Prof. Dr. Celalettin Yavuz
Güvenlik Politikaları Uzmanı
ABŞ-dakı Konqres Araşdırma Mərkəzi tərəfindən 2023-cü il qanunvericilik prosesində Konqres üzvlərinin xeyrinə 2022-ci ilin oktyabrında hazırlanan və 9 yanvar 2023-cü ildə yekunlaşan Türkiyə Hesabatında ABŞ-Türkiyə münasibətlərinin gərgin ölçülərə malik olduğu vurğulanır və az da olsa, uzlaşma nöqtələri ola bilər, deyilir.
Yanvarın 18-də ABŞ-a səfər edən xarici işlər naziri Mövlud Çavuşoğlunun həmsöhbəti ilə gündəmə gətirdiyi F-16 satışlarına da təsir edə biləcək sözügedən hesabatın ana cizgilərinə yer verilməyə çalışılıb.
Türkiyəyə ümumi baxış və Erdoğan Dövrünün dəyərləndirilməsi -
Türkiye’nin; çeşitlendirilmiş ekonomisi, güçlü silahlı kuvvetleri, Müslüman yoğunluklu nüfusu ile jeostratejik önemine dikkat çekilerek tarihi boyunca yönetim şekli şu 4 safha ile gösterilmiştir: (a) 1920-1980: Kemalist-Laik yönetimlerin yabancı ve aşırılık yanlısı ideolojilere karşı koyması, (b) 1980-2002: Darbe sonrası askerî güdümlü hükümetlerin ithalat yanlısı politikaları, (c) 2002-2014: Ak Parti iktidarının ekonomik büyüme ve istikrarlı yönetimi, (ç) 2014 ve sonrası: Başkanlık ve “baskıcı yeni yönetim” şekli.
2014 sonrası öne çıkarılan rapora göre insan hakları ihlalleri, “medya tekeli, sansür (sosyal medya dahil), seçmen belirleme, seçimlerin özgür ve adil olmadığı, süresiz gözaltı ve keyfi tutuklamalarla adalet sisteminin bağımsızlığının hasar aldığı, terörizm bahanesiyle muhaliflerin tutuklanarak saf dışı bırakıldığı, gösteri ve eylem yasağı, kadın haklarının korunamadığı, imam hatip okullarının yaygınlaştırıldığı” ifadeyle Rusya, İran ve Çin gibi otoriter rejimlerle karşılaştırılmış, ancak bu ülkelerden daha iyi durumda olduğu şöyle özetlenmiştir: (a) Rusya ve İran gibi doğal kaynaklarından kâr elde edememekte, (b) Nükleer silahı yoktur, (c) Millî güvenlik kurum/gelenekleriyle Batı’dan tam özerkliği bulunmamaktadır.
Mevcut siyasi konjonktüre göre dikkat çekilen hususlar şöyledir: (a) Oy kaybeden Ak Parti, Meclis çoğunluğu için MHP ile koalisyon yapmaktadır. (c) Son yerel seçimlerde İstanbul ve Ankara’da kaybetmesi, 2023 seçimlerini de kaybedeceğinin işaretidir. (ç) Ak Parti’nin seçimleri kazanamaması, aday gösterilmeleri halinde Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş’ın kazanmasıyla parlamenter sisteme dönebilecektir. (d) İmamoğlu’na seçim yasağı getirilme sebebi rakiplerin saf dışı bırakılmak istenmesidir.
Türk ekonomisinin değerlendirildiği bölümde; Ak Parti iktidarıyla 2012 yılına kadar büyüme yaşanırken, inşaat ve düşük teknolojili üretimle kolay ulaşılabilir hedeflere yönelim sebebiyle durgunluğa girildiği, ekonomi bakanlığı atamasındaki yanlışlık ve faizlerin talimatla aniden düşürülmesiyle TL değerinin kaybedildiği, Körfez ülkeleriyle SWAP antlaşmaları ve Rusya’dan kaynak akışıyla ekonomide zafiyetin önlenmeye çalışıldığı, yüksek enflasyonun etkilerinin önlenmesi için IMF’ye başvuru yerine vergi indirimleri ve maaş artırımlarına gidildiği, kur korumalı TL vadeli mevduat projesi ile piyasaya müdahale edildiği yer almaktadır.
