Dünyanın en geniş katılımlı gelenek yaşatma kutlaması olarak anılan Hun / Türk kökenli halkları biraraya getiren TURAN KURULTAYI, bu yıl, 12-13-14 Ağustos tarihlerinde Macaristan’ın Başkenti Budapeşte’de ve Bugac (Boğaç) ovasında düzenlenen etkinliklerle gerçekleştirildi. 2007 yılından bu yana iki yılda bir düzenlenen TURAN KURULTAYI, Kazakistan’dan Macaristan’a uzanan coğrafyada, aynı tarih ve kültürü paylaşan halkları Hun İmparatoru Atilla’nın otağında biraraya getirerek, birbirleriyle tanıştırmayı, kaynaştırmayı hedefliyor.
Macaristan’ın Başkenti Budapeşte’de gerçekleştirilen TURAN KURULTAYI etkinlikleri kapsamında, Macaristan Parlamentosu’nda bilimsel toplantılar, Bugaç ovasında da, binlerce yıl önceki Türkistan coğrafyasında yaşayan atalarımızın yaşam tarzlarını yansıtan canlandırmalar, oyunlar, yarışmalar gerçekleştirildi. Bugaç’ta, eski Türk kavimlerine özgü kürklü kalpaklar, deri kıyafetler ve zırhlar giyen yüzlerce süvarinin gerçekleştirdiği geçit töreni, düellolar, atlı güreş, okçuluk yarışmaları ve buzkaşi (gökbörü) oyunları büyük bir ilgiyle izlendi.
“Kurultay” alanında çocuklar için atlı karıncalar, salıncaklar kurulmuş, atlara binecekleri parklar hazırlanmıştı. Alandaki çadırlarda çeşitli otantik eşyalar, yaylar, oklar, kırbaçlar, davullar, müzik aletleri pazarlanıyor, kurulan sahnelerde geleneksel halk dansları sergileniyor, konserler veriliyordu.
….Büyük gösterilerin yapıldığı alanın hemen yanına kurulan dev boyuttaki “Attila’nın Çadırı”nda, Macaristan’ın çeşitli müzelerinden getirilen İskitler, Hunlar, Avarlar gibi Türk topluluklarına ait çok sayıda arkeolojik materyal sergileniyordu. Büyük Arena’nın girişine yerleştirilen 188 cm çapındaki devasa Şaman davulu, her sabah, “Turan Kurultayı”na katılmak üzere gelen ve geleneksel çadırlarda konaklayan Turan soylu katılımcıları uyandırmak için çalınıyordu.
MACARLARIN KÖKENİ ÇALIŞMALARI
XIX. yüzyıl ortalarından bu yana Macarların kökeni konusunda yapılan araştırmalar çerçevesinde çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Batılı tarihçiler, eldeki yazılı kaynakları ve bilimsel verileri gözardı ederek, Macarların Fin-Ugor kökenli oldukları konusunda ısrarcı olmuşlardır. Fakat, Macarların kökeniyle ilgili olarak yapılan arkeolojik, antropolojik, etnografik ve dilbilimsel çalışmalar Macarlar’ın Fin-Ugor kökenli olamayacaklarını kesin olarak ortaya koymuştur.
Bir Macar konuşurken Türkçe kalıplarla düşünür; çünkü, Macarca da Türkçe gibi eklemeli bir dildir ve cümle yapısı Türkçe gibidir. Macarlar konusunda Arap, Fars, Bizans ve Macar kaynaklarında Hunlar döneminde yazılmış önemli bilgiler vardır, fakat yeterince araştırılmamıştır. Avrupalı tarihçilerin kaynak olarak gösterdikleri Attila’yı bizzat görmüş olan tarihçi Priskos’un kitabının bir bölümü kayıptır ya da kaybedilmiştir.
Priskos’tan sonra en önemli kaynak olarak gösterilen tarihçi Yordanes hem Hristiyan hem de Got’tur. Ataları Hunlar tarafından sürülen Yordanes, Hun ve Macarlar konusunda yazdıklarında tarafsız olabilir mi?
IV. yüzyılda yaşamış olan Amniyanus Marcelyanus, hiçbir Hun ile karşılaşmadığı halde, kitabında herşeyi görmüş gibi anlatmıştır. Fakat bütün yazdıkları Heredot Tarihi’nin bir adaptasyonudur.
