AzadMedia
Telegram Facebook Twitter Youtube Instagram

SİYASET BİLİMCİ KEMAL SALLI - “ANADOLU ve ÇEVRESİNDEKİ COĞRAFYALARDA ÖN TÜRKLER” - ÖZƏL

  • + A
  • - A
  • 2-04-2023, 16:42

    SİYASET BİLİMCİ KEMAL SALLI - “ANADOLU ve ÇEVRESİNDEKİ COĞRAFYALARDA ÖN TÜRKLER” -


    “ANADOLU ve ÇEVRESİNDEKİ COĞRAFYALARDA ÖN TÜRKLER”

    Geçtiğimiz hafta sonu, İstanbul Maltepe Belediyesi ile Ön-Türk Akademisi’nin ortaklaşa düzenledikleri “ANADOLU ve ÇEVRESİNDEKİ COĞRAFYALARDA ÖN TÜRKLER” konulu çalıştayda ülkemizin değerli araştırmacı ve tarihçileri çok önemli bilgiler sundular.

    Maltepe Belediye Başkanı Yardımcısı Savaş Eroğlu’nun selamlama konuşması sonrasında kürsüye gelen araştırmacı yazar Rıza Zelyurt “Türk Tarihine Bakış”, Prof. Dr. Hilmi Özden “Anadolu Çevresinde Kafkasya ve Balkan Albanları Bağlantıları”, Prof. Dr. İlhami Durmuş “Sümer-Türk Soy Birliği Üzerine Bazı Değerlendirmeler”, Prof. Dr. Ekrem Memiş “Hurri-Urartu Bağları Üzerine Bazı Düşünceler”, Tarihçi,-Araştırmacı Sibel Zeren “Amazonlar: Asil İskit Kızları”, Dr. Begümşen Ergenekon “Turova’da Efsaneler ve Gerçekler”, Prof. Dr. Necati Demir “İskitler ve Alper Tunga” başlıklı sunumlarında Ön-Türk tarihi konusunda çok önemli ve ufuk açıcı bilgiler verdiler.

    Maltepe Belediyesi Yaşar Kemal Kültür Merkezi’nde sabah 10.30’da başlayan geniş katılımlı çalıştay, Ön-Türk Akademisi Kurucu Başkanı Vedat Köle’nin kapanış konuşmasıyla saat 18.00’de tamamlandı. Ara bölümde eğitimci yazar Müjgan Ergil, müzik kültürümüzden örnekler sundu.



    ZELYURT: “AVRUPALI TARİHÇİLERİN BİLİNÇALTLARINDAKİ İTİCİ GÜCÜ BİLİYORUZ”

    Halk edebiyatı, din ve Alevilik konularında eserleri bulunan Araştırmacı- Yazar Rıza Zelyurt, “Türk Tarihine Bakış” başlıklı konuşmasında, “genç tarihçilerin, ‘Türk tarihini önemsememek, ötelemek, sınırlamak hatta değersizleştirmek’ gibi bir ortak noktada buluştuklarına” dikkat çekerek,“Avrupalı tarihçilerin bilinçaltlarındaki itici gücü biliyoruz. Bu itici güç, Mozart’ın Saraydan Kız Kaçırma Operası’nın 1782 yılında Viyana’da ilk gösterimi yapılırken, Rus Çarı ile Avusturya İmparatoru’nun kararlaştırdıkları ‘Türkleri Avrupa’dan sürme projesidir. Bu proje, ilk kez, Saraydan Kız Kaçırma Operası’nı izlemek üzere biraraya gelen iki imparator tarafından resmen konuşulmuştur” dedi.

    “Bu projeye hizmet etmeyen yabancı tarihçiler olsa bile, bunlar azınlıktadırlar. Avrupalı tarihçilerin çoğunluğu, Avrasya’da ortaya çıkan ‘Atlı Uygarlık’ dediğimizTürk uygarlığını ya İran’a ya da artık izleri kalmamış boylara bağlayarak, Türk kimliğini basit göçebe kültürü olarak göstermek dürtüsüyle yazmışlardır. Onları biliyoruz, ama asıl sorun yerli tarihçilerdedir” diyen Zelyurt, konuşmasının devamında binlerce yıllık tarihimize ve kültürümüze sahip çıkmak için yapmamız gerekenler konusundaki görüş ve düşüncelerini anlattı.



