Millet ve Diğer Formlar Arasında Tercihimiz Ne olmalı? Bu makalede bunu ele alacağız.
Tarih sürecinde insanların içinde bulunduğu ve biz diye kabul ettiği temel toplumlar oluşmuş. Bunlar soy, boy (ırk), millet olarak birlikte yaşama gerekliliklerine göre ait formlar ile birlikte yaşama arzularının ortaya çıktığı, biz ve ait olacağımız yapılar olduğu gibi, inanç anlamında ruhumuzu tamamlayan semavi olan ümmet veya semavi olmayan inanışlar, fikir ve yaşama dair modellemeler anlamında ideolojiler, mikro toplulukları oluşturan beslenme, barınma temelli yaşama dair ticari, güvenlik gibi ortak amaçlar adına birlikte hareket eme ve aidiyet hissederek biz olmaktan, büyük toplum millete dahil olacağımız diğer formlardan bahsetmek mümkün.
Burada temel alınacak iki ayırım söz konusu, birincisi vazgeçilebileceğimiz, ikincisi vazgeçmeyeceğimiz formlardır.
Vazgeçilemeyecek form, köken formlarıdır. Bunlar doğumla anne ve babadan gelen ve dünyanın neresine gidilirse gidilsin üzerimize yaftalanan soy, boy (ırk), millet formlarıdır. Soy Türk, boy Oğuz, Kırgız, Kıpçak Asya da Urug derler. Millet bunun modernize olmuş şekli yani artık Türk milleti, Kırgız milleti, Özbek milleti diye konuşuluyor ve Özbek ve Kırgızlar tanıştıysanız kendilerini genel Türk kategorisi içinde zikretmeden önce bunu söylerler. Bizim ait olduğumuz Türk milleti ve alt formları nereye giderseniz gidin hangi farklı formları kabul ederseniz edin sizin kökleriniz itibarı ile değişmez. Siz milliyet olarak tercihinizi değiştirseniz bile, her hangi bir zamanda karşınıza kökler itibarı ile çıkar. Yani yukarıda bahsettiğimiz köken hariç diğer formlarda yaşamayı tercih eder hatta değiştirebilir ve değiştirdiğiniz toplulukların aynı formlarında yaşayan insanlar ve toplumlar tarafından kabul görürsünüz. Çünkü kökenler harici olan topluluklarda bir dayatma yoktur ama köken formu ile şekil almış milletinizi ve milletin alt formlarını değiştiremezsiniz.
Önemli kişiler ile örnekleyelim;
Charles Bronson; asıl adı Charles Denniz Buchinsky olup Lipka Tatarı olarak bilinmektedir.
Boris Johnson; Asıl adı Alexander Boris de Pfeffel Johnson olan İngiltere başbakanlığı yapmış Johnson’un kökleri Çankırı’ya kadar uzanır. Osmanlı da Dahiliye Nazırlığı yapmış olan Ali Kemal'in torunu olan Stanley Johnson'ın oğludur. Atalarında diğer milletlerden soylular olsa da bir tarafının Çankırı da olması Boris Johnson’un tercihi değil kökleri itibarı Türklük ile bağ kurmak zorunda olduğu bir gerçektir.
Bu örnekleri vermekteki neden, siz nereye ve hangi formatın altında bulunursanız bulunun, kökleriniz sizi bırakmamış olmasından kaynaklanmaktadır.
Köken ile formatlanamayan inanış değişimlerinde ise tercihin değişmesi ile önceki tercih ortadan kalkmaktadır. Mesela Amerika da yaşayan bir Türk’e Türk asıllı Amerikalı veya her hangi bir milletin vatanında Türk asıllı denebildiği halde, Müslümanlıktan Hristiyanlığa geçen biri için Müslüman kökenli Hristiyan denmez. İnanış formlarında geçiş, önceki tercihin birey olarak bitirildiğine dalalet eder.
Bunun için en etkili önek Tuğçe Kazaz’dır. Müslümanken 2005’te Hristiyan olmuş, Budizm’e de bir dönem inanan Tuğçe Kazaz tekrar Müslümanlığı kabul etmiştir. Kimse Tuğçe Kazaz için Müslüman asıllı Hristiyan diyemedi, şimdi de Hristiyan asıllı Müslüman demeleri komik olur. Çünkü inanışlarda köken bağı gibi temel form yoktur. Aynı şekilde Dünya Ağır Sıklet Boks Şampiyonu Muhammet Ali Klay Hristiyanlıktan Müslümanlığa geçmiş, Cat Stevens Müslüman olmuş, kökenleri devam ederken inanış tercihi değiştiği için eski inanış tercihine ait toplum formatından çıkmıştır. Madonna Hristiyanlıktan Yahudiliğe geçmiş, Brad Pitt Hristiyanlıktan Ateizme geçiş yapmış ve inanışa bağlı topluluklardan kolayca çıkabilmiştir.
