AzadMedia
Telegram Facebook Twitter Youtube Instagram

EMEKTAR GAZETECİ KEMAL SALLI - RUBASAM’A TEŞEKKÜR - ÖZƏL

  • + A
  • - A
  • 17-01-2023, 14:19

    EMEKTAR GAZETECİ KEMAL SALLI -  RUBASAM’A TEŞEKKÜR - ÖZƏL



    RUBASAM’A TEŞEKKÜR
    5-8 Ocak tarihlerinde İstanbul Maltepe Etkinlik Alanı’nda gerçekleştirilen “Yörük-Türkmen Buluşması”nda, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde, RUMELİ BALKAN TÜRKLERİ FEDERASYONU (RUBASAM), etkinlik alanındaki standında düzenlediği bir törenle, gazetemizin Haber Müdürü M. Kemal Sallı’ya, “Türk Dünyası’na, Türk tarih ve kültürüne yaptığı hizmetler dolayısıyla” bir hizmet ödülü vermiştir.

    Başta Süheyl Çobanoğlu, Dr. Gökalp Küçük ve Melek Tabak olmak üzere RUBASAM yönetimine teşekkür eden Sallı, yaptığı konuşmada, öncelikle binlerce yıllık tarihimizin karanlık sayfalarını aydınlatmamız gerektiğini belirterek şu önemli bilimsel gerçeklere dikkat çekti:

    “62 yıllık meslek yaşamımda daha çok Türk tarihini, Türk kültürünü ve Türk Dünyası’nı konu alan yazılar yazdım, haberler yaptım. İsmail Gaspıralı’nın, “Dilde birlik, fikirde birlik, işde birlik” meşalesinin takipçisi olmaya çalıştım. Bizler tarihi Batılıların yazdıkları kitaplardan okuduğumuz için, Türk Dünyası’nın Türk birliğinin “ütopya” oluğunu savunan arkadaşlarım vardı. Hayır, gönüldaşlarım, Türk birliği ütopya değildir; binlerce yıllık tarihimizde Türk birliği defalarca kurulmuştur

    Bugün hala Çin Seddi’nden İskandinavya’ya, Anadolu’ya, İtalya’ya, Kuzey Afrika’ya, Güney Arabistan’a uzanan engin coğrafyada Türk kültürünün izlerine rastlanıyorsa, bu, bizler tarafından aydınlatılmayı bekleyen çok önemli bir konudur. Gen bilimi geliştikçe, arkeolojik araştırmalar yaygınlaştıkça ve Göbekli Tepe gibi insanlık tarihinin yeniden yazılmasını zorunlu kılan gerçekler ortaya çıktıkça, Batıların kurmaca tarihi sorgulanmaya başlamıştır.



    BATILILAR TARİHİ SUMERLE BAŞLATIRLAR, AMA…

    Batılı bilim insanları tarihi, “insanlara yazı yazmayı öğreten” Sumerlerle başlatırlar. Oysa Sumerler kendilerine Sumer değil, Kengerler derler ve Kengerlerin atavatanı bugünkü Türkmenistan ve Kazakistan coğrafyasıdır; Stalin’in Orta Asya dediği TÜRKİSTAN’dır.

    Türkistan coğrafyamızda bizim enaz onbin yıllık tarihimiz kayıptır; karanlıkta bırakılmıştır. Bunu ben değil, Batılı dilbilimciler söylemektedirler. Bilim yazının gelişimini anlatırken şöyle demektedir; “İnsanlık resimden piktografa (Eski Mısır'da olduğu gibi harf yerine geçen resimli tek işaret), piktograma (stilize resim), ideograma (doğrudan fikri anlatan işaret), oradan da fonograma (bir harf, hece ya da sesi gösteren işaret), en sonra da, dildeki bir sesi gösteren işarete, yani harfe geçmişlerdir. Petrogliften alfabeye geçebilmek için enaz 10 bin yıllık bir sürecin gereklidir.”

