Türkiye, 16 aprel — Azadmedia.az
İran’ın sihalarla ve 1800 km menzilli füzelerle gerçekleştiği İsral’i hedef alan “Gerçek Vaad Operasyonu”nun, başta Gazze olmak üzere, bölgedeki İslam ülkelerini çok olumsuz etkileyecek sonuçlar üretmesinden endişe ediliyor. Hatırlayacaksınız İsrail, Hamas’ın kendisini hedef alan “Aksa Tufanı” saldırısını, Gazze’ye yönelik katliam operasyonu başlatabilmek için bir gerekçe olarak kullanmıştı. O nedenle, Hamas’ın İsrail’e yönelik gerçekleştirdiği Aksa Tufanı, “hiç de akılcı olmayan bir operasyon” olarak değerlendirilmişti.
Netanyahu’nun Biden’dan aldığı destekle Gazze’de başlattığı soykırıma yönelik katliam , yalnız İslam ülkelerinde değil, Batılı ülkelerde, hatta Tel Aviv’de İsrail’i protesto mitingleri düzenlenmesine neden olmuştu. İran’ın “Gerçek Vaad Operasyonu”, Gazze’de yapılan katliam nedeniyle dünya kamuoyunda İsrail aleyhine oluşan nefretin yumuşamasına neden olabilir. Nitekim, düne kadar İsrail’i kınayan mitinglerin, “Filistin’e özgürlük” çağrılarının yapıldığı ülkelerin siyasetçileri, bugün İsrail’e destek mesajları yayınlamaktadır.
M K S 4508
Cumartesi gecesi İran’ın İsrail’e dron saldırısı yaptığına ilişkin haber bütün dünya başkentlerinin alarma geçmesine neden oldu. Çünkü herkes artık çok net biliyor ki, şu küresel konjonktürde, İran ile İsrail arasında yaşanacak ciddi bir silahlı çatışma bölgesel çatışma olarak kalmaz, kalması mümkün değildir.
İran ile İsrail arasındaki “mesajlaşmaya” Irak’tan ve Yemen’den de katılımlar olması dikkate alındığında, İran’ın bu olayı, şimdilik, bir vekalet savaşı çerçevesinde tutma niyetinde olduğunu belli ediyor. Çünkü bu “mesajlaşma” ciddi bir çatışmaya dönüşürse, bu gelişmenin yeni bir dünya savaşına dönüşmesini hiçbir güç engelleyemez.
Saldırının duyurulduğu ilk saatlerden itibaren, başta ABD olmak üzere, Batı başkentlerin İsrail’i desteklediklerine ilişkin mesajlar vermeleri, İran’ın bu sihalı ve balistik füzeli saldırıyla neyi hedeflediğinin sorgulanmasına neden oldu.
Çokiyi biliniyor ki, ilk aşamada, bölgede Gazze merkezli bir çatışma olacaksa, bu çatışma bir vekalet savaşı boyutunda ve Şii Kuşağı’nda, yani Yemen’de, Suriye’de ya da Lübnan’da olacak. İran’ın, olası bir çatışmayı kendi toprakları dışındaki bir nüfuz coğrafyasında karşılamayı planladığı anlaşılıyor.
İsrail de, Gazze katliamına ilişkin protestoları unutturan destek mesajlarını zamana yayarak, Gazze’deki varlığını sürdürme çabasında. Rusya da, benzer bir uygulamayla, yüz bin askerini sınır bölgelerinde hazır tutarak, Ukrayna’daki varlığı sürdürüyor. Rusya, gerginliği zamana yayarak, Ukrayna’yı yormak ve dayatacağı koşulları kabul ettirmek istiyor; Rusya’nın geleneksel savaş taktiği budur.
Aynı taktiği şimdilerde Natanyahu da Gazze’de uyguluyor. İran da, gelişmeler paralelinde farklı bir taktik uygulayarak, Suriye’nin işgali sürecinde oluşturduğu, Irak ve Suriye üzerinden Lübnan’a uzanan “Şii Kuşağı”nı elde tutmanın peşinde.
ABD de, bölgede kurguladığı kontrollü bir kaos üzerinden, Ortadoğu’daki varlığını uzatabilmenin gerekçelerini üretiyor. Çünkü, ABD’li ideologların kurguladıkları Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) henüz tam olarak hayata geçirilebilmiş değil. Ayrıca ABD’nin beka sorununa dönüşen Kuşak ve Yol projesinin en önemli güzergahlarından biri olan Orta Koridor konusu da henüz halledilebilmiş değildir. Bu çok önemli konu da, herhalde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington’ı ziyaretinde gündeme gelecektir.
Görüldüğü gibi, İran’ın “Gerçek Vaad Operasyonu” adını verdiği “mislleme”, yalnızca İran ile İsrail arasında yaşanan bir sürtüşme değil, küresel barışla da yakından ilişkili çok boyutlu bir konudur.
M K S 4520
“GERÇEK VAAD OPERASYONU”
Hizbullah yaptığı açıklamada, “İsrail’i Demir Kubbesi’nin bir bataryasını yok etmeyi başardık” diyor. Bu açıklama, İran’ın kontrolü altındaki örgütlerin militanlarına yapılan dopingtir.
İran’ın sihalarla ve 1800 km menzilli füzelerle gerçekleştiği İsral’i hedef alan “Gerçek Vaad Operasyonu”nun, başta Gazze olmak üzere, bölgedeki İslam ülkelerini çok olumsuz etkileyecek sonuçlar üretmesinden endişe ediliyor. Hatırlayacaksınız İsrail, Hamas’ın kendisini hedef alan “Aksa Tufanı” saldırısını, Gazze’ye yönelik katliam operasyonu başlatabilmek için bir gerekçe olarak kullanmıştı. O nedenle, Hamas’ın İsrail’e yönelik gerçekleştirdiği Aksa Tufanı, “hiç de akılcı olmayan bir operasyon” olarak değerlendirilmişti.