Diğer bir tercih formu ise yaşamı şekillendiren ideolojilerdir. Son dönemde basit anlamda sayabileceğimiz; Kapitalizm, Liberalizm, Komünizm gibi ekonomik formasyonu olan köken bağı bulunmayan ideolojiler ile birlikte, köken bağı bulunmayan inanış sistemleri de bu gruba dahil edilerek İslamcılar, Hristiyancılar, dinsizler gibi ideolojilerin arasında toplumları yönetmek için yöntem olarak kullanılmaktadırlar.
Bu formlarda vazgeçilebilir siyasi formlardır ve köken temelli olmadığı için tercihin değişmesi ile geçiş yapılabilmektedir. Bunun en basit örneğini güncel siyasetten bütün ülkelerde görülebilir. Bizim ülkemizde de takip etmeseniz bile birçok örneği görebilir, vatandaşın tercihinin seçimden seçime daha iyi bir yaşamı sağlamak için değiştiğine şahit olursunuz.
Formlar arasında kökene ait olan millet ve alt türevler ile bireyin çatışması anlamsız ve gereksizdir. Çünkü biz olarak kabul ettiğimiz aidiyet duyduğumuz ve vazgeçemeyeceğimiz form millet ve alt türevleridir.
Çatışmanın çıktığı alanlar, kökeni olmayan ve vazgeçilebilen formların diğer tercihlerin değersizliğini ispatlamak için mücadelesinden çıkar. Mesela vazgeçilebilen ideolojiler arasında çatışarak toplumlarını genişletmeye çalışırlar. Aynı şekilde inanış formlarında da en doğru inanışın kendi inanışları olduğunu ispatlamak için çatışma sürdürülür. Bu yazıyı yazarken ben bile İslam’ın Hak Din olduğunu savunuyorum. Fakat vazgeçilebilir olması dolayısı ile benim inanışımdan çıkan birisine sen İslam’sın diyemiyorum, diyemem de. Fakat Ben İngiliz oldum diyen birine “hadi oradan sen Türk’sün” diyebilirim. Her iki örnekte inancı değişen bana cevap verip inancımı değiştirdim diyebilir, tercih ettiği cemaat tarafından savunulabilir, kökenleri farklı olanlar milliyet değişimini yeni toplumlarının en azından Türk asıllı dendiğinde millet kavramının vazgeçilemez olduğunu kabul edeceklerdir.
Burada önemli konu vazgeçilebilen ideolojiler ve inanışlar arasında çatışmalar sürdürülürken diğer bir çatışma da vazgeçilebilen tercihler ve vazgeçilemeyen tercihler arasında yaşanılmasıdır. Yani Millete saldırıdır.
Bir toplum; vazgeçilebilen tercihlerin çatışması ile yaşamlarında konfor ve refaha doğru olumlu gelişme sağlayabilirken, vazgeçilmeyen kökene saldırı ile yıpratılır.
Bir milletin devleti yıpratmak istenir ise; vazgeçemeyeceği köken temelli millet kavramı yıpratmaya çalışılır. Burada ki amaç köken temelli vazgeçilmeyen formu zayıflatmak ve çeşitli yöntemler ile zayıf vazgeçilen bağlar ile devleti ve insanları sömürmektir. Türkleri yıpratmak isteyenler de Türklüğe saldırarak bunu yapabilirler. Çünkü köken temelli format vazgeçilmez ve aidiyet duyduğumuz bizi oluşturmaktadır. Her hangi bir olumsuzlukta birleşeceğimiz vazgeçilmez temelimiz Türk milleti formudur.
