Yunanistan Başbakanı Miçotakis, bugün Brüksel’de gerçekleştirilecek olan AB zirvesi öncesi yaptığı açıklamada, Akdeniz’de en uzun kıyısı olan Türkiye’yi, Doğu Akdeniz’de yaptığı sondaj çalışmaları nedeniyle, yayılmacılıkla suçlayarak, “AB’deki ortaklarımız bunu idrak ediyorlar” diyerek gerçekleri çarpıtmaya çalışmaktadır.
Miçotakis’in yaptığı, bir kaygının, bir tedirginliğin ifadesidir. Miçotakis’in AB’deki ortakları, aslında, Türkiye’yi onyıllardır AB kapısında bekletmekle, BM onaylı anlaşmalara ve AB Anayasası’na rağmen, Rumları, Kıbrıs’ın tamamını temsilen AB üyesi yapmakla ayaklarına kurşun sıktıklarını anlamışlardır. İçine düştükleri enerji krizi ve ekonomik kriz, AB ülkelerinin, Ortadoğu ve Türkistan coğrafyalarına ancak Türkiye üzerinden ulaşabileceklerini idrak etmelerine ve Türkiye’nin, kendileri açısından ne kadar önemli bir “ortak” olduğunu anlamalarına vesile olmuştur.
AB yöneticiliklerinin Türkiye’den uzak durma konusundaki pişmanlıkları, Doğu Akdeniz’den çıkarılacak doğalgazın Avrupa’ya, en kısa zamanda ve en ekonomik olarak ancak Türkiye üzerinden aktarılabileceğinin anlaşılmasıyla zirve yapmıştır.
AB yöneticileri, emperyal hedefleri uğruna, tarihinin ve kültürel coğrafyasının kazandırdığı stratejik derinlik sayesinde, Türk Devletler Teşkilatı ve yeniden canlandırılacak İpekyolu üzerinden küresel bir denge kutbu oluşturabilecek olan Türkiye’nin önünü kesmekle yaptıkları hatayı anladılar, ama bu hatanın bedelini şimdi, hem kendileri hem de tüm insanlık ödüyor.
M. KEMAL SALLI
Yunanistan içine düştüğü ekonomik çıkmazdan kurtulabilmek için, dış politikada da, iç politikada da çok önemli ödünler vermek durumunda kalmıştı. Bu arada silahlı kuvvetlerinin modernizasyonunu da, ordunun isteği doğrultuda sağlayamamıştı.
Türkiye’nin, yeni aldığı özel donanımlı gemilerle Doğu Akdeniz’de ve Karadeniz’de sondaj çalışmaları başlatması, iki ülkeyi Akdeniz üzerinden birbirine bağlayan deniz yetki alanları anlaşması imzalaması, Afrika’nın çeşitli ülkelerinde bayrak göstermesi, Karabağ savaşında İHA ve SİHA’larla destek verdiği Azerbaycan ile karalı bir dayanışma sergilemesi, Ukrayna krizinde iki tarafa da eşit mesafede durarak arabuluculuk rolü üstlenmesi, “tahıl koridoru” konusunda aktif rol oynaması… Yunanistan’ın giderek yükselen bir tedirginlik yaşamasına neden oluyordu. Özellikle, Avrupa ülkelerini Rus doğalgazına bağımlı olmaktan kurtaracak olan EastMed doğalgaz boru hattının Yunanistan üzerinden değil de Türkiye üzerinden taşınma arayışlarının başlaması, ekonomik darboğazda olan Yunanistan’ın yaşadığı tedirginliğin daha da artmasına neden olmuştu.
Azılı bir Yunan hayranı olan Biden’ın ABD Başkanı olması, Yunanistan’da bayram sevinci yaşanmasına neden olmuştu. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’dan sonra Biden’ın da, askeri yardım konusunda kesenin ağzını açması, yakın bir gelecekte bir seçim sınavı yaşayacak olan Yunan Başbakanı Miçotakis için bir can simidi olmuştu. Bir ara Ankara’ya geldiğinde, gerginliği tırmandırmama konusunda söz veren Yunanistan Başbakanı Miçotakis, verdiği sözleri unutmuş, Türkiye aleyhinde konuşmaya başlamıştı. Bu da yetmiyormuş gibi, koltuğunun altına “Mavi Vatan” haritasını sıkıştırarak gittiği Washington’da, Türkiye’yi, Biden’aşikayet etmişti.
