ABŞ və Rusiya terror təşkilatları ilə əlaqəsi olduğu üçün Türkiyənin “Təhlükəsiz Bölgə” yaratmaq təklifini xoş qarşılamadılar.
Türkiyə Hərbi Hava Qüvvələrinin ümumilikdə 1300 km cəbhə və 20-90 km dərinlikdə iki ölkəni hədəf alan ərazidə eyni vaxtda həyata keçirdiyi "Pəncə-Qılınc əməliyyatı" dünya müharibələri və əməliyyatlar tarixində bənzərsizdir; O, çox vacib "ilkləri" ehtiva edir.
Bu günlərdə bütün dünyanın cavabını düşündürən sual budur; “Uğurlu “Pəncə-Qılınc” əməliyyatından sonra Türkiyə niyə quru əməliyyatında israr edir, məqsədi nədir?
Qərb mətbuatının iddialarına görə, Türkiyənin məqsədi cənub sərhədlərimizdə 20-30 km dərinlikdə “Təhlükəsiz Bölgə” yaratmaq və terror yuvalarından təmizlədiyi bu bölgəyə ərəb və türkmən qaçqınlarını yerləşdirməkdir. Doğru ola bilər, amma Türkiyənin “Təhlükəsiz Bölgə” məsələsində yeganə məqsədi bu deyil.
Həm ABŞ, həm də Rusiya terror təşkilatları ilə əlaqəsi olduğu üçün Türkiyənin “Təhlükəsiz Bölgə” yaratmaq təklifini xoş qarşılamadılar. Lakin bu məqamda ABŞ Ankara səfirliyi vasitəsilə “quru əməliyyatı dayandırın, YPG-ni sərhədin 30 km arxasına çəkək” təklifini verdi.
ABŞ-ın təklifi Türkiyəni öz məqsədlərinə zəhmət çəkmədən aparacaq bir təklif kimi görünsə də, çox mühüm şübhələr ehtiva edir.
1991’deki 1. Körfez Savaşı sonrasında Irak’ın 36. Paralel boyunca bölünmesinden, kuzey bölümünün Saddam’ın uçuşlarına yasaklanmasından bu yana, konuya ilişkin yazdığımız bütün yazılarda ısrarla TÜRKMENELİ’ni ve 1926 tarihli Ankara Anlaşması’nı gündeme taşımaya çalışmıştık. Türk Hava Kuvvetleri’nin büyük bir başarıyla gerçekleştirdiği “Pençe-Kılıç” operasyonu, o yazılarımızdan dolayı bizi “ütopyacı” olarak suçlayanları uyandıran, gerçeklerle tanıştıran bir yanıt olmuştur.
Türk Hava Kuvvetleri’nin iki ülkeyi hedef alan ve toplam cephesi 1300 km, derinliği 20-90 km olan bir alanda eş zamanlı olarak gerçekleştirdiği “Pençe-Kılıç Harekatı”nın dünya savaş ve operasyon tarihinde bir benzeri yok; çok önemli “ilk”ler içeriyor.
“Pençe-Kılıç”ın “ilk”lerinden biri de, Suriye’de Fırat’ın doğusundaki hava sahasını kontrol eden ABD ile Fırat’ın doğusundaki hava sahasını kontrol eden Rusya’nın bu operasyona sessiz kalarak onay vermeleridir. Terör örgütlerinde, “Yeni bir Afganistan örneği mi yaşanıyor?” paniğine yol açan bu onay çeşitli cephelerde çeşitli şekillerde değerlendiriliyor. Bizce en gerçekçi yorum, iki küresel aktörün de şu aşamada Türkiye’yi yanlarında görme ihtiyacıdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, defalarca, ilk bölümü başarıyla gerçekleştirilen “Pençe-Kılıç”ın bir kara harekatıyla tamamlanacağını söyledi.
KARA HAREKATININ HEDEFİ NEDİR?
Şimdilerde bütün dünyanın yanıtını merak ettiği soru şu; “Türkiye, başarıyla gerçekleştirdiği ‘Pençe-Kılıç’ sonrasında, bir kara harekatı yapma konusunda neden ısrar ediyor, hedefi nedir?”
Batı basının iddiasına göre Türkiye’nin hedefi, güney sınırlarımız boyunca 20-30 km derinliğinde bir “Güvenli Bölge” oluşturmak ve terör yuvalarından temizlediği bu bölgeye Türkiye’deki Arap ve Türkmen sığınmacıları yerleştirmektir. Doğru olabilir, ama Türkiye’nin “Güvenli Bölge” konusundaki tek hedefi bu değildir.