    PROF. ÖZDEN: “İSLAM ÖNCESİ TÜRK TARİHİ GENÇLERE ÇOK ÖNEMLİ MESAJLAR VERMEKTEDİR”

    Anatomi alanında yurtiçi ve yurtdışı çalışmaları bulunan, belgeseltarih.com yazarı Prof. Dr. Hilmi Özden’in Türk kültürü konusunda da yayınlanmış kitapları ve çok sayıda makalesi bulunmaktadır. 1995 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı’nda “Omurganın Tokoral Bölümünde MedullaSpinais Çaplarının Manyetik Rezonans Tekniği ile Ölçümü ve Değerlendirmesi” isimli tezini tamamlayarak ‘anatomi doktoru’ olan Prof. Özden, 2002 yılında, ESOGU Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalında, Prof. Dr. Ömür Elçioğlu’nun öğrencisi olarak, “Kutadgu Bilig’te Ahlak Kavramı ve Tıp Etiğine Katkı” isimli doktora tezini tamamlamış.Dr. Özden, 2005 yılında, Dr. Lopa Eachyanında angiogenesis konusunda çalışmalar yapmak üzere, ESOGÜ tarafından Nottingham Üniversitesi’ne gönderilmiş. Prof. Özden, son olarak Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirmiştir.

    Böylesine değerli bir özgeçmişe sahip olan Prof. Dr. Hilmi Özden,“Anadolu Çevresinde Kafkasya ve Balkan Albanları Bağlantıları” başlıklı sunumunda, tarihimize ve kültürümüze çok farklı açıdan bakarak çok değerli, ufuk açıcı bilgiler vermiştir. “İslam öncesi Türk tarihi, Türk kimliği açısından ve Türklük bilinci açısından gelecek kuşaklara çok önemli mesajlar vermektedir” diyen Prof. Özden’in yazılarını belgeseltarih.com sitesinde okuyabilirsiniz.



    PROF. DURMUŞ: “SÜMER-TÜRK SOY BİRLİĞİ”

    İskitlerden söz açılınca ilk akla gelen isimlerden biri olan Prof. Dr. İlhami Durmuş “Sümer-Türk Soy Birliği Üzerine Bazı Değerlendirmeler” başlıklı sunumunda, İskitlerin tarihte oynadıkları rolden söz ederek, özetle şöyle konuştu:

    “Sümerlerin Mısır’ın güneyine nereden geldikleri hala tartışma konusu olmakla birlikte, kuzeyden geldiklerine ilişkin görüşler daha yaygındır. Bu görüşe göre onlar Türkistan, Kazakistan ve hatta Kırgız ilinde oturuyorlardı. Oralardan Hazar Denizi’nin güneybatısına daha sonra da Azerbaycan, Transkafkasya, Doğu Anadolu ve kuzey Suriye üzerinden Mezopotamya’nın güneyine geldiler. Bu göçün M.Ö. 3.500’lerde olduğu düşünülmektedir.”

    İnsanlığa yazı yazmayı öğreten Sümerlerin bugün bile hayranlıkla izlenen bir uygarlık kurduklarını anlatan Prof. Durmuş, “Sumerlilerin kimliği araştırmacıların üzerinde durdukları konulardan biri olmuştur. En kayda değer görüş, onların Türklerle bağlantılı olduğu üzerinedir. Yazılı kaynaklarla arkeolojik buluntular söz konusu görüşü destekler mahiyettedir. Sumerlilerin adı, anayurdu, inanç ve gelenekleri Türklerinkiyle karşılaştırmaya imkan vermektedir” diyerek Sümer-Türk soybirliği konusundaki görüş ve düşüncelerini anlattı.



    “1950’LERE KADAR DOĞU ANADOLU’DAKİ TARİH ÖNCESİ UYGARLIKLAR BİLİNMİYORDU”

    Eskiçağ Türkiye Tarihi, Eski Mezopotamya Tarihi, Eskiçağ’da Türkler, Eskiçağ’da Göçler, Tarih Metodolojisi, Eskiçağ Medeniyet Tarhi, İskitlerin Tarihi, Troya’daTroyalılar başta olmak üzere 24 kitabı yayınlanmış olan Prof. Dr. Ekrem Memiş “Hurri-Urartu Bağları Üzerine Bazı Düşünceler” konulu sunumunun başlangıcında, Hurri-Urartu bağlarından söz etmeden önce, konuya bütünlük kazandırması amacıyla, hem Hurrilerin hem de Urartuların oraya çıktığı Doğu Anadolu’nun temel özelliklerinden söz etmiştir.