MİÇOTAKİS, AKDENİZ’E EN UZUN KIYISI OLAN TÜRKİYE’Yİ YAYILMACILIKLA SUÇLUYOR
Miçotakis dostumuz, el altından desteklediği 15 Temmuz darbe girişimi sonuçsuz kalan, Türkiye’yi güney sınırları boyunca kuşatacak bir terör devleti kuramayan ABD’nin Yunanistan’ı silahlandırmasını, askeri üsler kurmasını, Eisenhower uçak gemisini Girit’in Suda limanına demirlemesini Biden’ın Yunan hayranlığına bağlıyorsa çok yanılıyor.
Miçotakis, herşeyden önce, ABD’nin, İsrail açıklarından çıkarılacak doğalgazı Girit-Yunanistan üzerinden Avrupa’ya taşıyacak olan EastMed projesinden neden vazgeçtiğini, emperyal hedefleri doğrultusunda Avrupa’da, Ortadoğu’da, Uzakdoğu’da neler yapmak istediğini düşünmesi gerekir. ABD derin devleti, Rus doğalgazına bağımlı olmaktan kurtarmaya çalıştığı Avrupa ülkelerinin İsrail doğalgazına bağımlı olmasını istemiyor.
Miçotakis, bugün Brüksel’de gerçekleştirilecek olan AB zirvesi öncesi yaptığı açıklamada, Akdeniz’de en uzun kıyısı olan Türkiye’yi, Doğu Akdeniz’de yaptığı sondaj çalışmaları nedeniyle, yayılmacılıkla suçlayarak, “AB’deki ortaklarımız bunu idrak ediyorlar” diyerek gerçekleri çarpıtmaya çalışmaktadır.
Miçotakis’in yaptığı, bir kaygının, bir tedirginliğin ifadesidir. Miçotakis’in AB’deki ortakları, aslında, Türkiye’yi onyıllardır AB kapısında bekletmekle, BM onaylı anlaşmalara ve AB Anayasası’na rağmen, Rumları, Kıbrıs’ın tamamını temsilen AB üyesi yapmakla ayaklarına kurşun sıktıklarını anlamışlardır. İçine düştükleri enerji krizi ve ekonomik kriz, AB ülkelerinin, Ortadoğu ve Türkistan coğrafyalarına ancak Türkiye üzerinden ulaşabileceklerini idrak etmelerine ve Türkiye’nin, kendileri açısından ne kadar önemli bir “ortak” olduğunu anlamalarına vesile olmuştur.
ABD’nin, Brexit’le başlattığı Avrupa Birliği’ni dağıtma, Avrupa Ordusu’nun (PESCO) kurulmasını engelleme operasyonları da, AB yöneticilerini,gerçekleri görmek ve Türkiye’ye yaklaşmak zorunda bırakmıştır.
AB yöneticiliklerinin Türkiye’den uzak durma konusundaki pişmanlıkları, Doğu Akdeniz’den çıkarılacak doğalgazın Avrupa’ya, en kısa zamanda ve en ekonomik olarak ancak Türkiye üzerinden aktarılabileceğinin anlaşılmasıyla zirve yapmıştır. AB üyesi ülke yöneticilerinin peşpeşe Türkiye’yi ziyaret etmelerinin nedeni de bu gerçekti; “Bütün yollar Türkiye’den geçiyordu.”
Yalnızca Avrupa coğrafyasının enerji sorununu çözmede değil, yeni küresel dengelerinin kurulma sürecinde yaşanan gelişmelerde de Türkiye, bütün olumsuz koşullara rağmen, kilit ülke konumundadır. Ukrayna krizinin hemen sonrasında, Ankara’da yaşanan yoğun diplomasi trafiği de, “Türk Dünyası’nınBatı’ya açıla kapısı” konumuyla Türkiye’yi, küresel denklemlerin kurulma sürecinin vazgeçilmez bir elemanı olarak ön plana çıkarmaktadır.
