AzadMedia
Telegram Facebook Twitter Youtube Instagram

KEMAL SALLI - IRAK’A DİKKAT! - ÖZƏL

  • + A
  • - A
  • 5-08-2022, 00:26



    KEMAL SALLI - IRAK’A DİKKAT! - ÖZƏL
    Əməkdar jurnalist Kemal Sallı







    [quote
    ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal etmesi sonrasında yaşanan tartışmaların ana konusu ülke yönetimiyle ilgiliydi. ABD’nin silahlar gölgesinde oylatıp kabul ettirdiği anayasada yazılı olamasa da, zaman içinde cumhurbaşkanının Kürt, başbakanın Şii Arap, meclis başkanının Sünni Arap olacağı şeklinde bir toplumsal anlaşma oluşmuştu.

    Bir Arap ülkesine bir Kürt cumhurbaşkanı monte etmek, sonsuza kadar sürecek bir çatışmanın fitilini ateşlemek demekti. Belki de hedeflen buydu; ateşlenen fitil yanmaya devam ediyor.. Irak’ta, yönetimde etkili olmayı hedefleyen taraflar arasındaki çatışmaların kısa sürede durulması beklenmiyor.

    Irak’ın önemli siyasi aktörlerinden biri olan ve Arap milliyetçiğini, Arap Şiiliğini savunan Mukteda Es Sadr taraftarlarının, devlet kurumlarının ve elçiliklerin bulunduğu Yeşil Bölge’deki parlamento binasını basmalarına ilişkin görüntüler televizyon ekranlarına yansıyınca, bütün dünya biranda Bağdat’a odaklanıverdi. Irak’ta yaşananlar, Türkiye açısından Ukrayna krizi kadar önemliydi. Olan biteni, kimin ne istediğini anlamaya çalıştık..
    [/quote]

    Irak’ın önemli siyasi aktörlerinden biri olan ve Arap milliyetçiğini, Arap Şiiliğini savunan Mukteda Es Sadr taraftarlarının, devlet kurumlarının ve elçiliklerin bulunduğu Yeşil Bölge’deki parlamento binasını basmalarına ilişkin görüntüler televizyon ekranlarına yansıyınca, bütün dünya biranda Bağdat’a odaklanıverdi. Irak’ta yaşananlar, Türkiye açısından Ukrayna krizi kadar önemliydi. Olan biteni, kimin ne istediğini anlamaya çalıştık..

    ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal etmesi sonrasında yaşanan tartışmaların ana konusu ülke yönetimiyle ilgiliydi. ABD’nin silahlar gölgesinde oylatıp kabul ettirdiği anayasada yazılı olamasa da, zaman içinde cumhurbaşkanının Kürt, başbakanın Şii Arap, meclis başkanının Sünni Arap olacağı şeklinde bir toplumsal anlaşma oluşmuştu. Bir Arap ülkesine bir Kürt cumhurbaşkanı monte etmek sonsuza kadar sürecek bir çatışmanın fitilini ateşlemek demekti. Belki de hedeflen buydu; ateşlenen fitil yanmaya devam ediyor..

    Irak’ta, yönetimde etkili olmayı hedefleyen taraflar arasındaki çatışmaların kısa sürede durulması beklenmiyor. Cumhurbaşkanı adayı konusunda Kürtler, başbakan adayı konusunda Şii Araplar ikiye bölünmüş durumdalar. Eski Başbakan Nuri El Maliki’nin etkili olduğu ve Şii itaat merkezi olarak Kum’u, dini otorite olarak da Seyit Ali Sistani’yi kabul etmelerinden dolayı Kum ekolü olarak anılan İran yanlısı grup ile, Arap milliyetçiliğini ve Arap Şiiliğini savunan ve Necef-Kerbela ekolü olarak bilinen Mukteda Es Sadr taraftarları arasında büyük bir gerilim yaşanmaktadır.