Macarların Türk oldukları konusunda en güvenilir kaynak Bizans’tır. Bizans Kralı Konstantinos Prophyrogenitus’un kitabında Macarlar Türk olarak anılıyor. Daha da önemlisi, Bizans’tan Macar Kralı I. Geza’ya gönderilen taçta, “Geonitsas Pistos Krales Tourkias” yani “Türklerin Sadık Kralı Gezo’ya” yazılıdır. Bu taç bugün Macar Parlamento binasında sergilenmektedir.
MACARLAR GİBİ HUNLAR’IN VE ATTİLA’NIN DA FİN-OGUR OLDUĞU SAVUNULMUŞTU
İlginçtir, Avrupalı tarihçiler, Hunların ve Macarların torunu olmakla öğündükleri Hun İmparatoru Attila’nın da, Macarlar gibi, Fin-Ogur kökenli olduğunu savunagelmişlerdir. Büyük Hun İmparatorluğunun dağılmasından sonra, bir kısım Hunların bilinçli ve planlı olarak batıya, Avrupa içlerine yönelmeleri sonucunda iki dalga şeklinde oluşan Kavimler göçü (374-375 ve 400) Doğu ve Batı uygarlıklarının mücadelesine dönüşmüştür. Bu mücadelede, başta Romalılar olmak üzere, Avrupa coğrafyasında yaşayan kavimler, hiç tanımadıkları bozkırlı bir topluluk tarafından mağlup edilmeyi hiçbir zaman içlerine sindirememişlerdir. Bu nedenle Hunların, dolayısıyla ünlü Hun İmparatoru Attila’nın kimliği hep tartışma konusu yapılmıştır.
Roma İmparatorluğunu dize getirerek tarihin akışına yön veren, bugünkü Avrupa’nın temellerini oluşturan Kavimler Göçü’ne neden olan Hunların Türk olduklarını kabullenememişler, onları Moğollara ya da Fin-Ogurlara bağlayan bir dizi teori üretmişlerdir. Fakat, bir taraftan Hunlar döneminde bizzat Batılılar ve Macarlar tarafından yazılan kaynaklar ortaya çıkarken, diğer taraftan çeşitli bilim dallarına mensup bilim adamları tarafından yapılan çalışmalar, Fin-Ogur oldukları savunulan Macarların Asya kökenli olduklarını ortaya koymuştur.
ADRAS BİRO’NUN ORTAYA KOYDUĞU BİLİMSEL GERÇEKLER
Macar-Turan Vakfı Kurucu Başkanı, Macar Antropolog Andras Zsolt Biro, Kazakistan’da yaptığı genetik araştırmalar (Y kromozomu analizi) sonucunda, bugün Kazakistan’da yaşamakta olan Madyarlarla Karpat Havzası Macarlarının aynı genetik özelliklere sahip olduklarını bilimsel olarak ortaya koymuştur. “Turan Kurultayı” etkinliklerinin ilki de, bu bilimsel gerçeğin açıklanması sonrasında Kazakistan’da yapılmıştı (2006).
Çeşitli konularda yapılan çalışmalar sonucunda ortaya konan bilimsel verilerin kesinliği nedeniyle, Batılı tarihçiler de, Macarların antropolojik niteliklerinin ve kültürlerinin daha çok İran ve Türkistan coğrafyasında yaşayan Türklerle benzerlik gösterdiğini kabul etmek zorunda kalmışlardır.
MACAR TÜRKOLOG ATTİLA MATTEFY: “MACARLAR TÜRK OLDUKLARININ BİLİNCİNDE”
2011 yılının Kasım ayında Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nın (TDAV) Süleymaniye Kürsüsü’nde bir konferans veren Macar Türkolog Attila Mattefy, Macaristan’da “Türk kökene aidiyet bilincinin giderek yaygınlaştığını” söyleyerek nedenlerini ayrıntılarıyla anlatmıştı.
Ömrünü Türk Dünyası’nın birliğine vakfetmiş olan TDAV Kurucu Başkanı rahmetli Prof. Dr. Turan Yazgan Hocamız da, bu ilgiyle izlenen konferans öncesinde yaptığı konuşmada, Macarlar’ın neden Fin-Ugor kökenli gösterilmek istendiği ve Macarların Turan hedefleri konularında çok önemli şeyler söylemişti.