ABD de Rusya da, bugüne kadar, terör örgütleriyle olan bağlantılarından dolayı, Türkiye’nin “Güvenli Bölge” oluşturma önerisine sıcak bakmıyorlardı. Fakat,“Pençe-Kılıç” operasyonunu bir kara harekatıyla tamamlama konusunda ne kadar kararlı olduğunu gören ve de “meskun mahalde terörist temizleme” konusunda ( Fırat Kalkanı ile Zeytin Dalı operasyonları) ne kadar başarılı olduğunu hatırlayan ABD, Ankara Büyükelçiliği aracılığı ile, “Kara harekatından vazgeçin, YPG’yi sınırın 30 km gerisine çekelim” önerisinde bulundu.
ABD’nin teklifi, ilk bakışta, Türkiye’yi zahmetsizce hedeflerine taşıyacak bir teklif gibi görünse de, çok önemli kuşkular barındırıyor.
Oluşturulacak “Güvenli Bölge” kuşağına Türkiye’de bulunan sığınmacıların yerleştirilmesi düşünülüyorsa, buralara yerleştirilecek sığınmacıları kim, nasıl seçecektir? Bilindiği gibi, ülkemizdeki sığınmacıların büyük bir çoğunluğu kimliksizdir. “Sığınmacılar ülkelerine dönüyor” kamuflajı altında, Türkiye’nin kontrolü dışında ve “Güvenli Bölge”nin demografik yapısını belli amaçlara yönelik olarak değiştirmeyi hedefleyen bir sığınmacı göçü nasıl önlenecektir?
ABD’YE NASIL GÜVENECEĞİZ?
Öncelikle, bu güne kadar verdiği pekçok sözü tutmayan, teröristlerin Suriye sınırının ötesinden yerleşim birimlerimize füzeler yağdırdığı bir dönemde Patriot bataryalarını söküp götüren, bizi Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi almak zorunda bırakan, proje ortağı olduğumuz ve parasını ödediğimiz halde bize vermediği F-35’leri Yunanistan’a adeta hibe eden, “NATO’nun güneydoğu kanadını güçlendirmek” gerekçesiyle Girit’in Suda limanına ve Dedeağaç’a askeri üsler kuran, Akdeniz’de en uzun kıyısı olan ülke olmamıza rağmen, Doğu Akdeniz’in derinliklerindeki haklarımızı görmezden gelen, yeri geldiğinde “Ekonominizi mahvederiz” tehditleri savuran ABD’ye ne ölçüde güvenebiliriz?.
ABD, Türkiye’ye, kara harekatından vazgeçmesi için yaptığı teklifte, “teröristlerle işbirliği yapmaktan vazgeçeyim” demiyor; “DEAŞ’lamücadle ediyor” aldatmacasıyla donatıp eğittiği, ordulaştırdığı PKK’nın Suriye uzantısı YPG militanlarını sınırın 30 km gerisine çekmekten söz ediyor. Peki ABD, sınırın 30 km ötesindeki Arap aşiretlerin YPG militanlarını asla istemediklerini, onları Rakka petrollerinin yağmacıları olarak gördüklerini bilmiyor mu? Cumhurbaşkanı Erdoğan, “DEAŞ’la mücadele kisvesiyle PPK ve uzantılarına destek verme oyunu artık son bulmalıdır” diyor.
ABD’NİN HEDEFİ NEDİR?
Peki, Türkiye’ye,kara harekatı yapmadan bir “Güvenli Bölge” oluşturmayı teklif eden ABD’nin hedefi nedir?
ABD, binlerce TIR dolusu silah vererek donattığı, eğitip ordulaştığı YPG’ningiderek güç kaybettiğini, küçüldüğünü veTürkiye’ye karşı etkili olamayacağını nihayet anlamıştır. Buna rağmen terör örgütünü, “DEAŞ’la mücadele” kamuflajı altında elde tutarak bir “Güvenli Bölge” oluşturmayı teklif ediyor.
ABD, “YPG’yi sınırın 30 km ötesine çekelim” derken gerçekten samimi mi, yoksa bu teklifin arka planında çok başka hesaplar gizlenmiş olabilir mi?
ABD, Türkiye’yi bir kara harekatı yapmaktan vazgeçirebilmek amacıyla, Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’yi işgali sürecinde yaptığı operasyonlarda, kurguladığı vekalet savaşlarında milyonlarca masum insanın hayatlarını kaybetmelerine neden olduğunu unutturmak istiyor olmalı ki, Türkiye’nin son dönemde peşpeşe gerçekleştirdiği Pençe-Kilit, Pençe-Kaplan, Pençe-Kılıç operasyonlarında sivil yerleşim yerlerini hedef aldığı yalanına tutunmaya çalışıyor.
ABD’nin elinde Türkiye’nin sivil yerleşim yerlerini vurduğuna ilişkin bir belge, bir kanıt olsa, kendi günahlarını aklayabilmek için, şimdiye kadar dünyayı ayağa kaldırırdı.
