AzadMedia
Telegram Facebook Twitter Youtube Instagram

Kemal Sallı: ŞAKA YAPMIYORUZ KOMŞU, GENDİNE GEL! - ÖZƏL

  • + A
  • - A
  • 16-06-2022, 11:29

    Kemal Sallı: ŞAKA YAPMIYORUZ KOMŞU, GENDİNE GEL! - ÖZƏL


    Çin, Pakistan’a açtığı 100 milyar dolarlık krediyle, Kaşgar-Gvadar arasında 2700 kilometrelik demiryolunu hayata geçirerek, ABD kontrolündeki Malaka Boğazı’nı dolaşmaktan kurtulmuş, Avrupa’ya deniz yoluyla ulaşabileceği en ekonomik hattı hayata geçirmişti. Fakat, Kazakistan, Kafkasya, Türkiye ve Balkanlar üzerinden Avrupa’ya uzanacak Yeni İpekyolu’nun en önemli geçitleri Kafkasya ve Türkiye coğrafyalarıydı. 2015’te Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi sonrasında yaşanan bölgesel ve küresel gelişmelerin merkezinde, jeostratejik konumu nedeniyle, hep Türkiye vardı.

    Son günlerde Yunanistan’ın Türkiye’yi hedef alan saldırılarını da, bu gelişmeler çerçevesinde değerlendirmeliyiz. ABD’nin, Avrupa ülkelerini ve eski Varşova Paktı üyesi ülkeleri NATO şemsiyesi altında toplama çabasının nedeni de, Yeni İpekyolu’nun hayata geçiriliyor olmasından kaynaklanan kaygılarıdır.

    ABD, “Küresel lider” sıfatını koruyabilmek için, Çin’i küresel ekonominin lideri yapacak bu dev projenin önünü kesmeli, kontrolü altına almalıydı. “Bir Yol Bir Kuşak”, yani Yeni İpekyolu giderek ABD’nin beka sorununa dönüşüyordu.



    Finlandiya ve İsveç’in NATO üyesi yapılmalarına, ABD’nin, güney sınırlarımız boyunca uzanacak terör kuşağı oluşturma çalışmalarına karşı çıkan Türkiye’nin direncini kırabilmek amacıyla Yunanistan’a verdiği silah desteğini, üs kurma çalışmalarını giderek artırması, iki komşu arasında yaşanan gerginliğin tırmanmasına neden oluyor.

    Fransa’dan aldıkları Rafela savaş uçakları sayesinde Ege’de hava üstünlüğünün kendilerine geçtiğini savunan emekli Yunan Amiral Yanis Egolfopulos, Yunan televizyonu Mega’da katıldığı bir programda, “2019’dan beri büyük paralar harcadık. Şu anda silah üstünlüğü bizde. Türklerden korkmuyoruz; keşke ilk adımı atsalar. (…) Rafela uçakları Larisa’dan üç Scalp füzesi atsa, Boğaz’daki köprüleri vurur, sonra da Türklere, ‘Hadi gelin konuşalım’ deriz.” diyordu. Sayın amiral Egolfopulos’a, “Görev başındayken neden denemediniz?” diye sormak hakkımız değil mi?

    Geçtiğimiz günlerde İzmir Seferhisar açıklarında yapılan Müşterek Fiili Atışlı Arazi Tatbikatı’na katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunanistan’ın Ege adalarını silahlandırmasına ilişkin yaptığı açıklamada, “Bir kez daha Yunanistan’ı, gayri askeri statüdeki adaları silahlandırmaktan vazgeçmeye, uluslararası anlaşmalara uymaya davet ediyoruz. Şaka yapmıyorum, ciddi konuşuyorum” demişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözleri, Yunan hükümetinin soğukkanlı görünme çabalarına rağmen, Atina’da panik etkisi yaratmıştı.