Peki, aidiyet duyacağımız köken temelli biz olan milletimizin yıpratılması ve yok edilmesi için neler yapılabilir. Toplumları vazgeçilebilen ideoloji, inanışlar ve mikro ihtiyaçlar ile köken temelli vazgeçilmeyen aidiyet duyduğumuz bizi oluşturan millete saldırarak. Vazgeçemeyeceğimiz köken temelli biz olan millet kavramı zayıflatıldıktan sonra, toplum vazgeçilebilecek formları beslenme, barınma ve makam gibi yöntemler ile kolayca satın alınabilirler. Aslında bu çatışma ile yıpratmaya psikolojik harbin, formlar üzerinden saldırarak yıpratması demek te mümkün.
“Farklı yöntemler ile işgal öncesi çok arzulanan ve bizi oluşturan köken temelli formlar yok edilir veya işgal edilecek kadar yıpratılırsa, temel direnç gücü ortadan kaldırılacaktır” deyip bu konuya girmeden bir not düşmek istedim ve işgal mevzusunu kapattım. O ayrı bir konu.
Şimdi, köken temelli vazgeçilemeyen millet ve türevi formlara ne ile saldırılabilir diyelim ve açalım. Ona da aslında aynı seviyede olmasa bile vazgeçilebilen formlar ile saldırılabilir. İdeolojiler ve inanışlar bu saldırını için büyük insan toplulukları oluşturduğundan, ikna edilmiş insan kitleleri açısından biçilmiş kaftandır.
Konu görünür anlamda siyasete girmektedir. Çünkü yıpratmanın gizli tarafını güçsüz bir devlet olmasını isteyen emperyaller tarafından eğitim, iş dünyası, yaşama dair diğer argümanlar ile yapmaktadırlar.
Siyasetin rakip gördüğü farklı vazgeçilebilir ideolojilere saldırdığı gibi hep beraber bir rakibi vardır… Vazgeçilemeyen köken temelli millet ve türevi kavramlar.
İdeolojiler ve siyasi temsilcileri dış desteklerini artırmak ve menfaatleri gereği içerideki ikna edilmiş potansiyellerini de arkasına almak için girebilirler. Bu ferasetsizliği şiar edinmiş ve maalesef vazgeçilmez millet formuna saldıranlar var.
Siyaseti yaşama dair maddeci yaklaşımı olanlar genelde hümanizm gibi bir kılıfla millet formuna saldırır iken, yaşama dair inanış ile uhrevi yaklaşanlar da cennet ve cehennem tercihinde cennet vaatleri ile millet kavramına saldırıyorlar. Hatta bazen birbirine düşman olan bu vazgeçilebilen temelli formlar, Milleti yıpratmak için kendi rekabetini bile unutup farklı yollardan vazgeçilmeyen millet formuna birlikte saldırabiliyorlar.
Bunların karşısında da tek bir kavram var “milliyetçilik”.
Burada sormak lazım; bir ülkeye fiili veya sömürü işgali baştırlar ise, ülkedeki yaşayanları ne kurtarır, vazgeçilebilen formlar mı? Vazgeçilemeyen formlar mı?
Tam da bu nokta da şu karşı koymaları ortaya koyabilirler. “Bizim bağlı bulunduğumuz form işgal edilme halinde karşı koymaya yeter”…
Kim sizin ile birlikte olacak? Diye sorarak cevaplayalım. Diğer formların işgalciler tarafından satın alınmayacağını, kendi formlarını güçlendirmek için düşman ile işbirliği yapmayacağını, kendi aranızdaki bireylerin satın alınmayacağını kim garanti edebilir?
Sonuç; refah ve konforunuzu artırmak için vazgeçilemeyeceğiniz millet ve türevi kavramlara sıkı sıkıya bağlı kalıp, modern çağın yönetimlerini belirleyen vazgeçilebilen tercihleriniz ile devlet içinde birliği ve en iyi yönetim şekli sağlamak esas alınmalıdır.
Diğer bir mesele de; bütün ülkenin refah ve konfora ulaşmasıdır, yoksa bizim refaha ulaşıp diğerlerinin ezildiği millet evladının yaşadığı bir devlet, bizim için tehlikeleri barındıran kıskanç bir ortamı üretir.
Huzurlu ve konforlu bir ülke için vazgeçmeyeceğimiz köken temelli milletimize bağlı kalıp, vazgeçebileceğimiz tüm değerleri huzur ve konforumuz için aracı kılmayı tercih edelim.
Türkiye Cumhuriyeti ve diğer bağımsız Türk devletleri için Türk milleti vazgeçilmeyecek ve aidiyet duyduğumuz biz formudur ve Türk milliyetçiliği bu yüzden değerlidir.
Serdar Şahin
28 Kasım 2022