Türkiye’nin Avrupa’ya enerji hammaddesi akışında coğrafi konumunun önemi, her ne kadar enerji tedarikinde çeşitliliği arttırmaya çalışsa da enerji alanında işbirliği yaptığı Rusya’ya olan bağımlılığına vurgu yapılmıştır. Karadeniz’den çıkarılacak doğalgaz etkisinin 2028’den sonra görüleceği, bu ilişkiler sebebiyle Rusya’ya yaptırımlarda hassas olduğu dile getirilmiştir.
“Kürt meselesi” ve dini azınlıklar konusunda dikkat çekilen hususlar
Nüfusun %19’unu oluşturan ve az gelişmiş güneydoğu bölgesinde yaşayan Kürtlerin bazılarının PKK terör örgütü adına faaliyet gösterdiği, 2016 yılında darbe girişimi sonrası getirilen olağanüstü hâlle HDP’li yöneticilerinin tutuklanarak belediyelere kayyum atandığı, sorunun çözümü için ABD veya diğer aktörlerce aracılık yapılması gerekebileceği, çoğunluğu İstanbul’da yaşayan dini azınlıklardan Hıristiyanların kendi liderlerini seçme ve kendi dini eğitimini alma özgürlüğünün ABD’nin ilgi alanı olduğu, 2019’da Ayasofya’nın camiye dönüştürüldüğü, laikliği destekleyen Alevilerin ibadethanesi cem evlerinin finansal denetiminin yasayla hükme bağlandığı yer almaktadır.
2023 Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimlerin Olası Etkileri
2023 Cumhurbaşkanlığı/Genel Seçimleri sonrasında yönetim değişikliği olsa dahi şu konularda politika değişikliğinin zor olacağı belirtilmiştir: (a) Kürt ve mülteci sorunları, (b) Ege ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin girişimleri, (c) Ukrayna, Rusya ve Batı arasında dengeleyici konum.
Buna karşılık yönetim değişikliği halinde değişme ihtimali olan hususlar şöyledir: (a) Daha esnek merkez bankası para politikası, (b) AİHM kararlarına uyum (Osman Kavala, Selahattin Demirtaş davaları vb.), (c) Ülkedeki İslami etkinin azalması.
Seçilecek liderin daha önceki ABD ve AB ile ilişkilere zarar verecek şekildeki açıklamalar yapması beklenmese de Batı ile ilişkilerin kötüleştirilebileceği olası hususlar şöyle belirtilmiştir: (a) Rusya’dan silah tedarikine devam, (b) ŞİÖ ile yakın bağlantı, (c) Doğu Akdeniz ve Suriye’de yeni girişimler.
ABD’nin silah satışı ve ekonomik desteği olsa dahi Türkiye’nin gelecekteki hareketlerini ABD çıkarlarına bağlayacağı gerekçesiyle, yeni hükümetin de tamamen ABD yanlısı olmasının beklenmediği ifadeyle Rusya’nın önemi şöyle açıklanmaktadır: (a) Batı’ya alternatiftir, (b) Ekonomik fırsatlar vermektedir, (c) Rusya’nın azalan gücü sebebiyle Türkiye bölgedeki etkisini arttırmaktadır. Bu kısımda ayrıca Rusya’nın FETÖ darbe girişimi sonrasında ve TSK’nin Suriye’nin kuzeyindeki harekatına desteği, S-400 füze savunma sistemi satışı, nükleer santral inşasına da yer verilmiştir.
Türkiye’nin mevcut dış politikası
İlk sırasında Azerbaycan’ın, sondan üçüncü sırada ABD’nin yer aldığı “Dost” milletlerle ilgili kamuoyu yoklaması verisinde Türkiye’nin dış politikasının esasları şöyle belirtilmektedir: (a) Savunma işbirliği maksadıyla ABD ve NATO ile, ticaret ve yatırım maksadıyla Avrupa ülkeleriyle, enerji ihtiyacını karşılamak maksadıyla Rusya ve İran ile iş birliği yapmaktadır. (b) Güçlü silahlı kuvvetleri, ekonomisinin iyi seviyede olması ve Osmanlı İmparatorluğu döneminden gelen etkiyle geleneksel ilişkilerin idamesi mümkündür. (c) GKRY’nin engellemeleri sebebiyle AB’ye üyelik olasılığı zayıftır. (ç) Rusya, Körfez ülkeleri ve diğer bölge ülkeleriyle bağ kurmasının muhtemel sebebinin ABD ve AB ülkelerinden gelebilecek yaptırımlara karşı ayakta durabilmektir.
