Bir zamanlar “Dünyanın terzisi” deniyordu. Şimdi fabrikalar kapanıyor, üretim dışarı kaçıyor. Tekstil sektörü ayakta kalma savaşı veriyor. Peki neden bu hale geldi?
Bir Zamanlar “Dünyanın Terzisi”ydik
Türkiye, 1990’lardan 2010’lara kadar Avrupa’nın üretim üssüydü.
Kaliteli işçilik, hızlı teslimat, modaya hâkim üreticiler ve güçlü bir ihracat ağı sayesinde dünya devleri Türk tekstiline sipariş yağdırıyordu.
Ancak son beş yılda bu tablo dramatik biçimde değişti.
Enerji, kira, vergi ve işçilik maliyetleri, üreticinin sırtına taş gibi bindi.
Dövizdeki oynaklık da cabası.
Sonuçta birçok fabrika “zararına üretim” yapmaktansa kepenk indirmeyi tercih etti.
Mısır, Bangladeş ve Vietnam’a Kaçan Üretim
Hazır giyim üretimi artık Türkiye’den çok Mısır, Bangladeş, Vietnam ve Endonezya gibi ülkelere kayıyor.
Bu ülkelerde hem devlet desteği var hem de enerji ve işçilik Türkiye’nin yarı fiyatına.
Üstelik ihracat için özel teşvikler sağlanıyor.
Bir Türk üretici, aynı tişörtü Türkiye’de 4 dolara mal ederken, Mısır’da 2 dolara, Bangladeş’te ise 1,5 dolara üretebiliyor.
Bu fark, markaları ister istemez yurt dışına yöneltiyor.
Sorun sadece ekonomik değil; üretimle birlikte tecrübe, know-how ve istihdam da dışarı gidiyor.
Yani kaybedilen her fabrika, aslında bir neslin emeği demek.
“Stratejik Sektör” Unvanı Sessizce Kaldırıldı
Tekstil, yıllarca Türkiye’nin ihracat lokomotifi olarak görülüyordu.
Bugün hâlâ 20 milyar dolara yakın ihracat hacmi var ama artık bu güç, devletin stratejik planlarında eski yerini bulamıyor.
Abdullah Kiğılı’nın sözleri bu açıdan önemliydi:
“Devlet hazır giyimi gözden çıkardı. Üretim durursa perakende zinciri de çöker.”
Bu ifade, aslında sektörün içinden gelen bir çığlık.
Çünkü hazır giyim durursa, yalnızca mağazalar değil; iplikçiler, aksesuar üreticileri, nakliyeciler, hatta esnaf bile zarar görüyor.
Dikmen Düğme Metal Aksesuar Yönetim Kurulu Üyesi Enes Dikmen
“Bir Düğmeden Bir Ekonomi Yıkılır”
Sektörün yan kolları da aynı çıkmazda.
Dikmen Düğme Metal Aksesuar Yönetim Kurulu Üyesi Enes Dikmen, üretimdeki daralmanın tedarik zincirine etkisini şöyle özetliyor
“Tekstil sadece kumaş değildir. Düğme, fermuar, etiket, paketleme, nakliye... Hepsi birbirine bağlı. Bir düğme üretilmezse o gömlek tamamlanamaz. Zincir kırılırsa herkes çöker.”
Bu cümle, aslında tüm sektörün özeti gibi: Bir halkayı kaybedersen, zincir dağılır.
Yalnızca Kriz Değil, Kimlik Kaybı
Türkiye’nin tekstil sektörü sadece bir üretim alanı değil, aynı zamanda kültürel bir kimlikti.
Anadolu’nun birçok şehrinde binlerce aile geçimini kumaştan, iplikten, makas sesinden sağlıyordu.
Bugün o makinelerin sustuğu yerlerde sessizlik hâkim.
Bu sadece ekonomik değil, sosyolojik bir yıkım.
İşsiz kalan genç ustalar başka sektörlere kayıyor, kalifiye emek yavaş yavaş yok oluyor.
Bir ülkenin sanayi belleği, sessizce siliniyor.
Ne Yapmalı?
Uzmanlara göre Türkiye’nin bu süreci tersine çevirmesi hâlâ mümkün.
Ama bunun için üç temel adım şart:
1. Üretim maliyetlerinde kalıcı çözüm (enerji, kira ve vergi yükü azaltılmalı).
2. İhracat odaklı üreticiye teşvik (sadece markalara değil, üreticilere destek).
3. Sanayiye stratejik statü iadesi (tekstil yeniden “öncelikli sektör” ilan edilmeli).
Aksi takdirde, bugün dillendirilen “6 ay sonra üretim duracak” uyarısı, yarın fiilen gerçekleşebilir.
Türkiye’nin tekstil gerçeği, artık bir kriz değil, bir kırılma noktası.
Bu sektör ayağa kalkarsa Türkiye de kalkar.
Ama bu sessizlik uzarsa, “Bir zamanlar dünyanın terzisi” unvanı, sadece geçmişin nostaljisi olarak kalır.