    Arkasını AB ve ABD’ye dayayan Yunanistan’ın iç politikaya yönelik bu şımarıklıklarının ağır sonuçlar doğurabileceğinin tarihte sayısız örnekleri olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Bu millet kararlıdır, bir şeyi söylerse ardını da takip eder” uyarısında bulunuyordu:

    “Yunanistan aynı zamanda Avrupa Birliği üyesi olmasına rağmen birliğin değerlerini, evrensel insan haklarını hiçe sayıp Batı Trakya, Rodos ve İstanköy’de yaşayan Türk azınlığa baskı uygulamayı sürdürüyor. Hukuksuz uygulamaları sebebiyle 1999 ve 2006 yıllarında AİHM tarafından mahkûm edilen Yunanistan’ın baskıcı tutumunu devam ettirmesine göz yumulması da bir çifte standarttır. Konu Türkiye olunca şahin kesilenlerin AİHM’yi hiçe sayan, terör örgütlerini açıkça destekleyen, sığınmacılara insanlık dışı muamele yapan Yunanistan’a ses çıkarmamasını da ibretle takip ediyoruz.

    NATO içinde her bakımdan en yüksek bedeli ödeyen müttefik olarak, son 2 yıldır askeri heyet toplantı davetlerimize cevap dahi vermeyen Yunanistan’ın kışkırtmalarını soğukkanlılıkla karşıladık. Ancak sabrımızın ve soğukkanlılığımızın muhatabımızca yanlış anlaşıldığını görüyoruz. Türkiye kimsenin hakkını hukukunu çiğnetmez ama kendi hakkını ve hukukunu da kimseye çiğnetmez. Yunanistan’ı tıpkı bir asır önce olduğu gibi pişmanlıklarla sonuçlanacak hayallerden, söylem ve eylemlerden uzak durması, aklını başına alması konusunda tekrar ikaz ediyoruz. Kendine gel.”

    YETKİMİZİ KULLANIRIZ

    Türkiye yalnız Ege’de değil, Akdeniz’deki haklarının da ciddi takipçisi olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuda da şunları söylüyordu:

    “Türkiye, Ege’de haklarından vazgeçmeyeceği gibi adaların silahlandırılması konusunda uluslararası anlaşmaların tanıdığı yetkileri kullanmaktan geri durmayacak.

    Kıbrıs’ta Rum tarafının dayatmacı tavrı, adada bize eşit egemen bağımsız iki devletli yöntem dışında bir çözüm yolu bırakmamıştır. Papazlara ağır silah eğitimi vermekten terör örgütlerine ofis açmaya kadar bunların yaptığı her tasarruf bu kararın isabetini göstermektedir. Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerimizi BM uygulamaları ve diğer uluslararası teamüllere uygun şekilde sürdüreceğiz. Yetki alanlarımızda bize rağmen bir işlem yapılmasına izin vermedik, vermeyeceğiz.”

    GELİŞMELERİN ARKA PLANINDAKİ DİNAMİKLER

    Türkiye’yi hedef alan merkezli bütün bu gelişmeleri nasıl değerlendirmeli, nasıl okumalıyız?

    Yunanistan’ı bu denli şımarık davranışlar sergilemeye yönelten gelişmelerin arka planındaki dinamikler ve hedefleri sır değil.

    Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında tek kutuplu yeni bir dünya düzeni hedefleyen ABD, 11 Eylül 2001’deki İkiz Kuleler gösterisi sonrasında Afganistan ve Irak’ı işgal ederek uygulamaya koyduğu Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirme operasyonlarıyla milyonlarca masum insanın hayatlarını kaybetmelerine, ülkelerini terketmek zorunda kalmalarına neden olmuştu. ABD, büyük bir imaj kaybına uğramasına rağnem hedefine ulaşamamış, Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinden Akdeniz’e uzanan bir terör kuşağı oluşturmayı başaramamıştı.. Astana Süreci ortakları olan Türkiye, Rusya ve İran, bölge ülkeleri olarak elele vermişler ve ABD’nin bu hedefini hayata geçirmesine engel olmuşlardı.