    1950 öncesine kadar Doğu Anadolu’daki tarih öncesi uygarlıklar hakkında neredeyse hiçbir şey bilinmediğini belirten Prof. Memiş, “Batı Avrupa’daki mağaralarda keşfedilen boyalı kaya resimleri yüzünden, insanlık sanat tarihinin kalıntı merkezlerinin buralarda olduğu sanılıyordu. Buna karşılık, bir kavşak noktası olan Doğu Anadolu yüksek yaylasında ise, neredeyse, eski taş devri kültürlerinin hiç yaşanmadığı düşünülüyordu” diyor.

    “Türk bilim adamalarının 1960’lı yıllar sonrasında gerçekleştirdikleri sistemli araştırmalar sonucunda, Doğu Anadolu yüksek yaylasının paleoletik Çağlardan itibaren yoğun bir yerleşime sahne olduğu kesin olarak açıklığa kavuşmuştur” diyen ve bu çalışmalar sayesinde ortaya çıkarılan buluntuların, kaya resimlerinin 15 bin yıl öncesine tarihlendiğini, komşu ülkelerde ise, bu kadar eskiye giden sanat eserlerinin bulunmadığını belirten ve “Elde edilen buluntuların, özellikle kaya resimleri üzerine çizilen resim ve motiflerin Türk boylarına ait olduklarına şüphe yoktur” diyen Prof. Memiş, sunumunda satırbaşlarıyla şu bilgileri verdi:

    “Bolluğun, bereketin ve doğurganlığın sembolü olan “Ana Tanrıça” inancının ilk ortaya çıktığı bölge, Doğu Anadolu’dur.

    “Dünyanın ilk sömürgeci imparatorluğunu kuran Sami kökenli Akad belgelerinden öğrendiğimize göre, M.Ö. 3. Bini yılın sonlarında Mardin merkez olmak üzere Güneydoğu Anadolu bölgesiyle Kuzey Mezopotamya’da Hurriler adıyla anılan bir kavim yaşıyordu.”

    “…Hurri dili konusunda yapılan filolojik incelemeler, bu kavmin dilinin Asyaik dillerden olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca bu dilin, M.Ö. IX.-VI. yüzyıllar arasında Doğu Anadolu’da güçlü bir devlet kuran Urartu kavminin diline benzediği, başka bir anlatımla, M.Ö. I. binyılda karşımıza çıkan Urartularla, M.Ö. III. Binyılda Akat metinlerinden tanıdığımız Hurrilerin akraba oldukları tespit edilmiştir.”

    M.Ö. III. Binyıl Anadolu kavimlerinden biri de, Doğu Anadolu’da oturan ve daha sonraları Mezopotamya ve kuzey Suriye’ye kadar sirayet eden Hurrilerdi. Ancak, Doğu Anadolu bölgesinde yapılan arkeolojik kazılar ve yüzey araştırmalarında ele geçirilen buluntulardan M. Ö. VI-V bin yılları arasına tarihlenen Neolitik Devir kültürüyle, M.Ö. V-III bin yılları arasına tarihlenen Kalkolitik Devir kültürünün de Hurrilere ait olduğu anlaşılmıştır. Hatta, M.Ö. III. Bin yıla tarihlenen Eski Tunç Çağı kültürüyle Kalkolitik ve Paleolitik kültürler arasında hiçbir kopukluğun olmadığı tespit edilmiştir. Hurrilere ait olduğu konusunda artık hiçbir şüphenin olmadığı bu kültür, Kafkasya’dan güneyde Suriye’ye, Malatya-Elazığ bölgesinden İran’daki Urmiye Gölü’ne kadar uzanan geniş bir coğrafyaya yayılmıştır.

    Bu kültüre başlangıçta, çeşitli isimler verilmiş ve sonunda söz konusu kültürü yaratan halkın Türkçe’ye akraba bir dil konuşan halkın Asyaik kökenli Hurriler olması yüzünden, Erken Hurri Kültürü adı verilmesi daha uygun görülmüştür.”

    HEREDOT’UN “TEK GÖĞÜSLÜ KADINLAR” DEDİĞİ ASENALAR

    İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü mezunu olan ve master eğitimini Marmara Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü’nde tamamlayan Tarihçi,-Araştırmacı Sibel Zeren“Amazonlar: Asil İskit Kızları” başlıklı sunumunda, Heredot’un tek göğüslü savaşçı kadınlar olarak anlattığı Asenaların, aslında asil İskit kızları olduğunu anlattı.