Rusya ile gelişmiş ilişkilerine karşılık Ukrayna’ya yardımları ve Montrö düzeninin titizlikle uygulanmasında Rusya’nın karşısında yer alan, BM ile birlikte tahıl koridoru misyonuna önderlik eden Türkiye’nin, S-400’leri henüz kullanmayarak ABD ile müzakereleri devam ettirme arzusunda olduğuna, Ukrayna saldırısı ve Kırım’ın ilhakında Rus yayılmacılığına karşı tutumu ve tarafsız bir denge politikasına, “drone diplomasisi” ve enerji alanındaki ortaklıkları ile yeni bir jeostratejik eksen oluşturduğuna dikkat çekilmektedir.
Rusya ve Ukrayna savaşında iki ülkeyle yakın ilişkilerine, Karadeniz’e gemi girişlerini düzenleme yetkisine, arabulucu ülke pozisyonunu tahıl koridoru ve son zamanlarda Ankara’da ABD-Rusya’ buluşması seviyesine kadar yükselttiğine dikkat çekilen Türkiye’nin, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine şart koşarak bloke etmiş olsa da sürecin başarılı bir şekilde sona ereceğine inanıldığı belirtilmiştir. Türkiye’nin Yunanistan’la mevcut deniz yetki alanları sorunları ile Yunanistan’ın Türkiye’ye yakın adaları anlaşmalar hilafına silahlandırmasına tepkisi vb. sıralandıktan sonra Kıbrıs sorununa değinilerek, adadaki “Türk işgalinin sebebinin Rumların Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamasının engellenmesi” olduğu ifade edilmiştir.
Türkiye’nin, PYD/YPG’nin PKK’nın uzantısı olduğu iddiasıyla Suriye’nin kuzeyindeki toprakları işgal ettiği, rejim karşıtı örgütleri destekleyerek hakimiyet kurmaya çalıştığı, bölgedeki silahlı taciz olaylarının devamı ve 13 Kasım 2022’de İstanbul’daki terör olayı sebebiyle Suriye’nin kuzeyinde harekat planladığı, bu harekatın 900 ABD özel kuvvet askeriyle birlikte DEAŞ’e karşı mücadelede YPG’ye zarar vereceği, harekâtın asıl sebebinin Ukrayna’ya angaje olan Rusya’nın bölgede bıraktığı güç boşluğundan yararlanmak olduğu, belirtilmiştir.
Türkiye-ABD İlişkilerinde Sorunlar
Türkiye-ABD ilişkileri başlığı altında, ABD’nin Kıbrıs Barış Harekatı sonrası silah ambargosu uygulaması üzerine Türkiye’nin savunma sanayiini güçlendirerek dışa bağımlılığını azalttığı, ABD’nin bölgedeki ortakları (İsrail, BAE, Suudi Arabistan) ile son zamanlarda ilişkilerini geliştirmeye çalıştığı, 2010 yılından itibaren Cumhurbaşkanı Erdoğan sebebiyle Türkiye karşıtı politikalar güdüldüğünü ve ABD’nin Türkiye’ye verdiği zararları şöyle sıralanmıştır: (a) Suriye’de PYD/YPG ile iş birliği, (b) Arap Baharı vesilesiyle bölgedeki İslam birliğine müdahalesi, (c) Türkiye’nin FETÖ olayındaki gibi iç işlerine müdahalesi, Joe Biden’ın “Ermeni Soykırımı” ifadesini kullanması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilişkilerini sınırlandırması.