    ABD, Rusya’nın direncini kırabilmek amacıyla, Suriye sahasındaki çatışmayı Karadeniz’in kuzeyine, Ukrayna’ya taşımış, ünlü para babası Soros’un yardımıyla organize ettiği Maidan olayları sonrasında Rus yanlısı yönetim devrilmiş, Cumhurbaşkanı Yanukoviç Moskova’ya sığınmak zorunda kalmıştı. Putin de, ABD’nin bu atağına Kırım’ı ilhak ederek karşılık vermişti. Ukrayna’da, ABD ile Rusya arasında yaşanan bu mücadele, başka aktörlerin de eklenmesiyle, günümüzde de devam etmektedir.

    ÇİN’İN KUŞAK-YOL PROJESİ ABD’NİN BEKA SORUNUNA DÖNÜŞÜRKEN..

    Bütün bu gelişmeler yaşanırken Çin, 2013 yılında, Kazakistan’da yapılan uluslararası bir etkinlikte, 65 ülkeyi ve kıtaları karadan ve denizlerden birbirine bağlayacak olan Bir Yol Bir Kuşak (Yeni İpekyolu) projesini açıklıyordu.

    ABD, “Küresel lider” sıfatını koruyabilmek için, Çin’i küresel ekonominin lideri yapacak bu dev projenin önünü kesmeli, kontrolü altına almalıydı. “Bir Yol Bir Kuşak”, yani Yeni İpekyolu giderek ABD’nin beka sorununa dönüşüyordu.

    Çin, Pakistan’a açtığı 100 milyar dolarlık krediyle, Kaşgar-Gvadar arasında 2700 kilometrelik demiryolunu hayata geçirerek, ABD kontrolündeki Malaka Boğazı’nı dolaşmaktan kurtulmuş, Avrupa’ya deniz yoluyla ulaşabileceği en ekonomik hattı hayata geçirmişti. Fakat, Kazakistan, Kafkasya, Türkiye ve Balkanlar üzerinden Avrupa’ya uzanacak Yeni İpekyolu’nun en önemli geçitleri Kafkasya ve Türkiye coğrafyalarıydı. 2015’te Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi sonrasında yaşanan bölgesel ve küresel gelişmelerin merkezinde, jeostratejik konumu nedeniyle, hep Türkiye vardı.

    Son gülerde Yunanistan’ın Türkiye’yi hedef alan saldırılarını da bu gelişmeler çerçevesinde değerlendirmeliyiz. ABD’nin, Avrupa ülkelerini ve eski Varşova Paktı üyesi ülkeleri NATO şemsiyesi altında toplama çabasının nedeni de, Yeni İpekyolu’nun hayata geçiriliyor olmasından kaynaklanan kaygılarıdır.

    ABD, Rusya’nın batıya ilerleyişini sınırlamak, eski Varşova Paktı üyesi ülkeleri baskı altına almasını önlemek, Rusya’nın Baltık Denizi üzerinden Avrupa’ya enerji taşıyan Kuzey Akım-2 hattını kontrol altına almak amacıyla, Finlandiya ve İsveç’i NATO üyesi yapmayı hedeflemektedir. Türkiye’nin, teröre destek verdikleri gerekçesiyle bu iki ülkenin NATO üyesi yapılmasına karşı çıkmakta yazılı garanti istemektedir. ABD Türkiye’nin bu konudaki direncini de kırmak için, Yunanistan üzerinden bir baskı oluşturma peşindedir.

    TÜRKİYE GİRİT’İN STATÜSÜNÜ GÜNDEME GETİRMEYE HAZIRLANIRKEN…

    15 Temmuz darbe girişimine rağmen Türkiye’yi kontrolü altına alamayan ABD, NATO ortağı ve müttefiki olan ülkeyi, Batıdan Yunanistan üzerinden kuşatmaya başladı. Yeni ABD Başkanı Biden’ın (dostları arasında Bidenopulos olarak anılır) köklü bir Yunan hayranı olmasının da etkisiyle, ekonomik açıdan çökmüş durumdaki komşumuza kredi muslukları sonuna kadar açıldı, NATO kamuflajı altında büyük miktarda silah yardımı yapıldı. Proje ortağı olduğumuz, parasını ödediğimiz halde bize verilmeyen F-35’ler Yunanistan’a peşkeş çekildi.