    Zeren, tarih kitaplarında amazonlar olarak tanıdığımız kadınların, rahat ok atabilmek için sol göğüslerini dağladıklarına ilişkin anlatımın doğru olmadığını sunumunda kullandığı görsellerleanlatttı.



    ERGENEKON: “TROYA DEĞİL, TUROVA”

    ODTÜ Öğretim Üyesi olan Dr. Begümşen Ergenekon “Turova’da Efsaneler ve Gerçekler” başlıklı sunumuna Tor ile Tur arasındaki ilişkiye dikkat çekerek başlayan Dr. Ergenekon, bir İskandinav tanrısı olan Tor’un Truvalı bir yiğit demirci olduğunu ve Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne göre de Tor’un Türkçe bir kelime olduğunu söyledi ve “Toris Norveççede bir kız ismidir, ama o’yu u okurlar ve Turis derler. U ile okuduklarında bizim t-u-r ortaya çıkmaktadır. Bu da “Turovalılrın” Türkçe konuşabildiklerini ifade edebilir”dedi.

    Konuşmasının devamında, Atatürk’ü de katıldığıİkinci Türk Tarih Kongresi’nde Truva’ya ilişkin çalışma ve bildirilerden söz eden Dr. Ergenekon, “Turova’da Efsaneler ve Gerçekler” konulu sunumunun ana fikrini, özetle şöyle anlattı:

    “Ben Truva demiyorum, Troy da demiyorum; II. Türk Tarih Kongresi’nde kullanıldığı üzere ‘Turova’ diyorum. Zaten Tur demektir, çoğul olan Turova da, ‘Türklerin bulunduğu yer’ anlamına gelir. Bunu da Perslerin söylediğini biliyoruz, ama biz buna ‘Turan’ diyoruz; Turan, Türkçede bir erkek ismidir.

    Peki, ‘Turan’ Etrüsklerde nedir? ‘Turan’ bir tanrıçadır. Heredot’u okuyup okuyup, Turova’nın peşinde olduğu gibi Etrüsklerin de peşinde dolaştım. İtalyanlar ‘Turan bizim Venüs’ümüzdür’ derler; yani Artemis.. Onun için için ‘Turova, Türklerin ovası diyebiliyorum. (…) Avrupalılar, İzmirli ozan Homeros’unM.Ö. VII. Yüzıl’dayazdığıİlyada ve Odesea destanlarını kendi edebiyatları olarak benimsiyorlar, halbuki bunlar bizim de edebiyatımızdır.”

    Dr. Ergenekon, TUROVA dediği Truva konusundaki düşünce ve görüşlerini, Truva kazılarına ve buluntularına ilişkin çok ilginç görseller eşliğinde anlattı.

    “İSKİTLERİN TARİHİ M.Ö. II.BİNLERE KADAR GİTMEKTEDİR”

    92 Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğiti Ana Bilim Dalı öğretim üyesi ve 250’yi aşkın kitabıyla alanında rekor sahibi olan Prof. Dr. Necati Demir, “İskitler ve Alp Er Tunga” sunumunda bize özetle Alp Er Tunga’yı ve İskitleri anlatı.

    Bilimsel çalışmaların başarılı olabilmesi için devlet desteğinin, siyasi desteğin şart olduğunu belirten Prof. Demir, bu konudaki heyecanın Atatürk’le birlikte söndüğünü söyleyerek, İskitler ve Alp Er Tunga” konulu sunumunda özetle şunları anlattı:

    “Tarihin, yazıyı bulan Sümerlerle başladığı söylenir; üçbin yıl.. İki bin yıllık ilavelerle beşbin yıl.. Ben üç noktaya gitmek istiyorum; birincisi Urfa Göbeklitepe: onbeş bin yıl.. İkincisi Sibirya Lena’da kaya resimleri: onbeş bin yıl, Fransa’da Lion yakınlarında bir mağara var: onbeşbin yıl.. Ben, Sümerlerden geriye doğru onbin yıllık karanlık dönemin kaya resimleriyle çözülebileceğini düşünüyorum. Yazı, başta da vardı. İnsanlar yaşadıklarını kayalara çiziyorlardı. Zaten alfabe de o resimlerden geliyor. Karanlıkta kalan onbin yılı aydınlatabilmemiz için, bilebildiğimiz beşbin yılı çokiyi bilmemiz lazım. Ben bu yüzden çok yoğun çalışıyorum. Yazdığım kitap sayısı da 250’yi geçti. Sanıyorum bu konuda rekor da bendedir.”