Bu uyuşmazlıklara rağmen Türkiye ile ilgili olumlu ifadeler de şöyledir: (a) Rusya-Ukrayna savaşındaki arabulucu rolü ABD’nin politikaları bakımından çok önemlidir. (b) Son zamanlarda Ukrayna’nın savunmasını desteklemesi ve İsrail, BAE ve Ermenistan gibi ülkeler ile temaslara açık olmasıyla ABD ile ilişkilerini güçlendirmiş olup, bu sonuçla ABD Başkanı Biden, Türkiye’ye F-16 ihracına olumlu yaklaşmıştır.
Kongre’ye Türkiye konusunda dikkat edilmesinde yarar görülen hususlar şöyle gösterilmiştir: (a) Türkiye ve rakiplerine karşı alınacak kararların Türkiye ile ilişkilerde, Türkiye’nin stratejik yönelimi ile mali durumu üzerinde belirleyici rol oynayacağı, (b) Kongre tarafından alınan yaptırım kararlarının Türkiye’nin eylemlerini ABD çıkarlarından uzaklaştıracağı.
Önemi vurgulanan diğer hususlar şöyledir: Türkiye’nin S-400 bulunmadığını resmen açıklaması halinde gelecekte F-35 programına dahil edilebileceği, F-16 ihracının önlenmesiyle Türkiye’nin yerli TF-X uçağının geliştirilmesinde zaman kazanacağı, Rusya’dan SU-35 savaş uçağı alabileceği, Türkiye’nin Suriye’de olası harekâtı, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelik süreci.
Mevcut CAATSA yaptırımlarına ilaveten Türkiye’ye yaptırım uygulanabilecek gerekçeler şöyle belirtilmiştir: (a) Rusya’ya ekonomik yaptırım uygulamaması, (b) Halkbank’ın İran’a ABD yaptırımlarından kaçınma imkânı sağlaması, (c) Türkiye’nin ABD’nin terör örgütü olarak gördüğü İran Devrim Muhafızları’na özel şirketler üzerinden petrol satışı gerçekleştirmesi, (ç) Suriye’de YPG’ye karşı girişilen harekatların ABD çıkarlarına ters düşmesi.
Raporun sonuç ve öneriler bölümü
Raporun sonunda Kongre üyelerine dikkat edilecek hususlar ayrı başlıklar halinde hatırlatıldıktan sonra 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yakından takip edilerek yönetimin değiştirmesinden yana olunduğu ifadeyle şu önemli hususlara yer verilmiştir:
- Uzun vadede Türkiye kalıcı bir müttefik olarak değerlendirilmemektedir. Ayrıca Türk halkı da benzer eğilimdedir.
- Türkiye’de devletin bekası ve milletin refahı için uygulanan politikaların büyük çoğunluğu ABD’nin çıkarlarıyla çelişmektedir.
Bu özetlenen hususlar ışığı altında yer alan öneri şöyledir: “ABD’nin seçim sonrası yeni hükümete yardım etmesi halinde ikili ilişkilerin gelişme ihtimali bulunmaktadır. Ancak Türk liderleri ve kamuoyu bu yardımların Türkiye’nin gelecekteki adımlarını ABD’nin çıkarlarına yönelik olarak atması anlamına geleceğini öngördüğünden; yeni seçilecek hükümetin bu yardımları kabul etmesi pek mümkün görülmemektedir. ABD’nin küresel ve bölgesel aktörler ile denge politikası uygulanarak ülke menfaatlerinin korunmasına devam edilmesi, tüm ticari ve askeri ilişkilerde çeşitliliğin arttırılması, Türkiye’nin jeopolitik konumunun sağlayacağı fırsatlardan yararlanılacak politikaların uygulanması esas alınmalıdır.”
Sonuç itibariyle raporda Türkiye’nin şikayetleri (PKK/YPG’ye ABD yardımı, FETÖ terör örgütü, F-35, CAATSA, Türk-Yunan geriliminde Yunan yanlısı tutum vb.) konusunda empati yapılmaksızın, sırf ABD çıkarları gözetildiği görülmektedir. Türkiye’de yönetim değişikliği arzu edilse de yeni yönetimin de dış politikada özerkliğe devam edeceği ve Türkiye ile ittifakın pek uzun boylu olamayacağı algısı mevcuttur. Tüm bunlara karşın örtülü de olsa F-16 satışı da uygun görülmektedir.