PUTİN VANALARI KISTI
ABD ve AB yetkilileri Avrupa’yı Rus doğalgazına bağımlı olmaktan kurtarabilmek için Ortadoğu ülkelerini dolaşırlarken, Putin vanaları kıstı ve Almanya, Avusturya ve İtalya’ya pompaladığı doğalgaz miktarını yüzde 60 oranında azalttı. Rusya’nın gerekçesi, Kanada’nın uyguladığı yaptırımlar nedeniyle, Alman Siemens firmasının kompresör bakımı için gerekli olan parçaları sağlayamamasıydı. Kullandığı elektriğin büyük bir bölümünü Rusya’dan aldığı doğalgazla çalıştırdığı santrallerde üreten Almanya, bu gerekçenin inandırıcı olmadığını, Rusya’nın siyasi nedenlerle hareket ettiğini savunuyor.
Rus fosil yakıtlarının en büyük alıcısı oldukları için, Putin’in doğalgaz vanaları kısmaya cesaret edemeyeceğini düşünen Almanya,Rusya’nın bu beklenmeyen hamlesiyle büyük bir düş kırıklığı yaşıyordu.
Avrupa’nın enerji ihtiyacını karşılama konusunda yalnız ABD değil, AB Komisyonu Başkanı Ursulavon der Leyen de telaşta. Kış kapıya dayanmadan doğalgaz stoklarını tamamlamak istiyor. İtalya Başbakanı MarioDragni ile birlikte, İsrail’den sonra Mısır’a gittiler ve bir dizi anlaşma imzaladılar. Türkiye geçit verene kadar, İsrail’in doğalgazı Mısır’da sıvılaştırılacak, buradan da gemilerle Avrupa’ya taşınacak.
AB Komisyonu Başkanı Leyen, Ukrayna savaşında Rusya’nın yanında durmadıkları ve ABD’nin yaptırım kararlarını uyguladıklarından dolayı doğalgaz vanalarını kısan Putin’e karşı alternatif tedarikçiler aradıklarını gizlemiyor.
AB HATASINI ANLADI
Merkel’in, NATO’ya alternatif bir “güvenlik mimarisi”nden, bir AB Ordusu(TESCO) oluşturmaktan söz etmesi, aslıda NATO’ya, dolayısıyla ABD’ye duyulan güvensizliğin ifadesiydi. Merkel’in NATO’ya güvenmediğini itiraf etmesi, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” demesi aslında bazı küresel gerçeklerin açıktan açığa dile getirilmesiydi.
Fransa ve Almanya, ABD’yi eleştirirken, aslında hem AB için hem de AB Ordusu (PESCO) için en önemli eleman konumunda olan Türkiye’yi, yalnızca Müslüman bir ülke olduğu için onyıllarca AB kapısında bekletmekle yaptıkları hatayı anlamış olmanın pişmanlığını yaşıyorlar.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi, Avrupa ülkeleriyle eski Varşova Paktı üyelerinin, güvenlik kaygısıyla, NATO şemsiyesi altına toplanmalarına neden olmuştu. Yani ABD, Rusya kırbacıyla, Avrupa ülkelerinin yeniden NATO yörüngesine girmelerini sağlarken, Brexit uygulamasından sonra, Avrupa Birliği’nin temellerini bir kez daha sallamış oluyordu. 2008 yılında, Bükreş’teki zirvede, Rusya’yı kışkırtmayalım kaygısıyla NATO’ya üye yapılmayan Ukrayna’nın, 2022’de yeniden NATO üyesi yapılması söz konusu olunca, sınırda bekleşen Rus askeri birlikleri, 24 Şubat günü, Ukrayna topraklarına giriş yapmıştı.
ABD Başkanı Biden’ın yılbaşından bu yana açıkladığı “kehanetler” sonrasında Rusya’nın Ukrayna’yı işgale başlamasının yalnızca Putin’in kararı olmadığının netleşmeye başlaması, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin enerji tedariki ve güvenlik konusundaki kaygıları derinleşmeye başladı.