    Girit’in statüsü Türkiye tarafından gündeme taşınmaya hazırlanırken, ada, bir oldu-bittiyle ABD Üssüne dönüştürüldü. ABD’nin en büyük uçak gemilerinden Eisenhower, Güney Kıbrıs’tan taşınan S-300’lerin depo edildiği Girit’in Suda limanına demir attı.

    Girit’in statüsünü belirleyen anlaşmaya göre, adanın dörtte üçünün Türkiye’ye verilmesi gerekmektedir. Türkiye’nin bu gerçeği gündeme taşımasını önlemek amacıyla ABD, Girit’te büyük bir askeri üs oluşturmuştur. Bu yolla ABD, Türkiye’nin Libya ile imzaladığı kıta sahanlıklarını belirleyen anlaşmayla oluşan haritayı da kontrol etmeyi hedeflemektedir.

    BÜTÜN BUNLAR NEYİN HAZIRLIĞI?

    Bütün bunlar, güney sınırları boyunca kuşatılamayan Türkiye’nin, “NATO’nun Balkan kanadını güçlendirme” kamuflajı altında batı sınırları boyunca kuşatılma çalışmalarıdır.

    Yunanistan hem ABD hem de Fransa tarafından cömertçe silahlandırılmaktadır.

    Yunanistan Başbakanı Miçotakis, Ankara’da, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı görüşmede, gerginliği tırmandırmama kararı almışlardı. Fakat, Yunan Başbakanı ülkesine döner dönmez Türkiye’ye yaylım ateşi açtı. Washington’a giderken yanında götürdüğü “Mavi Vatan” haritasını göstererek bizi, Biden’a şikayet etti.

    Muhalifleri Miçotakis’i bu tutarsız davranışları dolayısıyla eleştirirken eski Başbakan Aleksis Çipras, sosyal medya hesabından Türkçe yayınladığı mesajında, “Yunanistan egemenliğini her türlü tehdide karşı koruyacaktır. O halde kışkırtmalara son verelim ve uluslararası hukuk temelinde diyaloğa geri dönelim. Hepimizin karşı karşıya olduğu ekonomik krize cevap aşırı milliyetçilik değildir” diyordu.

    Miçotakis kime güveniyorsa, Türkiye’yi tuzağa düşürmek için tahriklerine devam ediyor. Savaş nedeni sayacağımızı açıkça belirtmiş olmamıza rağmen, karasularını 12 mile çıkarmaktan söz ediyor.

    Hemen şunu belirtelim ki, BM’ye sunduğumuz iki ayrı mektupta, Yunanistan’ın Ege’de anlaşmalara aykırı olarak yaptıklarını delilleriyle birlikte iletmiş durumdayız.

    BM’nin 182 tarihli Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 46’ıncı Maddesi’nde “Ada Devleti” çok net olarak tanımlanıyor. Bu tanımlamaya göre Yunanistan yüzde 82 oranında bir kara devletidir. Karasularını 12 mile çıkarma hakkı kesinlikle yoktur.

    Aslında Türkiye, Yunanistan ile değil, ABD ile sürtüşmektedir. Satırbaşlarıyla değindiğimiz nedenlerden dolayı ABD, Türkiye’yi, Yunanistan ve NATO’yu kullanarak kontrol altına almaya çalışmaktadır. O nedenle Türkiye, Washington kulislerinde şekillendirilen Yunan ataklarına ve tahriklerine karşı soğukkanlı hareket etmek durumundadır.

    Çünkü, Yunanistan üzerinden Türkiye'ye uygulanmaya çalışılan baskıların arka planında çok başka hesaplar yatmaktadır.


    www.AzadMedia.az

    Mətndə səhv var? Onu siçanla seçin və Ctrl+Enter düyməsini basın.
    OXŞAR XƏBƏRLƏR

    Köşə
    XƏBƏR LENTİ
    BÜTÜN XƏBƏRLƏR