Güven, bir kişi için söz verdiğinde tutmak anlamına gelirken, bir başkası için sadakat, dürüstlük, samimiyet, anlamına gelebilir.
Hani bir söz var. Birçoğumuz biliriz. “Gömleğin tüm düğmelerini yanlış iliklemek gibidir insanlara güvenmek. En başından beri yanlış yaptığını sonuna gelmeden anlayamıyorsun.” Ne kadar doğru değil mi? Anlıyorsun anlamasına da, iş işten geçtikten sonra.
“Nefret ettiğin ve güvenmediğin insanla iyi geçinme çabasına siz medeniyet diyorsunuz, ben sahtekârlık, kahpelik diyorum.
Nedendir ben insanlara çabuk güvenirim oysa ki bu konuda güzel bir söz söylemiş eskiler "Babana bile Güvenme" diye. Bu zamanda herkese kuşkuyla bakacaksın önce, Kuşkuyla yaklaş ki fazla zarar görmeyesin. Senin iyiliğin için söylüyoruz bunları.” Bir dönem büyüklerimizden en çok işittiğimiz sözler.
Yaşadığımız günlerde insanların çoğu neden psikolojik hastalıklar ile uğraşıyor. İnsanlar ne özel yaşamlarında ne de iş yaşamında dürüst ,samimi değiller, O yüzden yarınlarından emin değiller. Güven duygusunu tamamen yitirmişler. Ne öz güvenleri var ne de başkalarına güveniyorlar. Bu yaşam şeklini stres ile atlatabilenler şanslı. Gerisi yine bildiğimiz gibi sahtekar bir şekilde yaşamaya devam ediyor.
Bir arkadaşımızla, devam eden dostluğumuzun karşılıklı fayda ilişkisine dayandığını nasıl düşünebiliriz ki? Bu dostluğun, bu güne kadar süren devamlılığının ne denli büyük denemeler sonunda oluştuğunu bir düşünün. Geçmiş senelerin muhasebesini yapıp bunları bu gün o yaşanmışları sıralayabilir miyiz teker teker? Yapılabileceğini zannetmiyorum. Bu uzun denemeleri takiben aramızda oluşan güven duygusunun büyüklüğü, sarsılmazlığı değil midir bu güzel arkadaşı vazgeçilmez yapan? İş yerlerindeki dostluk ve arkadaşlıkların alışkanlıktan öte olmadığını birçoğumuz yaşayarak görmüştür. En azından ben gördüm.
Bir de kendisinden başka kimseye güvenmeyen,kendini dev aynasında gören, her olayda daha ilk adımda yapısına hâkim olan güvensizliği, samimiyetsizliği sergileyen insanları düşünelim. Ben bu yaradılışta olan ve de bunu her olayda ortaya koyan kimselerin aslında kendilerinin güvenilir olmadıklarını öğrendim. Tabi biraz güç oldu. Bu tür insanlardan mümkün olduğunca uzak olmayı öğrendim sonunda.
Özellikle şüphenin ve güvensizlik duygusunun genç beyinlere hâkim olabilmesi ilerisi içinde ümitlerimi karartıyor. Üzüntü duyuyor ve bir ömrün, güzel olmasını dilediğim pırıl pırıl bir yaşamın bu yıpratıcı yapı ile nasıl zor geçeceğini onlar adına düşünürken, üzülüyorum.
Özel veya iş ilişkisinde üzülen, aldatılan insanın yaşamının geri kalan bölümünde tüm insanlardan kuşkulanması nasıl bir duygudur ki? Düşünün tüm iş yaşamınızda yanınızda çalışan hiç kimseye güvenmemek gibi bir durumdasınız? Herkese, birlikte çalıştığınız herkesin yaptıkları her işe kuşku ile yaklaşacaksınız. Belki de daha ileri gidip herkesin sizi aldatmak için seferber olduğunu düşüneceksiniz. Bu cenderenin içerisinde mutlu olmanız kolay değil. Zamanla bu çelik kafes nefes alamayacak kadar sıkıştıracaktır sizi. Uzun seneler sonra ise sizi çevreleyen cendereyi kırarak rahatsız edici bu ruh halinden kurtulmanız ise mümkün olmayacaktır.
Yaşam bu değil. İnsanlara yeniden güvenmeye alışmak gerektiğini söylüyorsak da bunun kolay olmadığını da ifade etmek gerekir. Hepimiz duyuyoruz. İnsanların en sık kullandığı sözlerden biri “ Aldatıldım “ diğeri ise “Kandırıldım”. Bu insanlara nasıl yeniden güvenilir bilemiyorum.
Her şeyden kuşkulanmanın, her şeyden şüphelenmenin ve genelde insanlara güvenmemenin bir anlamda “ Ruhsal bir bozukluk ” olarak insan yaşamını çok menfi olarak etkileyeceğine kesinlikle inanıyorum. İnsanoğlunun bu denli bozuk olduğu bu dünyada insanlığın tümü ile bir ruhsal dengesizlik içinde bulunduğunu düşünmekten de başka bir şey yapamıyorum. Bu dengesizliğin belli bir süre sonra ruhsal bozukluğa dönüşeceği düşüncesi tabii ki korkutucu. Etrafınıza bir bakın, ne kadar çok bu tip insanlardan var her sınıftan, her sektöründen sizi şaşırtacaktır.
Evet, güven duygusu insanları birbirine yaklaştırır. Bu doğru. Onları birbirinden ayrılamaz hale getirir. Bu da doğru. Bu duygunun üzerine bina edilen sevgi ve karşılıklı saygının gerek iş hayatında ve gerekse özeldeki yaşam fırtınalarını atlatmada en önemli faktör olduğu açık değil mi? Evet açık ve de bu da doğru. İyi de bu kadar doğrudan sonra ve de insanlar bu doğruları da bildiklerine göre neden birbirlerine karşı bu denli güvensiz ve sahteler?
Bunun en önde gelen nedenleri mutlak yaşadığımız ahlaki çöküş, mevki makam sevdası ve maddiyat olsa gerek.
Sonuna kadar doğru olan şu dur ki; Bir insana tamamen güvendiğinizde iki sonuçtan birini elde edeceğimiz mutlaktır. Bu duygunun sonucunda yaşam boyu bir dost kazanmamız mümkün tabii ki. Bu gerçekleşmediği takdirde ise yaşadığımız bu yanılgının hayat boyu unutamayacağımız bir derse dönüşmesi kaçınılmaz. Neticeten ikisinde de zararda değiliz. İkinci şıkta yaşanması kaçınılmaz olan kısa süreli olması temenni edilen bir üzüntü dışında tabii ki.
Kime inanabileceğimizi ve kime güvenebileceğimizi bilmemiz tabii ki mümkün değil. Ancak, kendimize inandığımız ve güvendiğimiz sürece bu kötü türün hepsi ile baş edebilmemiz imkân dahilinde. Evet, insanın güven duygusuna sahip olması çok çok önemli.