    Eski başbakan Maliki’nin kontrolündeki Koordinasyon Grubu çatısı altında toplanan İran yanlısı Şii gruplar, başbakan adayı olarak Muhammed Siya el-Sudani’yi desteklerken, 28 Temmuz’da Tahrir Meydanı’nda toplanan binlerce Mukteda Es Sadr taraftarı, Arap milliyetçiliğini ve Arap Şiiliğini savunan kendi partileri dışında bir başbakan adayını asla kabul etmeyeceklerini belirterek parlamento binasını basmışlardı.

    ÇATIŞMALARIN ARKA PLANINDAKİ DİNAMİKLER

    Güney komşumuz Irak’taki parlamento baskının arka planındaki dinamikleri ve hedeflerini bilmemiz, görmemiz gerekiyor. Görüldüğü gibi, Irak’taki yönetim kadrolarının oluşturulmasına ilişkin gelişmelerde yüzyıllar boyunca Irak coğrafyasında yaşamakta olan Türklerden, özellikle “Türkmeneli”nde yaşayan Türklerden söz eden yok. 5 Haziran 1926 tarihli Ankara Anlaşması’na rağmen, Irak’taki Türk varlığı etkisizleştirilmeye, yok sayılmaya çalışılıyor.

    Bilindiği gibi Türkiye Cumhuriyeti, 5 Haziran 1926’da imzaladığı Ankara Anlaşması’yla, Lozan müzakerelerinde statüsü tam olarak belirlenemeyen Musul ve Kerkük’ten, “Irak toprak bütünlüğünün korunması” koşuluyla vazgeçmişti. 1991’den itibaren, bölgenin demografik yapısının değiştirilmesine yönelik yapılan bütün operasyonlar, özellikle Irak’ın işgali sırasında Musul ve Kerkük’ün tapu ve nüfus müdürlüklerinin yağmalanması, kayıtların yakılması Ankara Anlaşması’nı temelsiz bırakmayı hedefleyen girişimlerdi. Papa Françesko’nun 7 Mart 2021’de Irak Kürt Bölgesi Yönetimi merkezi Erbil’i ziyaret etmesi, Türkiye’nin olası tepkilerini test etme, 5 Haziran 1926 tarihli BM onaylı Ankara Anlaşması’nı gündeme getirip getirmeyeceğini anlama girişimiydi.

    Birbileriyle çeşitli konularda çatışma halinde olsalar da, NATO müttefikimiz ABD de, Astana Süreci ortağımız İran da, Türkiye’nin, yüzlerce yıllık Türk coğrafyası olan Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinde yaptığı ve yapmayı planladığı operasyonlara sıcak bakmıyorlar ve ikisi de Irak ve Suriye’deki terör örgütlerini desteklemeye devam ediyorlar. O nedenle, İran ve ABD yörüngesine girmeyi kabul etmeyen Mukteda Es Sadr’ın taraftarlarının parlamento binasını basmaları, Maliki’nin tehditlerine rağmen ülke yönetiminde söz sahibi olmak istemeleri ülkemiz açısından dikkatle izlenmesi gereken gelişmelerdir.

    İRAN NE İSTİYOR?


    İran, ABD’nin Irak’ta kontrolü ele geçirmesinin kendisi açısından tehlikeli sonuçlar üreteceğine inanıyordu. Bu nedenle, ABD’nin işgali sonrasında İran, desteklediği ve iktidara taşıdığı partiler aracılığı ile Irak’ın yönetiminde giderek etkili olmaya başlamıştı. İran, ABD’nin işgali sonrasında, Irak ve Suriye’de elde ettiği kazanımları kaybetmek istemiyor. İran “bölge ülkesi” olma iddiasını sürdürebilmek için, kurguladığı vekalet savaşçısı örgütlerini kullanarak oluşturduğu Irak’tan Lübnan’a uzanan Şii Kuşağı’nı elde tutmaya çalışıyor.

