye görebilmektedir. Moskova Antlaşmasında Nahcivan’ın Azerbaycan’a bağlı Özerk bir Cumhuriyet olmasının sağlanması ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi gibi.


    www.AzadMedia.az

    Mətndə səhv var? Onu siçanla seçin və Ctrl+Enter düyməsini basın.
    OXŞAR XƏBƏRLƏR


    Köşə
    XƏBƏR LENTİ
    BÜTÜN XƏBƏRLƏR