Netanyahu’nun Biden’dan aldığı destekle Gazze’de başlattığı soykırıma yönelik katliam, yalnız İslam ülkelerinde değil, Batılı ülkelerde, hatta Tel Aviv’de İsrail’i protesto mitingleri düzenlenmesine neden olmuştu. İran’ın “Gerçek Vaad Operasyonu”, Gazze’de yapılan katliam nedeniyle, dünya kamuoyunda İsrail aleyhine oluşan nefretin yumuşamasına neden olabilir. Nitekim, düne kadar İsrail’i kınayan mitinglerin, “Filistin’e özgürlük” çağrılarının yapıldığı ülkelerin siyasetçileri bugün İsrail’e destek mesajları yayınlamaktadır.
M K S 4619
İRAN’I AMACI NEYDİ?
Peki İran, İsrail’e yönelik gerçekleştirdiği “Gerçek Vaad Operasyonu”nda nasıl bir sonuç almayı hedefliyordu?
Attığı taş ürküttüğü kurbağaya değdi mi?
İran İsrail’i hedef alan bu “misillemeyi” neden yaptı?
Iran bu operasyonu, yalnızca, Şam’daki diplomatik merkezine roketli saldırı düzenleyen İsrail’e bir “misilleme” olsun diye mi yaptı, yoksa “misillemin” çok daha derin mesajları mı var?
“Misillemenin” gerçek nedenini zamanla anlayabileceğiz, fakat İran’ın muhatabına haber vererek, amacını ve çerçevesini çok net bir biçimde önceden duyurarak gerçekelştirdiği bu operasyon bir saldırı değil, askeri uzmanların da belirttikleri gibi, “meşru müdafaa temelli, mahdut hedefli, kısıtlı bir misilleme harekatı.” Çünkü, İsrail içinde tespit edilen fiziki hedefleri imhaya yönelik bir harekat olmamasından dolayı, “Gerçek Vaad Operasyonu” sonuç odaklı planlanmamıştı. İran halkını, Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de, Lübnan’da bulunan direniş cephesi militanlarına moral verecek etki odaklı bir operasyon olarak planlanmış ve bu yönden değerlendirildiğinde, başarılı sayılabilecek bir operasyondu.
“Gerçek Vaad Operasyonu”nun etkisini düşük tutmasndan da anlaşılacağı gibi, İran, şu aşamada savaş istemiyor. Fakat mecbur kaldığında ya da gerektiğinde, İsrail’in her bölgesine, 1800 km ötelerden füzeler gönderebileceğini göstermiş oldu. Bu arada, halkına ve kontrolü altındaki örgütlerin militanlarına moral vermiş oldu.
M K S 4641
İSRAİL, “DOĞRU ZAMANDA YANIT VERECEĞİZ” DİYOR
Yanıtı merak edilen bir diğer soru da, “İsrail İran’ın bu ‘misillemesine’ yanıt verecek mi?” sorusuydu. Netanyahu, saldırı sonrasında savaş kabinesini acilen toplantıya çağırdı. Fakat bu toplantıdan İran’a yönelik bir misilleme kararının çıkması beklenmiyordu. Nitekim, İsrail Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Doğru bir zamanda İran’a yanıt verilecektir” deniyordu. “Anlaşılan o ki, “doğru zaman”ı ABD belirleyecek. “Doğru zaman” herhalde, ABD’nin, başkanlık seçimleri sonrasında yeşil ışık yakması olacaktır.
BM Güvenlik Kurulu olağanüstü gündemle toplandı. İsrail’in Gazze’ye yönelik gerçekleştirdiği katliamı, onbinlerce masum insanın gece gündüz yağdırılan bombalarla hayatlarını kaybetmesini engelleyemeyen BM Genel Sekreteri Gutterres’in, “tarafları Ortadoğu’da çatışmaya yol açacak eylemlerden kaçınmaya davet etmesi” ne ölçüde karşılık bulacaktı?
M K S 4680
DEVAMINDA NELER YAŞANIR?
İran, Suriye’deki elçilik binalarına yaptığı saldırıya bir “misilleme” ile karşılık verdiklerini söyleyerek gerginliği sürdürmek istemediğini açıkladı. Netanyahu yönetimi Gazze’de yaptığı katliamı unutturduğu ve düne kadar İsrail’i kınayan Batılı devletlerin desteklerini yeniden yanına çekebildiği için, İran’la yaşadığı bu gerilimi kontrollü bir şekilde sürdürmek niyetinde. Fakat ABD, Netanyahu’ya bu konuda beklediği desteği vermek niyetinde değil.
ABD, Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerine kadar, İsrail’in bölgedeki herhangi bir devletle ciddi bir çatışmaya girmesini istemiyor. Çünkü, İsrail’e ciddi bir çatışmaya girdiğinde, İsrail lobisinin bastırmasıyla ABD İsrail’in yardımına koşmak zorunda kalacak. Bu sırada yaşanacak askeri kayıplar Biden’ı ve partisinin oy kaybetmesine neden olacağından, seçimlere kadar, Ortadoğu’da İsrail’in taraf olacağı hernahgi bir çatışmanın yaşanması istenmiyor. Avrupa ülkeleri de, boğuşmakta oldukları ekonomik ve siyasi sorunlarına yenilerini eklemek niyetinde değiller.
Krizlerin küresel barışı tehdit etmediği mutlu bir dünya ümidimizi canlı tutmaya devam ederken, “Hazır ol cenge, eğer ister isen sulh-u salah” özdeyişimizi de unutmamamız gerekiyor.