    Geçen yıl Ekim ayında yapılan milletvekili seçimlerinde aldıkları oylarda büyük bir gerileme yaşayan İran destekli partiler, kendilerinin de içinde bulunacağı ve her partinin temsil edildiği bir hükümet kurmanın yollarını aramaya başlamışlardı.

    Sadr’ın partisi, Ekim ayındaki milletvekili seçimlerinde en en fazla oyu almış olmasına rağmen, hükümet kurmak için gerekli olan 3’te 2 oy oranını yakalayamamıştı. Sadr, artan oy oranlarından aldığı güçle çoğunluk hükümeti kurabilecekti, fakat bütün uğraşılarına rağmen, müzakerelerin çıkmaza girmesi üzerine Sadr milletvekillerini Meclisten çekmiş, sine-i millete dönme kararı almıştı.

    Irak halkı, ülke yönetimine tam olarak kendi iradelerini yansıtamadıklarından, Irak’ta suların durulması biraz zor görünüyor.

    ​​​​​​​

    KÜRTLER CUMHURBAŞKANI ADAYINI TARTIŞIRKEN, ESKİ BAŞBAKAN MALİKİ “SON SÖZÜ BEN SÖYLERİM” DİYOR

    Ortadoğu uzmanı Çetiner Çetin’in de dikkat çektiği gibi, şimdilerde Kürtler de, “Cumhurbaşkanı KYB’li mi, KDP’li mi olsun tartışması yaşıyorlar. Bir önceki seçimlerde de, Araplarla Kürtler arasında değil, iki Kürt grup arasında ciddi tartışmalar yaşanmıştı.

    Yeni başbakanın kim olacağı konusunda, Arap milliyetçiliğini savunan Mukteda Es Sadr taraftarlarıyla İran yanlısı Kum ekolünü temsil eden eski Başbakan Nuri el Maliki taraftarları arasında tartışmalar, çekişmeler giderek derinleşiyor. Nuri el Maliki, başbakan olduğu yıllarda devlet kadrolarına yaptığı planlı atamalarla ülke yönetiminde her zaman söz sahibi olabilmeyi hedeflemişti. Maliki’nin her an ülke yönetimine el koyabilecek şekilde örgütlendiği söyleniyor.

    Şii Sadr Grubu lideri Mukteda Es Sadr taraftarlarının Yeşil Bölge’deki parlamento binası basmalarının hemen ardından, sosyal medyada, Kanun Devleti Koalisyonu lideri ve eski Başbakan Nuri el-Maliki’nin korumalarıyla birlikte askeri kıyafetle ve silahla çekilmiş fotoğraflarını paylaşılması, “Sadr’a verilmiş bir mesaj. Irak’ta sancılı bir dönemin habercisi” olarak yorumlanıyor. Sadr taraftarları, Muhammed Şiya el-Sudani’yi başbakan adayı olarak öne çıkaran Maliki’nin ne demek istediğini net olarak anlamışlardır.

    Mehhepçilikten uzak durmaya çalışan, bağımsızlığı öne çıkaran milliyetçi görüşçüleri ve sosyal adalet temelli sol eğilimli görüşleriyle Mukteda Es Sadr’ın ülkeyi toparlayabilecek bir siyasi aktör olarak öne çıksa da, önündeki bütün engelleri henüz aşamadığı anlaşılıyor.



    SADR NE İSTİYOR, KOALİSYON GRUBU NEYİ HEDEFLİYOR?


    Sadr ne istiyor, Koalisyon Grubu neyi hedefliyor? Sorun yalnızca Sudani mi?

    Irak’ta Şiilerin ikiye bölündüklerini gösteren gelişmelerin nereye varacağını kestirmek biraz güç. Hem küresel aktörler hem bölge ülkeleri hem de Irak’taki gruplar arasında yaşanmakta olan çıkar çatışmaları nedeniyle, güney komşumuzdaki kaos ortamının giderek derinleşeceği konuşuluyor.