Şöyle diyordu Prof. Dr. Turan Yazgan:
“Macarların Türklerle irtibatını çok iyi biliyoruz, ama tarih öyle bir yere geldi ki, maalesef Macarlar Türklükten uzaklaştılar. (…) Geçen yıl Macaristan’da çok muhteşem bir Turan şöleni düzenleyerek, dünyaya “Turan” diye bir varlığın olduğunu duyuran onlar oldular. Bu faaliyetlerin de ötesinde, Macar alimleri bir heyet olarak Doğu Türkistan’da kazılar yaptılar.
2500’den fazla mezar kazdılar. Macar bilim adamları, bu mezarlardan çıkan kemikler üzerinde yaptıkları DNA testleri neticesinde Türklerle olan irtibatlarını ilmen ispat ettiler. Ve bunları dünyaya duyurdular. Biz de Türk Dünyası Tarih Dergisi’nin o yıllardaki bir sayısında, ‘Hoş Geldin Türk Dünyası’na Macaristan!’ başlığıyla bir yazı neşrettik ve bu ilmi araştırma sonuçlarını o dergi vasıtasıyla duyurduk.
Kısaca, Macaristan’da yeni ve önemli şeyler oluyor. Macaristan’da Türklerin unutulmuş olan izleri yeniden canlandırılıyor. Türk Dünyası camiasına, Turan camiasına katılma yolunda gayretler sarfediyorlar. Ve bu çalışmalar son derece ilmi çalışmalar.. Onun da ötesinde, bu çalışmaları internet siteleri vasıtasıyla yayınlayarak çok büyük fayda sağlıyorlar. Ben onları daima kutluyorum, daima her Macar gördüğümde bağrıma basıyorum.”
MACARLAR İÇİN NEDEN FİN-OGUR DENİYORDU?
Peki, Hunlar döneminde yazılmış olan kaynakların bilinmesine rağmen, Batılı tarihçilerin Macarlar’ın Fin-Ugor kökenli oldukları konusunda ısrar etmelerinin nedeni neydi? Prof. Dr. Turan Yazgan, söz konusu konferansta yaptığı konuşmada bu konuya da değinerek şöyle demişti:
“Fin-Ugor teorisi yalnızca Macarlara uygulanmadı; bu teori Urallar’ın batısındaki Türkler’in tamamına uygulandı. Şimdilerde, “Türk Dilli Halklar”, “Türk Dili Konuşan Topluluklar” gibi toplantılar yapılıyor. Hep bu teoriye, bu saçma sapan bir iddiaya dayalı teoriler bizim ve çocuklarımızın beynine yerleştiriliyor. Türk kelimesinin karşılığı olarak kullanılıyor. Bunların hiçbiri “Türki” değil, hepsi de Türkoğlu Türk’türler!
Çuvaşistan’a gitmeden önce Altay’da bir Rus profesörle konuşurken, Çuvaşistan’a gideceğimi söylediğimde, ‘Onlar Türk değil ki; onlar Fin-Ugor’ dedi. Ben onların Türk olduklarını biliyordum, ama onların da üniversitelerinde bizleri karşılayanlar, “Biz Fin-Ugor’uz” dediler bana. ‘Siz Türk’sünüz’ dedim, hep.
Nihayet, Türk Halkları Asamblesi’nin Tataristan’da yapılan birinci kurultayına bir Çuvaş Türkü’nü başkan yaptık. Bu, çok önemli bir tesir yaptı Çuvaşistan’da. Şimdi Çuvaşlar, A’dan Z’ye, ‘Biz Türk’üz’ diyorlar artık.
Fin-Ugor teorisinin Macarlar’a daha şiddetli uygulandığı doğrudur. Urallar’ın batısında Türkler’i görmek istemiyorlar. Halbuki Urallar’ın batısına Türkler’in geçiş tarihi çok eskidir.”
Macaristan’da Türkçülük araştırmalarının başlangıcı Osmanlı’dan çok önceleri başlamıştı. II. Abdülhamit ve Enver Paşa da Macaristan’daki bu çalışmalara büyük ilgi duymuşlardı. O dönemi teknolojileri arkeolojik kazılarda elde edilen bulguların yaşlarını saptamada yetersiz kalıyordu. Hele genetik temelli araştırmalar henüz başlamamıştı.
Macar Antropolog Andras Biro’nun Kazaklarla Macarların genetik akrabalıklarını bilimsel olarak ispatlaması, Türk kültür iklimi coğrafyasında yaşayan halklar arasındaki ilişkilerin gelişmesine büyük bir ivme kazandırmış oldu.
Macaristan’ta iki yılda bir yapılmakta olan TURAN KURULTAYI etkinliklerine duyulan ilgi ve katılım da giderek büyümektedir.