TÜRKİYE’NİN VAZGEÇİLEMEZLİĞİ
Kurulduğu günden itibaren küresel bir güç olmayı hedefleyen AB’nin bu kaygıları, enerji tedariki ve güvenlik konularında alternatif arayışların başlamasına neden oldu. Jeostratejik konumu, tarihi geçmişi ve kültürel birikiminin kazandırdığı stratejik derinliği dolayısıyla Türkiye’nin vazgeçilmezliğini keşfedenler, şimdilerde onu yanlarına çekebilmek ya da ödünler vermeye zorlayabilmek için, hem batıdan, hem de güneyden baskılamaya çalışıyorlar.
“Yeni bir dünya düzeni kurulurken ben de çıkarlarımı korumakta kararlıyım” diyen bir Türkiye, iki yıl boyunca ülkeleri felç eden pandeminin, küresel ısınmanın, giderek derinleşen gıda krizinin ve bozulan ekonomik koşulların oluşturduğu tablo çerçevesinde, kendisi için en hayırlı sonuçlar verecek seçenekleri değerlendirmeye çalışıyor.
Yeni bir dünya düzeni oluşturma bağlamında, küresel güçler arasında, kendilerini “küresel lider” konumuna yükseltecek amansız bir mücadele yaşanmaktadır. O nedenle, yurtiçinde ve yurtdışında yaşanan gelişmeleri, arkalarındaki küresel dinamikler çerçevesinde değerlendirmek durumundayız.
Çünkü;
Yunanistan üzerinden Türkiye’ye uygulanan baskıların arka planında ABD-AB rekabeti var. ABD’nin, Varşova Paktı’nın dağılması sonrasında varlık nedeni kalmayan ve aslıda bir savunma örgütü olan NATO’yu, emperyal hedefleri doğrultusunda bir taarruz aracı olarak kullanma ve Avrupa’yı kontrolü altına alma çabası var. ABD’nin Avrupa Ordusu’nun (PESCO) kurulmasını önleme kararlılığı var..
Bitmedi:
Küresel santrancı genişletme arayışında olan İngiltere’nin Başbakanı Jonhson’ın önerdiği Commonwelt benzeri Avrupa Milletler Topluluğu var. Akdeniz’e en uzun kıyısı olan Türkiye’yi Doğu Akdeniz derinliklerindeki doğalgaz servetinden pay almasını önleme gayreti var. Avrupa ülkelerini Rus doğalgazına bağımlı olmaktan kurtaracak İsrail doğalgazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırma girişimi var. Rus sermayesine sığınak olmasından dolayı Türkiye’yi kınayan AB Parlamentosu raporu var. Avrupa Parlamentosu RopörtörüNanchoSanchez-Amor’un, “HDP kapatılırsa Türkiye’nin AB’ye katılma süreci devam edemez”söylemi var. ABD’nin Kuzey Denizi’ni, Baltık Denizi’ni Finlandiya ve İsveç üzerinden kontrol altına alma girişimi ve bu bağlamda, Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO üyesi yapılmasına gösterdiği direnci kırma çabası var.
Bitmedi;
Türkiye’nin, Çin’i küresel ekonominin lideri yapacak “Bir Yol Bir Kuşak” yani Yeni İpekyolu’na verdiği desteği kesme planlarını gözardı edemeyiz, ama hepsinden önemlisi, Türkiye’nin bölgesel bir aktör olarak daha fazla öne çıkmasına destek vererek, hem Ortadoğu ve İslam ülkeleriyle hem de Türkistan coğrafyasındaki ülkelerle ekonomik ve siyasi ilişkiler kurabilme arayışları var.
AB yöneticileri, emperyal hedefleri uğruna, tarihinin ve kültürel coğrafyasının kazandırdığı stratejik derinlik sayesinde, Türk Devletler Teşkilatı ve yeniden canlandırılacak İpekyolu üzerinden küresel bir denge kutbu oluşturabilecek olan Türkiye’nin önünü kesmekle yaptıkları hatayı anladılar, ama bu hatanın bedelini şimdi, hem kendileri hem de tüm insanlık ödüyor.
Türkiye Cumhuriyeti'nin, tarihinin en büyük tehdit ve saldırısına hedef olmasını da, çıkarlarını herşeyin önünde tutan bir dış politika izleme kararlılığı çerçevesinde değerlendirmek gerekir.