ABD, Türkiye’nin bir kara harekatı yapmasına gerek kalmadan oluşturacağı “Güvenli Bölge”de, Irak ve Suriye’nin geleceğine ilişkin hedeflerine hizmet edecek bir demografik yapılanma oluşturmayı hedefliyor olabilir. Afganistan’dan, Afrika’nın çeşitli bölgelerinden “sığınmacı” kamuflajı altında Türkiye’ye kaydırdığı işsiz güçsüz yığınları “Güvenli Bölge”detoplamayı planlıyor olabilir.
Bütün bu olasılıkları çok dikkatlice değerlendirip, “Güvenli Bölge”ye o toprakların gerçek sahipleri olan Arap ve Türkmenlerin yerleşmesini sağlamalıyız. “Güvenli Bölge”nin, ABD’nin baştan beri oluşturmayı hedeflediği, Türkiye’yi güney sınırları boyunca kuşatacak terör kuşağına dönüştürülmesine asla izin vermemeliyiz.
TÜRKİYE KARA HAREKATI KONUSUNDA GERİ ADIM ATAR MI?
Türkiye Pençe-Kilit Harekatı’nın devamı olarak planladığı kara harekatından vazgeçer mi?
Sanmıyoruz.
Türkiye, kamuoyuna yansımayan bazı nedenlerden dolayı, güney sınırlarının ötesindeki terör yuvalarını kurutma konusunda kesin kararlı görünüyor.
1985’ten bu yana onbinlerce canımızı teröre kurban verdik. Hiçbir terör örgütü, arkasında devlet desteği olmadan uzun süre yaşayamaz. Irak’ın kuzey parselindeki Pençe-Kilit, Fırat’ın doğusundaki Barış Pınarı ve batısındaki Fırat Kalkanı ile Zeytin Dalı operasyon bölgelerinden ülkemize ve oralarda görev yapan askerlerimize yönelik terör saldırıları canımızı yakmaya devam ediyor.
Artık bıçak kemiğe dayandı. “ABD ne der?”, “Rusya ya da İran ne der?” sorgulaması yapma eşiğini çoktan aştık. ABD’nin donatıp ordulaştırdığı PKK terör örgütü uzantısı YPG’yle, Rusya’nın ve İran’ın da samimi ilişkiler içinde olduğu biliniyor. Türkiye’nin, “YPG DEAŞ’la mücadele ediyor” masalını daha fazla dinlemeye tahammülü kalmamıştır. Çünkü terör sorunu, Türkiye’nin güvenlik sorununa dönüşmüştür.
Terör örgütlerini kendi çıkarları çerçevesinde besleyen devletlerin Türkiye’yi yanlarında görmek istedikleri bir süreçte Türkiye, artık bir güvenlik sorununa dönüşen terör sorununu, kaynaklarını kurutarak çözmek kararındadır. ABD’ye ve Astana Süreci ortaklarına karşı çok vektörlü bir dış politika uygulayan Türkiye, gelinen noktada, kendi savunmasını ilk planda düşünmek ve gereğini yapmak noktasına gelmiştir.
Türkiye, oluşan küresel konjonktürden de yararlanarak, onyıllar boyunca canını yakan terör olaylarının bataklıklarını kurutma kararından geri adım atamaz, atmamalı.
ABD’NİN “GÜVENLİ BÖLGE” TUZAĞI
ABD’nin, “Kara harekatı yapmanıza gerek yok, YPG’yi sınırın 30 km gerisine çekelim” teklifine karşı çok dikkatli olmamız gerekiyor. Çünkü Türkiye’nin, öteden beri, güney sınırları boyunca 20-30 km genişliğinde bir “Güvenli Bölge” oluşturmak ve ülkesindeki sığınmacıları oluşturulan bu “Güvenli Bölge”ye taşımak istediği biliniyor. Bu taşıma işleminin tamamen Türkiye’nin kontrolünde yapılması gerekir.
Türkiye, oluşturulacak “Güvenli Bölge”ye, doğal olarak, bölgenin gerçek sahipleri olan Arap ve Türkmenleri yerleştirmeyi hedefliyor. Halbuki ABD, “Güvenli Bölge”ye kendi kontrolünde olacak insanlar yerleştirerek, Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinden Akdeniz’e uzanacak, “Kürdistan” görünümlü bir terör yapılanmasını hayata geçirme çabasında.
“Kara harekatı yapmayın, YPG’yi sınırın 30 km derinliğine çekelim” teklifinin arka planında, ABD’nin, Türkiye’yi güney sınırları boyunca kuşatacak olan terör kuşağı gizlenmiş olabilir. ABD’nin samimi gibi görünen teklifi, Türkiye’nin kendi ipini kendisinin çekmesini hedefleyen bir tuzak olabilir. Türkiye, Astana Süreci ortaklarıyla birlikte bunca yıl karşı çıktığı terör kuşağını kendi elleriyle oluşturmak gibi bir tuzağa düşme tehlikesini gözardı edemez, etmemeli.
Ülkemizin güvenlik sorununa dönüşen terör konusunda sonuç alıcı adımlar atmak durumundayız. Allah yardımcımız olsun.