    “Saka/İskitlerin tarihi, arkeolojik buluntular dikkate alındığında, MÖ 2. Binlere kadar gitmektedir. Ancak onlarla ilgili kaynak son derece yetersizdir. Çoğunlukla rivayete dayalı olsa da, MÖ VIII. Yüzyıl’dan itibaren konu ile ilgili bilgilere ulaşılabilmektedir.

    İskitler döneminin en önemli yazılı kaynağı Heredot Tarihi’dir. Yazar, ‘öteki halklar’ başlığı ile sık sık İskitlerden söz etmiştir. Ayrıca çok sayıda arkeolojik kazı yapılmış, İskitlerle ilgili binlerce eşya çıkarılmıştır. İskitler MÖ XII. Yüzyıl’dan itibaren Hazar Denizi ile Tanrı Dağları arasında geniş bir coğrafyaya hakimdiler. Saka kelimesi, Farsça “göçebe” anlamına kullanılmıştır.”

    “…İskitler MÖ VII. Yüzyıl’da, Alp Er Tunga zamanında Tuna’ya kadar ulaştılar. Daha sonraki yıllarda topraklarını genişletmeye devam ederek Hindistan’a kadar indiler, bütün İran’ı ele geçirdiler. VII. Yüzyıl’da İskitlerin sınırları Volga nehrinden Çin’e kadar uzanmaktaydı.III. Yüzyıl’a kadar Rusya bozkırlarının tek hakimidirler.”

    Çinli tarihçilerin verdikleri bilgiler, insanların fiziki tipleri, Yunan tarihçilerinin verdiği bilgiler, yaşanılan hayat tarzları kültür durumu, giyim kuşam vb. dikkate alındığında İskitlerin; Hunlar, Göktürkler ve daha sonraki Türklerle aynı ırktan oldukları ortaya çıkmaktadır.”



    ALP ER TUNGA MI, EFRASİYAP MI?

    “İran destanlarında Efrasiyap, DivânuLügati’t Türk’te Alp Er Tunga biçiminde adı geçen kahramanın Sakaların kağanı olduğu sanılmaktadır. Alp Er Tunga’nın ismi Şahname’de İran-Turan savaşının anlatıldığı bölümde geçmektedir. Bu durum aslında şüpheleri ortadan kaldırmaktadır.”

    “…Özellikle Alp Er Tunga mı, Efrasiyap mı şeklindeki isim kargaşasını çözmek gerektiği açıktır. Zira yanlış çok tekrarlanınca doğru gölgede kalmaktadır. Bilindiği gibi Efrasiyap’a Alp Er Tunga denmemiştir, Alp Er Tunga’ya Efrasiyap denmiştir.

    Tarihte ve günümüzde Türkçe konuşan bütün halklara Türk denir. Galiba bunun dayanağı rivayete dayalı eserlerde adıgeçen Hz. Nuh’un torunu, Yafes’in de oğlu Türk’e dayanmaktadır. Kaynaklar Efrasiyap/Alp Er Tunga’yı Türk oğlu Alp Er Tunga/Türk Alp Er Tunga, Türk Efrasiyap olarak tanıtmaktadır. Öyle anlaşılmaktadır ki, onun zamanında Türkçe konuşan bütün insanlar Türk, konuştukları dil de Türkçe olarak anılıyordu. Öyleyse günümüzdeki “Turan” düşüncesi ve ideali Alp Er Tunga zamanına dayanmaktadır. Nitekim, X. Yüzyıl Arap yazarı Mesudî, Alp Er Tunga’nın bütün Türklerin hakanı olduğunu, bütün Türk ülkelerinin sahibi olduğunu yazmıştır.Türklüğün boyları ve boyların Türkistan/Turan’dan farklı yerlere göçmesi ondan sonra gelişmiştir.”


    www.AzadMedia.az

    Mətndə səhv var? Onu siçanla seçin və Ctrl+Enter düyməsini basın.
    OXŞAR XƏBƏRLƏR


    Köşə
    XƏBƏR LENTİ
    BÜTÜN XƏBƏRLƏR