    Irak’ta yaşanan gelişmeler, Irak merkezli Arap milliyetçiliğini, Arap Şiiliğini ön planda tutan bir siyasi aktörün İran destekli partilerin taraftarlarıyla çatışmasından kaynaklanıyor. Gelişmelerin hem milli hem de ruhani boyutu var. O nedenle, Tahrir Meydanı’nın bundan böyle sık sık büyük gösterilere, hatta çatışmalara sahne olabileceği ve Tahrir merkezli çatışmaların Irak’ı bir içsavaşa sürükleyebileceği konuşuluyor.


    BU ÇATIŞMA BİTMEZ

    Özet olarak, Irak’ta İran kontrolündeki Şii gruplarla Arap Şiizmini temsil eden gruplar arasında bir iktidar çatışması yaşanmakta. Yıllar öncesinde, İran ve ABD’nin kurgulamalarıyla Irak Şiileri iki cepheye bölünmüşlerdi. Irak yönetiminin oluşturulmasına ilişkin bu çatışmalara şimdi de, “hangi Kürt partisinin adayı cumhurbaşkanı olacak?” tartışması eklendi.

    Bu gelişmeleri izlerken bizim odaklanmamız gereken en önemli konu, Irak’ın toprak bütünlüğüne ilişkin gelişmelerdir. Çünkü, bu konudaki gelişmeler, Türkiye’ye 1926 tarihli Ankara Anlaşmasını gündeme getirme hakkı kazandıracağı için, NATO müttefikimiz ABD de, Astana Süreci ortağımız Rusya ve İran da, Türkiye’nin eline nüfuz alanının genişlemesini sağlayacak böyle güçlü bir koz vermek istemediklerinden, çok dikkatli adım atıyorlar.

    Astana Süreci ortaklarımız olan Rusya ve İran’la, NATO müttefikimiz ABD ile Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinde terör yuvalarını kurutmaya yönelik yaptığımız ve yapmayı planladığımız operasyonlar konusunda çok farklı düşündüğümüz bir sır değil.

    ABD, 1991’deki 1. Körfez Savaşı’yla uygulamaya koyduğu ve 2001’de Afganistan Irak ve Libya’yı işgal ederek hızlandırdığı Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirmeye devam ediyor. Bölgedeki 22 ülkenin sınırlarını değiştirerek kontrol altına almayı hedefleyen BOP, Çin’in 2015 yılında “Kuşak ve Yol Projesi”ni duyurmasıyla, ABD açısından çok daha önemli duruma geldi. Biden’ın, 16 Temmuz’da Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde Arap liderlere hitaben yaptığı konuşmada, “Ortadoğu’dan çekilip gitmeyeceğiz. Çin, Rusya ya da İran’ın dolduracağı bir boşluk bırakmayacağız” demesi, bölgemizde uzun yıllar sıkıntılar yaşanacağının habercisidir.

    Görüldüğü gibi, Irak’ta yaşanan hareketlenmeler yalnızca Irak’la ilgili gelişmeler değildir. ABD, bunca yıldır yaptığı hazırlıklar bağlamında, ülkemizi güney sınırlarımız boyunca kuşatacak bir terör devleti kurma konusunda ısrar etmektedir. Türkiye de, Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerine peşpeşe düzenlediği operasyonlarla “böyle birşeye asla razı olamam” mesajı vermektedir. Karşımızdaki cephede dost bildiğimiz müttefiklerle, komşularımızla çıkar çatışmaları yaşamaktayız.

    Türkiye, ülkemizin güvenlik sınırlarının siyasi sınırlarımızın çok ötesinden başladığının bilinciyle, terör yuvalarını hedef alan operasyonlarını sürdürmektedir. “TÜRKMENELİ” bir gün mutlaka, konjonktürel bir hak olarak gündeme gelecektir.


    www.AzadMedia.az

    Mətndə səhv var? Onu siçanla seçin və Ctrl+Enter düyməsini basın.
    OXŞAR XƏBƏRLƏR

    Köşə
    XƏBƏR LENTİ
    BÜTÜN XƏBƏRLƏR