    Bu bilimsel gerçekten hareketle şöyle diyebiliyoruz: “İnsanlığın en eski yazılı belgeleri olan kaya resimleri de, seslerin işareti olan Göktürk alfabesiyle yazılmış Orhun ve Yenisey yazıtları da aynı coğrafyada, yani Türkistan’dadır. Fakat ikisi arasındaki onbin yıllık tarihimiz karanlıktadır, karanlıkta bırakılmıştır. Türklerin Göktürk alfabesiyle yazdıkları yazıtlar ancak 1889’da Danimarkalı Türkolog Wilhelm Thomsen tarafından okunmuştur. Bilim insanlarımızın en önemli görevi Orhun ve Yenisey yazıtlarıyla Tamgalı Say (Kazakistan) ve Saymalı Taş’taki (Kırgızistan) yaylalarındaki kaya resimleri arasındaki binlerce yıllık tarihimizi aydınlatmak olmalıdır.



    “RUNİK” DENİLEN ÖN-TÜRK ALFABESİ

    Kayıp tarihimizi aydınlatma konusunda en önemli yardımcımız, Batılıların Runik yazı dedikleri Ön-Türk alfabesiyle yazılmış yazıtlar ve belgelerdir. Türkistan coğrafyasından Anadolu’ya, İtalya’ya, İskandinavya’ya ve Güney Arabistan’a uzanan engin coğrafyanın yaylarındaki kayalara ortak alfabeyle yazılmış okunmayı bekleyen çok önemli mesajlar vardır.

    Batılıların “Runik” dedikleri ortak alfabe Ön-Türk alfabesidir. Fakat uygarlığı kendilerinden başlatma kaygısında olan Batılı tarihçiler bu gerçeği görmezden gelirler. “Runik yazı”yla yazılmış yazıtları, arkeolojik buluntuları, “Okunamayan kayıp dilde yazılmış belgeler” olarak etiketleyip depolarda saklarlar. Lidyalıların, Etrüsklerin, Vikinglerin kullandıkları bu yazıları Kulca kökenli Türk mühendis Kazım Mirşan’ın ve Azerbaycanlı bilim adamı Prof. Dr. Firudin Ağasıoğlu’nun deşifre ettiklerini duymazdan gelirler. Kazım Mirşan’ın ve Prof. Dr. Firudin Ağasıoğlu’nun “Runik” yazıyla yazılmış belgeleri deşifre ederek ortaya koyduğu gerçekler, binlerce yıllık kayıp tarihimizin aydınlatılmasında bize yardımcı olacak çok değerli anahtarlardır. Gerçeklerin, ne kadar bastırılırsa bastırılsın, bir gün ortaya çıkma gibi bir özellikleri vardır. Genetik biliminin gelişmesi, arkeolojik keşiflerin artması, “Runik” yazının deşifre edilmesiyle insanlık tarihi, dolayısıyla Türk tarihi yeniden yazılacaktır.

    TEŞEKKÜR

    10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde, “Türk tarihine, Türk kültürüne ve Türk Dünyası’na yaptığı hizmetlerden dolayı” gerekçesiyle bizi ödüllendiren, başta Süheyl Çobanoğlu, Dr. Gökalp Küçük ve Melek Tabak olmak üzere, Rumeli-Balkan Türkleri Federasyonu (RUBASAM) yönetimine, beni onurlandıran bu törende beni yalnız bırakmayan Moldova Ankara Büyükelçisi Dmitri Croitor’a, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Başkanı Közhan Yazgan’a, ASAM Başkanı Musa Serdar Çelebi’ye, Tek Rumeli Yönetim Kurulu Başkanı Atilla Baykal’a, Gagavuz Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Necdet Ertuğrul’a, Yörük dernekleri yöneticilerine ve beni onurlandıran bu töreni yayınlayan Tek Rumeli Televizyonu’na çok teşekkür ediyorum.





    www.AzadMedia.az

    Mətndə səhv var? Onu siçanla seçin və Ctrl+Enter düyməsini basın.
    OXŞAR XƏBƏRLƏR

    Köşə
    XƏBƏR LENTİ
    BÜTÜN XƏBƏRLƏR